Kraliyet Okulu öğrencilerinin eğitimi, sabah 6'da dağıtılan kahvaltının ardından başlıyordu. Akşam yemeğinin aksine, kahvaltı alanda hazır bulunuyordu. Her öğrenciye normalin iki katı boyutunda, bir tatlı bir de tuzlu çörek ve çay dağıtılmıştı. Yemesi uğraş gerektirmiyor, bulaşık çıkarmıyor ve en önemlisi tüm gün alacakları eğitim için gerekli enerji ihtiyacını sağlıyordu.
Wei Wuxian oda arkadaşlarının yanına çömelmiş, haylazca bir şarkı mırıldanıyordu. Gözleri Jin Guangyao'nun henüz bitirmiş olduğu çay bardağına doğru kaymış, bardağın tabanına yapışan bitki artıklarında dolanmıştı. "Falına bakalım mı?"
"Çay falı bakabiliyor musun ki?" Nispeten daha kısa boylu olan genç, sorgular bakışlarla ona dönmüştü.
"Ne kadar zor olabilir ki?" Wei Wuxian omuzlarını silkip dudaklarını büzdü. Dün gece açtığı yaralar sızlayınca bu hareketinden hemen vazgeçip bardağa uzandı. Boş bardağı, bardak altlığının üzeri ile kapadıktan sonra ters çevirdi. Onlar bardağın tamamen soğumasını bekliyorken birkaç üst sınıf Wei Wuxian'ın herhangi bir şey yiyip içmediğinden emin olabilmek için etraflarında turlamıştı. Jiang Cheng bu duruma gıcık olduysa da çöreğini kemirmeye devam etti.
Wei Wuxian kırmızı cübbesinin kollarını hafifçe sıyırıp beyaz ve ince kolları gözler önüne serdi. Sol bileği sağına göre iki katı büyüklüğündeydi ama bu konuda sessiz kalmayı tercih ettiler.
"Bakalım, neler göreceğiz." Ellerini birbirine sürtmüş ardından abartılı bir şekilde bardağı kaldırmıştı.
"Bir cüce, elinde yengeç koluyla etçil bitki taşıyor." Wei Wuxian'ın ciddi bir ses tonuyla ağzından dökülenler Jiang Cheng'in kahkaha atmasına ve henüz çiğnemiş olduğu çöreğin, Jin Guangyao'nun sarı cübbesiyle buluşmasına neden oldu. Jin Guangyao ikiliye ters bakışlarını gönderip iğrenerek üzerini silkelemekle yetindi.
"Belki de cüce sensindir." Jiang Cheng eğlenerek sarı cübbeyi silmesine yardım etti.
"Etçil bitkiler kötüdür, sorunlarını boğuyorsun bence." Wei Wuxian hevesle Jiang Cheng'i onayladı ve yorumlamayı sürdürdü. "Yakınlarda bir adam daha görüyorum. Timsah gibi bir şeye biniyor. Belki de timsah derisi ayakkabıları var? Emin değilim. Beyaz giyiniyor. Dindar biri gibi. Ondan ilk bakışta hoşlanmayacaksın ama iyi biri, belki de beyaz timsahlı prensin olacak!" Aklında canlanan romantik sahneler ile kıkırdadı.
Jin Guangyao bunun ne kadar saçma olduğu konusunda söylenecekken çanlar çalınmış ve öğrenciler hızlıca eğitim alanına yönlendirilmişti. Wei Wuxian düzgünce sıraya girmeden önce arkadaşının omzunu sıvazladı. "Üzülme, yarın devam ederiz."
***
Wei Wuxian kılıç kullanma dersi konusunda pek istekli gözükmüyordu. Birkaç saray muhafızı onlara temel hareketleri gösterirken sıkıntıyla saçlarına üfledi. Yakın zamanda yeni bir saç bandı alması gerektiğini aklına not etmiş, derse odaklanmayı denemişti.
Dövüş sanatlarının ardından edebiyat, tarih ve güzel sanatlar derslerine girmişlerdi. Önlerine koyulan heykeli resmetmeye çalışırken zevk almadığını söyleyemezdi. Tüm öğrenciler çalışmaya odaklandığından odaya derin bir sessizlik hakimdi. Wei Wuxian'ın zayıf karnından yayılan gurultular herkesin kulaklarında yankılanıp utanmasına neden olduğunda Jiang Cheng su matarasını sertçe masasına çarpmış, içmesini işaret etmişti. Bu şekilde akşam yemeği vakti gelene dek, derslere girip çıkmaya devam ettiler.
Yemek için toplanma alanına geldiklerinde öğrenciler yemek yapmanın Wuxian'ı zorlayacağını düşünerek birkaç günlüğüne yemekleri halledebileceklerini söyleseler de genç adam onları sıkıntı olmayacağına ikna etmişti. Diğerlerinin yardımları ile birlikte iki kazan yemek bir saat içerisinde hazır olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Night of The Soul
Фэнтези"Eğer sen karanlıksan, güneş yalnızca bir mum kadar ışık saçabilir." Ses huzur vericiydi. "Eğer sen siyahsan genç adam, Tanrı ancak gri olabilir." *** Not: Dark Night of The Soul Aziz John'un tarafından yazılmış bir şiirdir. St. john'un içinde bulun...