Bölüm 10

270 39 16
                                    

"Qing, bana birkaç iğneni bırak ve Prens Hazretleri'ni de alıp buradan uzaklaş."

Şifacı kadın dakikalar önce öğrencisinin eline tutuşturmuş olduğu sepeti almak için eğildi. Wei Wuxian'ın şaşkınlık dolu gözlerine baktığında, iç çekmesine engel olamadı. "Onu sorgulayacak kadar delilin var mı? Sonuçta ufaklık hala bir Kraliyet öğrencisi."

"Ne zamandan beri Baş Yaver'in emirlerinin üzerine söz söylenebiliyor?" Veliaht Prens yaslandığı yerden doğrularak sordu. Mevcut durumdan o da rahatsızdı fakat sevgili kardeşinin gaddar biri olmadığını biliyordu. Bir sorgulama gerçekleşecekse de izin vermesinde sakınca yoktu.

Wen Qing birkaç özür cümlesi mırıldanarak Lan Xichen'i selamladı. "Yoklamada öğrencinin aralarında olmadığını fark eden diğer çaylaklara ve eğitmenlere ne söylememi istersiniz?" Konuşması birkaç saniye öncenin aksine fazlasıyla resmi ve gergindi.

"Bizzat Baş Yaver tarafından sorguya alındığı ilan edilsin."

İmparatorluğun Yüce Yaver'inin sözleri odadaki üçlünün nefesinin kısa bir süreliğine kesilmesine neden olmuştu. Wen Qing alnından boynuna doğru süzülen ter damlalarını cübbesinin koluyla kuruladı. "Suçu henüz kanıtlanmadan, herkesin öğrenmesi doğru mu? Bir anda tüm nefreti üzerine toplayacak." Endişeyle söyledi.

"Wen Qing. Ağzımdan çıkan her sözcük bir emirdir." Lan Wangji çatık kaşlarla konuştu. Alnından sağ kaşına doğru ilerleyen damar belirginleşmiş, kan pompalama görevini üstlenmişçesine atıyordu. Yine de bu görüntü inatçı kadın için yeterli olmamıştı. Üstelemeye devam etti.

"Öğrencimin hain olduğunu ilan etmemi mi bekliyorsunuz? Masum olduğu ortaya çıksa bile insanlar ona şüpheyle yaklaşacak. İnan bana bu duygunun nasıl olduğunu bilirim."

Veliaht Prens'in dudakları alayla kıvrılmıştı. "Ne yazık ki öğrencinin zedelenebilecek imajı bile yok. Ona zaten şüpheyle yaklaşıyorlar, hayatında bir şey değişmeyecek." Genç kadına doğru tehditkâr bir adım attı. "Bir haini koruduğunu mu düşünmeliyim? Tarih tekerrür mü ediyor yoksa?"

"Bu kadar yeter." Yüce Yaver hararetlenen konuşmaya son verdi. Büyük elleriyle dışarıya açılan bir diğer kapıyı aralamıştı. "Prens Hazretleri, lütfen." Çıkışı işaret ediyordu.

Lan Xichen tüm asaleti ile cübbesinin kollarını düzeltmiş, kardeşine attığı birkaç kaçamak bakışın ardından bodrumu terk etmişti. Şifacı kadın ise tereddüt etse de prensini takip etmek zorundaydı.

"Baş başa kaldık." Lan Wangji sağ tarafında duran küçük sandalyeyi oturması için yerde olanın yanına itekledi. Uzun süredir sessizce tartışmayı izlemiş olan genç, sinirli ve kırgındı. Kaşları bir migren atağı geçiriyormuşçasına çatık, gri gözleri sabitlendiği kişinin ardını görebilecek kadar keskindi.

Wei Wuxian zavallı görüntüsünü bir nebze azaltabilmek için doğruldu, titreyen bacaklarının fark edilmiyor olmasını umarak uzatılan sandalyeye oturdu. "Fikirleriniz çok değişken olmalı Baş Yaver."

"Aksine, değişmeleri oldukça zordur." Lan Wangji neredeyse yumuşak bir şekilde söyledi.

Wuxian onun sakinliği karşısında cinnet geçirmek istiyordu. Yine de kendine hâkim olmalıydı, hayatını bağışlayacak yahut sona erdirecek kelimeler Yüce Yaver'in ince dudakları arasından dökülecekti sonuçta.

'Şu durumda onun dudaklarını düşündüğüme inanamıyorum.' Sıkkınca iç geçirdi.

"Dün gece bir adamla karşılaştım." Wei Wuxian anlatıyordu. "Gece kadar siyah pelerini ile, tüm güzelliğini kapatabileceğine inanan genç bir adamdı. Belli ki tanınmak istemiyordu." Yutkundu ve kısa süreliğine sessizliğin onları sarmalamasına izin verdi. "Şaşırtıcı bir şekilde, benim yanımdayken gizlenmeye ihtiyaç duymuyor gibiydi. Belki de sadece cübbesinin kirlenmesini istemiyordu, kim bilir?" Ufak bir kıkırtı Wei Wuxian'ın çatlamış dudaklarının arasından döküldü. Susamıştı, dudaklarını sık sık dili ile ıslatmak zorunda kalıyordu.

Dark Night of The SoulHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin