Li-1

1.3K 82 63
                                    


Başladığınız tarihi buraya not ediniz.

Bir adım

İki adım

Üç adım

Dört adım

...

Yine her zamankini yaparak sıkıcı okula doğru yol alırken kaldırımın ucundan yürüyüp adımlarımı sayıyordum. Aslında bunu yapmayı sevmiyordum ama nedense yapmaktan da vazgeçemiyordum.

Tıpkı okula gitmeyi sevmediğim hâlde gitmekten vazgeçemediğim gibi.

Beni banklarda gülerek karşılayacak veya derslerde benimle notlarını paylaşacak bir arkadaş ortamım yoktu çünkü. Okula sonradan geldiğim için ve kimseye yüz vermediğim için böyle olmuştu sanırım.

Annemin bende en sevmediği huyum buydu. Diğer okulumdan bu yüzden iftira atılarak ayrılmak zorunda kalmıştım ve buraya teyzemin yanına taşınmıştım.

Teyzem Fulya, annemlerin en küçük ve en hareketli kardeşleriydi. Yalan yok onunla yaşamak cidden eğlenceliydi.

Evli değildi, düzenli bir işi vardı ve hayatını bir şekilde yaşıyordu. Annemde benim sosyal bir kız olup arkadaş edinebilmem için teyzeme göndermişti. Ona göre teyzemle yaşayınca ben sosyal olacaktım.

Hah külahıma anlatsın!

Bu arada adım Eflal, güzel bir anlamı yok açıkcası. Anlamı kurak yer demek. İşte bu kesinlike anlam olarak beni anlatıyordu.

İçi kuraklaşmış, yaşı genç olduğu halde yaşlanmış bir kızdım.

Turuncu saçlarım vardı, tenim bembeyazdı. Boyum uzundu. Küçükken voleybol ve basketbol oynamayı seven bir kızdım.

Sosyal olduğum zamanlarda.

Aslında içinde güzel olmayı seven makyaja ve giyinmeye düşkün bir kız vardı. Fakat bunu hâlâ kimseye gösterememiştim ve sanırım bu gidişle de gösteremeyecektim.

"Günaydın Hasan abi!" Diyerek okulun bekçisine selam verip içeriye girdim. Çevreme dahi bakmadan sınıfıma ilerlemiştim.

Kimseyle göz teması kurmuyordum. Çünkü kurunca başka yerlere çekilmesi kaçınılmazdı.

Boyum uzun olduğundan orta sıranın en arkasında oturuyordum. Sırama oturunca etrafıma bakmak zorunda kaldım.

Hale'yi ve tayfasını görünce kusmamak için kendimi zor tuttum. Yine kesin kıyafet ve oje konuşuyorlardı. Bu okulda bulaşmamanız gereken kişiler varsa kesinlikle onlardı. Bir bulaşınca yakanızı koparamazdınız çünkü.

Bu yüzden onlarla her zaman temas etmekten kaçınmışımdır. Bu korku değildi fakat onlar gerçekten uğraşılmaz insanlardı.

Zil çalıp hoca derse girdiğinde ellerimin titrediğini hissettim. Bugün sınavımız vardı ama benim heyecanım ve korkum bundan dolayı değildi.

Yapmamam gereken bir şey yapıp sınav sorularını çalmıştım. Çünkü bu kez bu sınavdan kalırsam annem tekrar beni yanına alacaktı ve ben o mahalleye bir daha gitmek dahi istemiyordum. O iftiracıların yüzünü görmek hiç istemiyordum.

Pişmandım ama yapmak zorundaydım. Ne kadar çalışsam da olmuyordu, olmamıştı da. Son çare olarak buna başvurmuştum.

Hoca kağıtları dağıtınca sertçe yutkundum ve derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım ve aklımdaki cevapları hızlıca geçirmeliydim.

| | |

Sınav bittikten ve hoca kağıtları alıp çıktıktan sonra tuttuğumu dahi bilmediğim nefesimi rahatça dışarı bırakmıştım.

Kurtulmuştum, artık düşünmeme gerek yoktu. Gülümsedim ve çantamı hızlıca toparladım. Biraz hava almalıydım.

"Hey Eflal bir bakar mısın?" Diye duyduğum sesle sınıftan çıkmadan adımlarımı durdurmuştum. Bana seslenen kişiye döndüm.

Hale'ydi ve değişik bir şekilde gülümsüyordu.

"Ne var?" Diye bir soru yönelttim. Hızlıca yanıma geldi.

"Bence dışarıda konuşmalıyız." Dedi ve koluma girip beni de yürümem için sürükledi.

Bir yere kadar geldikten sonra hızlıca kolundan çıktım.

"Hale ne diyeceksen de uğraştırma." Bu durumdan da, Hale'nin şu an benim yanımda olmasından da sıkılmıştım.

"Seninle açık konuşacağım Eflal, dün ne yaptığını biliyorum." Kollarını göğsünde bağladı ve bana bilmiş bir tavırla yaklaştı.

Bir an durdum.

"Dün ne yapmışım acaba?" Alayla konuştum.

"Soruların cevaplarını çaldığını biliyorum." O an yutkunamadım. Sadece bakmakla yetindim.

Nereden öğrenmişti?

"Ne saçmalıyorsun sen, ne cevabı ne çalması?!" Bu kez elimi kolumu ona doğru salladım.

İnkâr ediyordum ama onu inandırmam gerekti.

"Hiç ağzımı yormayacağım." Dedi ve telefonunu çıkartıp bir şey yaptıktan sonra ekranını bana doğru tuttu.

Gözlerim şokla açılmıştı. Konuşacak bir kelimem yoktu. Bir video vardı o video da soruları çalan bir öğrenci vardı. O bendim!

Kanıt elindeydi.

Sustum, zorundaydım. Hiçbir şekilde inkâr edemezdim artık.

Benim için her şey bitmişti. Gözümün önüne o mahalle ve o iftiracılar geldi.

Gözlerim doldu. Elimin tersiyle hızlıca sildim. Ağlamamalıydım. Yaptığım hatanın cezasıydı bu sonuçta.

"Bunu hocaya göstermeyeceğim, tabii benim için bir şey yapman şartıyla." Muzipçe gülümsedi.

Kaşlarım çatılmıştı.

"Ne şartı?" Etrafına baktı ve bana doğru yaklaştı.

"Benim için birinin en özel bilgilerine ulaşmanı istiyorum. Tabii bunu mesaj yoluyla yapacaksın. Gerisi sana kalmış."

Kimden bahsediyordu ve benden neden böyle bir şey istiyordu?

"Kimden bahsediyorsun?" Gülüşü korkunçtu.

"Egemen Palas." Hızlıca geriye çekildim. Başımı 'olmaz' der şekilde sallıyordum.

"Sen kafayı mı yedin? Böyle bir şey yapamam!"

"Yapman gereken şey çok basit Eflal, onun güvenini kazanıp ondan özel bilgiler öğrenmek, ve bunu kimliğini açıklamadan yapacaksın. Bu kadar, büyütmene gerek yok."

Hâlâ hayır diye diretiyordum.

"Ya yaparsın ya da yarın bu videoyu hocayla ve tüm sınıfla birlikte izlersin." Dedi ve hızlıca yanımdan ayrıldı.

Kendimi kaldırıma bıraktım. Çaresizliği hiç böyle tatmamıştım. Bir taraftan itibarımı zedeleyip beni tekrar o izbe mahalleye gönderecek bir video vardı, diğer taraftan okulun korktuğu kimsenin yaklaşmadığı ve hatta psikopat, katil diye okulda nitelendirilen Egemen Palas'ı kendime inandırıp ondan bilgiler öğrenmem gereken bir durum vardı.

İki seçim de kesinlikle kasten canıma kıymaktı.

Yine bir textingle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Seviliyorsunuz^^

İnstagramdan takip etmeyi unutmayın. Orada bilgilendirme yapmaya çalışıyorum.

İnstagram:the_melia1

Bugün Günlerden Liya | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin