En çok ne koyuyor insana biliyor musunuz? Senin yazdığın kitapları kopyalayan kişiler sosyal medyada video çekerek reklam verip ünlü oldular diye, okurları gelip seni hırsızlıkla suçlar. Halbuki bu sahneleri sen zaten yıllar önce yapmışsındır. O zamanlar da malum yazarlar senin okurların arasındadır. :)
Yorum yapam elleriniz para bulsun.
Vote veren elleriniz dolarla dolsun.
💲
"Son dakika!.. İstanbul'da bir düğünde gerçekleşen olay kan dondurdu. Pasta keserken gelinin damada şaka yapması sonucunda sinirlenen damat, geline tokat attı. Buna sinirlenen gelin, damadın boğazını pasta bıçağıyla keserek öldürdü..."
Yüzümü buruşturup, "Kim açtı bu ferahlatıcı haberleri ya..." diye mırıldanarak yan döndüm. Kendimi yatağımda zannediyordum ama bir anda boşluğa düşüp yüz üstü yere çakılınca, acıyla inledim. Elmacık kemiğim kırıldı sandım, kırılmasa da bu büyük acıya bakılırsa uzun süre kalıcı bir morluk oluştuğu kesindi.
Yerden kalkmaya yeltenecektim ki, ellerimin arkadan bağlı olduğunu daha yeni hissetmeye başladım. İki yana doğru çekmemle birlikle bileklerim acıdığında, inleyerek yüzümü buruşturdum. Yanağımı yerden ayırıp başımı kaldırdım. Etrafa baktım ve bakar bakmaz gözlerim bana doğru yürüyen iki ayağa rastladı. Daha doğrusu iki siyah bota bürünmüş koca ayaklar.
"Yardım et," dedim kesik çıkan sesimle. Diyaframım kasılıyordu, iki kelimeyi bile zor ettim. O ayakların sahibi yanıma ulaşıp eğildi ve iri parmaklarını enseme dolayıp, beni bir hamlede ayağa kaldırdı. Arkamı dönüp yüzünü görmeme fırsat bulamadan arkama geçti. "Ne yapıyorsun?"
Bir bıçak sesi... Bileklerime dolanan ipi çekti ve hızlı bir hamleyle kesip attı. Acıyan bileklerimi önüme getirip, yüzümü buruşturarak ovalarken, yavaşça arkamı dönüp ona baktım. Nefes nefese, yarı çıplak şekilde karşımda duruyordu. Vücudundan akan ter damlaları uzun bir koşudan geldiğini açıklıyordu. Ürkünç derecede keskin bakan orman yeşili gözlerinin üzerindeki kömür karası kaşları kavisli ve ıslak, dağınık saçlarından iki tutamı alnına doğru kıvrılmıştı. Sağ elmacık kemiğinin altında derin bir çizik vardı. Sol kaşında da bir yarık.
Bana hem öldürmek ister gibi, hem de hesap sorar gibi bakıyordu. Neler döndüğünü en az onun kadar merak ettiğime onu nasıl inandıracaktım şimdi?
"İyi misin?" Dedi bana biraz yaklaşarak. Ancak yine de belli bir mesafe vardı aramızda, o çizgiyi aşmadı.
Şaşırmış ve bir o kadar da tereddütlü halde, "İyiyim," dedim. Bulunduğum durumun içinde ona sitem etmek ne kadar doğruydu bilmiyordum. Zaten bana inanacak olsa dün gece söylediklerime inanırdı, öyle değil mi?
"Bence de iyi olmalısın," dedi, sol omzuma, kalbime, en sonunda ise gözlerime baktı. "Çünkü bana daha lazımsın." Diye ilave ettiğinde, nutkum tutuldu.
Ne demek istiyordu ki?
Yanımdan geçip giderken bana söylediği şey demin söylediklerinden daha garipti.
"Kendi evinde gibi hisset."Arkasından öylece boşluğa takılı kaldım. "Manyak mı bu adam? Ne demek kendi evinde gibi hisset? Nereye getirdiniz beni böyle?" Arkasından bağırsam da hiç oralı olmadı. O, salondan çıktıktan sonra etrafa bakındım. Tam önümdeki duvar bahçeyi görüyordu ve bahçeye çıkan sürgülü kapı da aralıktı zaten. Acaba beni mi deniyordu? Kaçmaya çalışsam da anormal olmazdı zaten. Belki, o da bunu istiyordur. Bahane arıyordur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÂLİM (KİTAP OLDU)
General Fictionİlk kitap Odessa Yayınevi ile kitaplaştırılmıştır. "Sen nasıl bir insansın ya?!" Diye bağırdım. "Böyle biriyim, çünkü sen kibarlıktan anlamıyorsun." Kendimi tutamadım ve yüzüne tükürdüm. Gözlerini kapatıp açtı ve ensemi bırakıp, polisler gelmeden ön...