Kapının yaydığı ışık kadar içerisi güzel olsaydı daha mutlu olabilirdim. Ama hayır! Burası çukurdan daha beterdi. Baktıkça Eris'in pis gülüşü aklımda canlandı.
Bir zamanlar hayat vadeden krallık, şimdiyse ölüm saçıyordu.
Alex titreyen ellerine bakarak,
"Burayı hiç sevmedim."Yürümeye devam ettikçe karşımıza devasa bir bahçe çıktı. Solan güller dallarından düşmüş, sarmaşıklarsa iyice kararmıştı. Otların yanında duran bir heykel vardı. Şaşkın bir yüz ifadesiyle donakalmıştı.
Mia yaklaşıp elini heykelin suratında gezdirdi.
"Ne kadar da gerçekçi."İsabelle heykeli baştan aşağı süzüp,
"Evet, oldukça gerçekçi. Ama neden düzgün bir halde yapmak yerine ağzı açık bir şekilde resmetsinler ki? "Robin "Canları öyle istemiştir. Her neyse, saraya doğru devam edelim."
Heykele son bir kez bakıp saraya doğru yol aldık. Bulması zor değildi. Bahçenin hemen ilerisinde tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu. Yıkılmaya ramak kalmasına rağmen göz kamaştırıyordu. Tabi bu kadar siyah olmasaydı...
Kapı açıktı. Teker teker içeri girdik.
Nicholas ağzı açık bir şekilde,
"Vay be!"Vay be dedirtecek kadar güzeldi. Oldukça ferah bir giriş, yerdeki solan kırmızı halısı ve yanda duran kocaman merdivenleriyle hayrete düşüyordu.
Biz odanın yapısıyla ilgilenirken dekorlar Zack'in dikkatini çekmişti. Elbette çekerdi, onun için burası cennetti.
Zack yerde parlayan küçük bir yakut görüp ellerini ovuşturdu.
"Parlak şeyler!" Az kalsın ağzının suyu akacaktı.
"Koleksiyonum için sana sahip olmalıyım!"Yerde kıpırdamadan durmasına rağmen yakutun üstüne atladı. İsabelle dudaklarını büzmüş tek kaşı havada ona bakıyordu.
Lily yanıma gelip,
"İddiayı ben kazandım."Ne iddiası? Dur bir dakika!
"Sen... Nasıl unutmadın?"Göz kırptı.
"Birincisi, hafızam her zaman çok iyidir. İkincisi, seninle ilgili olan çoğu şeyi unutmuyorum."Ben ona hayatımızda hiçbir zaman bir sarayda bulunamayacağımızı söylemiştim. O da benle iddiaya girip tersini söylemişti. O zamanlar izlediğimiz ve okuduğumuz çoğu şeyler saraya bağlanırdı. Lily'nin de hayali, saray balolarına katılmaktı.
"Tamam o zaman. İsteğin nedir?"
Düşünür bir şekilde elini alnına koydu.
"Gelecek göstersin." Diyerek güldü.Hailey merdivenlerin tepesinden seslendi.
"Galiba bir şeyler bulduk."Hızlıca merdivenlerden çıkıp ana salona geldik. Taht odası olduğu belliydi. Karşıda üç tane güzel taht vardı. Üstünde de iki tane, otların orda gördüğümüz adam gibi yüz ifadesine sahip insan bulunuyordu.
Herkes bana bakarken yavaş adımlarla tahtlara yaklaştım. Bunlar kral ve kraliçenin tahtlarıydı. Yerlerine oturan bir heykel yapmayacaklarına göre, o zaman-
Dışarıdan gelen ses, düşüncelerimden arınmamı sağladı. Kükreme sesi gibiydi ama daha çok ejderhaya benzeyenden.
Birbirimize telaşla bakıp koşarak dışarı çıktık. Sarayın kubbesinde havalanan mor gözlü siyah ejderha kısık, ölümcül gözlerle bize bakıyordu. Ve hiç de arkadaş canlısı gibi görünmüyordu.
Üstümüze doğru uçup mor alevlerini püskürttü. Kendimizi yana doğru attık.
Lily yerden destek alarak ayağa kalktı.
"Lanetin etkisiyle, onu sadece zarar vermeye zorlayan bir yaratığa dönüştürmüş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder'in Koruyucusu
FanfictionBeyaz saçları... Dalgalı beyaz saçlarına götürdü elini. Kim olduğunu bildiğini sanıyordu. Vahşi, tuhaf ve umursamaz. Ama yanılıyordu. Hiçbir şey bilmiyordu. Kızıl saçlı yoldaşı Lily ile çıkacağı yolculuğu bilmiyordu. Aslında önemsiz olduğunu düşünse...