Kapıyı çaldım açan olmadı. Annemi aradım babamla ve kız kardeşim damlayla akşam yemeğine çıktıklarını söyledi. Anahtarı anneanneme bırakmıştı. Anahtarı alıp eve geçtim. Yarın giyeceğim pantolonu ve beyaz gömleği ütüledim. 2 gündür geç kalıyodum eve telaş yapıyodum. Yarın öyle olsun istemedim. Çantamıda hazırladıktan sonra bişeyler atıştırdım. Yatağıma uzandım ve Twittera girip bütün cengizhanlara tek tek tek baktım. Bende tamamen takıntı haline geldiğini düşünmeye başlamıştım. Karış karış twitter hesabını aradım ama bulamadım. Zaten öylece uyuya kalmışım.
Sabah 10 gibi kalkıp yüzümü yıkadım, kahvaltımı yaptım. Hazırlanmaya başladım. Siyah dar paça pantolonumu üzerine beyaz okul gömleğimi giydim. Biraz öğrenciye benzemek istemiştim. Saçlarımı düzleştirdim ve renkli bandanamı taktım. Rimel ve allık sürdüm. Havaların sağı solu belli olmadığı için yanıma yeşil hırkamı aldım. Servisin gelmesine 10 dakika kala hazırdım. Merdivenleri koştura koştura inmektense yavaş yavaş basamak basamak indim. Bugün servis beni değil ben servisi bekleyecektim. Tam 12.30 da kapıdaydı. Güler yüzle servise bindim günaaaaaaydın dedim ve yine 2. Sıra cam kenarına oturdum. Biraz resul abiyle ve servisteki diğer çocuklarla sohbet ettim. Onları tanımaya çalışıyordum çünkü kendimce kategorilere ayıracaktım. Ben muhabbete öyle dalmış olucam ki şuan cengizhanı alıcak olmamızı bile kaçırmıstım. Servise bindi yanıma oturmaktansa yan koltuğumun bi yan koltuğuna oturdu. Nolucaktı sanki yanıma otursa. Kulağında ki kulaklığı çıkarıp günaydın dedi günaydın dedim kulaklığını geri taktı. Servis yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. İnsanlar ayakta gidiyodu resmen. Cengizhan ya yanımdaki koltuğa oturacaktı yada yanıma başka biri oturacaktı. Tabiiki ilk anternatifi seçmişti. Yanıma oturdu ama hiç konuşmadık. Zaten bende çok meraklı değildim. Bi ara kulaklığımı çıkardım aynı şarkıyı dinliyoduk. Tesadüf :) Müziğin sesini sonuna kadar açmıştı ve yanında oturduğum için rahatça duyabiliyodum. Kulaklığımı geri taktım ve okula gidene kadar dışarıyı izledim. Hem önyargıyla yaklaştığım, belki de yaklaşamadığım cengizhanı hemde biranda değişen hayatımı düşünüyordum. Öyle dalmıştım ki elifin servise bindiğini bile farketmemiştim. Okula gelmiştik. Herzaman ki gibi kantine geçtim. Bi sandalye çekip oturdum. Bacaklarımıda karşı sandalyeye uzattım. Kantinde kimse yoktu. Bugün sessizdi. Hava güzeldi ve herkes bahçede bekliyordu ders saatini. Ben kalabalığı zaten sevmiyordum. Fırsat bu fırsat dedim derkeeen ayaklarımı uzattığım sandalye biri tekme salladı. Lan noluyo demeye kalmadan cengizhan karşı sandalyeye oturdu. Naber? Dedi. O an onun tam bi öküz olduğunu düşündüm insan bi oturabilirmiyim derdi belki ben rahatsız olucam? Hayır yani bu çocuğa bu zamana kadar kimse hayır dememişmiydi? Neydi bu kendinden emin tavırları? Tüm bunları içime attım önce yutkundum sonra "iyi senden naber" diye yanıt verdim. Oda iyiyim dedi. Bi dakika boyunca öyle susmuştuk. Onun gözlerine bakınca insanın gerçekten konuşası gelmiyodu. Orda kaybolmak istiyodum. Ona hem uyuz oluyodum hemde hayran. Yanımıza servisten aponun gelmesiyle sessizlik bozuldu. Apo cengizhanın en yakını gibiydi ne zaman görsem beraberlerdi ve çok samimilerdi. Onu hiç tanımıyodum ama onda beni iten bişey vardı. Yanımıza oturdu komik bi o kadar rahat biriydi. Arada laf sokma çabalarına girişmese iyi çocuktu. O biseyler anlatırken ben cengizhanın yüzünü ezberlemeye çalışıyodum. O kadar dikkatli bakıyodum ki bian rahatsız olucak diye korktum. Ama o an başka hiçbiseyle ilgilenesim gelmiyodu. Aponun sorduğu sorulara kestirme cevaplar veriyodum. Belki onu dinlesem cengizhanı daha yakından tanıma fırsatı geçicekti elime , belki hayatıyla ilgili bişeyler öğrenicektim sonuçta çok yakınlardı. Ama ben yüzünün her karışını öğrenmeyi tercih ettim. Onu iyice hafızama kazıdım. Aponun gevşediği zamanlar sinirlenişini espri yapıldığı zaman gülüşünü çevrisine boş boş bakışını bana bakışını artık hayatta unutmazdım. Zaman o kadar çabuk geçmişti ki ders zilinin çaldığını 3ümüzde duymamıştık. Nöbetçi öğretmenin ikazıyla kalkıp sınıflara çıktık. Çıkarken görüşürüz dedik birbirimize. Bugün atelye dersleri vardı ve hiç boş dersimiz yoktu. Bütün gün çizim yapıcaktık. İlk derse geç kalmıştım. Küçük bi özür mırıldanıp sırama geçtim. Saçımı yukardan at kuyruğu yaptım. Gönyelerimi çıkarıp konuya adapte olmaya çalıştım. 80 dakika blok ders işliyoduk. Saat 2 de derse girip akşam 8 de çıkıyoduk ve günde sadece 3 tenefüs yapıyorduk. 10 dakika tenefüs neye yeterdi? Yemek mi yiyelim dışarı çıkıp hava mı alalım yoksa tuvalete mi gidelim? Ah bu idareciler!!! Ben derste kendi kendime bunlara sövüyordum ki tenefüs zili sesiyle benim sövüşler puf oldu uçtu gitti. 10 dakikayı dışarı çıkmaya değer görmemiştim. Çıksam belki elifi falan görür sohbet ederdim yada cengizhanı görürdüüüm. Yinede üşendim. Kafamı sıraya gömüp uyumayı tercih ettim. Kafamı kaldırdığımda daha doğrusu uyanıp kafamı kaldırmaya çalıştığımda heryerimin tutulduğunu farkettim. Çok güç olsada sonunda doğrulabildim. Ali hoca dersi erken bitirmişti ve herkes çıkmıştı. Biri üzerime hırkamı örtmüştü. Servis beni okulda bırakıp gitmiş olamaz diye düşündüm. Telefonumu buldum saate baktım saat daha 18.30 du yani servisin kalkmasına 1 bucuk saat vardı. Cevapsız çağrı falan da yoktu. Eski okulumdan kızlar mesaj atmıştı. Eve gidince yazarım diye düşündüm telefonu cebime koydum. Zaten şarjım azdı. Biraz daha uyu diye şeytan dürtüp duruyodu. Şeytana bi naaaaanik yaptıktan sonra kalktım eşyalarımı çantama atıp bahçeye çıktım. Kimseyi tanımıyordum. Canım çok sıkılmıştı. İngilizce dersini çok seviyodum kitaptaki alıştırmalar da bana bulmaca gibi geliyodu o yüzden onlarla uğraşmaya karar verdim. Kitapları çıkardım okulun bahçesinde çıkma gibi mermerden biyer vardı. Oraya oturdum. Beden eğitimi hocası olduğunu giydiği esofmanlardan ve iri yapısından anladığım ibrahim hoca yanıma geldi. Ders çalışıyorum sanmıştı. Bende bozuntuya vermedim tabii. Bi kaç soru sordu işte hangi okuldan geldin şuben ne falan diye. Zaten bizim yanımızada matematik hocası gelmez ki ders çalıştığımızı görsün performansımızı yüksek tutsun. Görse görse beden eğitimi hocası görür. Onun gözüne girsek ne olur allah aşkına?? Ben kendi şanşıma tükürürken yanıma elif geldi. Biraz sohbet ettik allahım ne kadar tatlıydı. Oda ders çalışıyorum sanmıştı. Galiba dışardan çok çalışkan öğrenci portresi çizmiştim. Amacım sadece sıkılmamaktı. "Ah elif dışım cengizhanı içim seni yakacak" haberiniz yok dedim kendi kendime :) Kısa günün kârı elifle sohbet ettik diye düşünürken servisler bahceye girdi. Oturduğum yerden kalkacakken gözüm okulun kapısına takıldı sanki biraz sonra ordan cengizhanın çıkacağını biliyormuş gibi kitlendim kapıya. Okulun 3 tane çıkış kapısı vardı yani %33,3 cengizhan benim kitlendiğim kapıdan çıkıcaktı. İç sesim beni hiç yanıltmamıştı bu zamana kadar. Mal gibi kapıya bakıyodum. Elif çoktan diğer kızların yanına gitmişti bile. Cengizhanı kapıda görmemle yeeeeeees diye bağırmam bir oldu. Tabi sonra ellerimle ağzımı kapatıp çevremdekilere baktım. Allahtan bahçe çok gürültülüydü de kimse sesimi duymamıştı. Ben neye bu kadar sevinmiştim ya ? Arka kapıdan çıksa ne olacaktı sanki? Allaaaam kafa yorduğum şeylere bakk tam bir ergen aşık olmuştum. Üzerinde kısa kollu siyah dar bi tişört vardı. Beni henüz görmemişti ama ben gözlerimle onu yemiştim bile. Servise geçip çantasını rastgele koltuklardan birine fırlattı. Sonrada arkadaşlarının yanına sigara içmeye gitti.
![](https://img.wattpad.com/cover/30410997-288-k951400.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKUL
Teen FictionYanlışlar öğretmez mi bize doğruları? Yanlışlar değil midir doğruları doğru kılan ? Peki ya doğru gibi görünen yanlışlarla kim savaşacak? İşte öyle karışık bir hikaye.