1

519 40 2
                                    

Şehrin şaşalı ışıkları altında, oturmuş gri kitabı karıştırıyordu. Yüzlerce defa incelemiş olsa da her seferinde ilgisini çekiyordu karmaşık mühürler. Sanki ilk defa görüyormuş gibi her birini defterine çiziyor, anlamlarını zihnine kazıyordu. Küçük yaşlardan itibaren aldığı gölge avcılığı eğitimi yetersiz geliyordu ona. Dahasını keşfetmek istiyordu çünkü. Melekler dünyasını, diğer dört türün dünyasını, iblislerin dünyasını ve insanların dünyasını.

Ama en çok diğer dört türün dünyasını merak ediyordu.

Mesela büyücülerin onlara gösterdikleri kısımlar hariç yaşamları nasıldı? Vampirler geçmişlerinin ne kadarını hatırlıyorlardı ebedi ömürlerinde? Seelie'lerin doğa üzerindeki güçleri insanlar doğayı katlederken azalıyor muydu? Kurtlar dönüştüğü zaman yakınları olan kurtları tanıyorlar mıydı? Yanıtlanması gereken çok sorusu vardı ama yanıtlayacak hiç arkadaşı yoktu. İşte, bu da gölge avcısı olmanın kötü taraflarından biriydi.

Enstitüde büyüdüğü için pek de gerçek deneyimi olmamıştı şimdiye kadar. Sadece bir kez kurt görmüş olmasıyla birlikte yok ettiği iblis sayısı bir elin parmağını geçmezdi. O el bebek gül bebek büyütülmüştü kapalı kaldığı dört köşeli yerde. Dış dünyadan saklı, sanki çok özel biriymiş gibi. Oysa sadece Park ailesinde doğmuştu. Diğer bilmem kaç yüz çocuk gibi.

Defteri kapatıp kenara koydu. Bu günlük bu kadar çizim yeterdi. Hem gözleri de ağrımıştı sayfalara bakarak. Odak noktasını ayaklarının altına çevirdi. Bu sefer bıkkınlık ile buraya ilk oturduğu zamanki gibi tekrar izlemeye başladı. Köprüdeki manzara içini daralmıştı. Yakında ay çıkacaktı ve hâlâ aşağıda, ayaklarının altında ilginç bir şey olmamıştı. Oysa buraya çıkarken herşeyi rahat gözlemleyeceğini düşünmüştü. Eh, ilginç şeyler olmasa bile yanıp sönen ışıklar, hızla geçip tünellerde kaybolan arabalar ve gece de uçuşuna devam eden uçakların ışıkları ilgisini cezbetmişti bir süre.

Puflayıp ayağa kalktı genç adam. İstediği gibi iblise rastlamayacaktı bu gece. Şehir her zamankinden sakin, ay da düşmanın içeri girmesini önleyecek kadar parlaktı. Muhtemelen var olan iblisler de çoktan birkaç avcı sayesinde ortadan kaldırılmıştı.

Amaçsızca kaldırımlarda geziyor, deniz kenarına doğru yol alıyordu. Neden oraya doğru yol alıyor o da bilmiyordu. Sadece iç sesi ile derin bir sohbete dalmıştı yalnızlıktan. Ayrıca Seelie dünyasının girişi orada diye duymuştu. Kim bilir, belki birkaç seelie hazır ay yükselmişken dışarı çıkar ve onu fark ederdi. Genç adam en çok Seeliler ile konuşmak istiyordu çünkü. Kırmak istiyordu onlarla aralarında olan düşmanlığı. Dünyanın en güzel ve zeki varlıkları ile kimler düşman olmak isterdi ki? Bu çok saçmaydı.

Su ve kumun ince bir çizgi ile ayrıldığı noktaya geldi. Güvenli miydi geçit? Ya geçmek yerine suda boğulursa ya da soğuk ona zarar verirse? Şuan canını düşünmeyecek kadar kafası bulanıktı düşünce bulutları yüzünden.

Yavaş bir adım attı suya. Soğuk su her dalga ile ayakkabılarından içeri süzülmeye başlamış, şimdiden ayağının donmasına neden olmuştu. Yutkunup bir kaç adım daha ilerledi suda. Şimdi su parçalarının üzerine geliyordu. Dar pantolonu zaten tenine yapışmışken şansını daha da zorlamak istiyor gibi teniyle bütünleşmeye çalışıyordu. Adım atmaya devam etti. Su artık beline kadar geliyordu. Kafasını kaldırıp aya baktı. Eğer bir kaç dakika içinde geçmezse bir daha geçemezdi geçitten muhtemelen. Bu yüzden güvenlik amaçlı melek kılıcını da alıp koşabildiği kadar koşmayı denedi ayın sudaki yansımasına. Yavaştı ama ne fark ederdi?

Su boynuna geldiğinde durdu. Yapmalı mıydı? İç sesi evet dese de beyni babasının bunu öğrendiğinde çok kızacağını söylüyordu. Annesinin ise bulduğu her fırsatta sorumsuz olduğundan yakınacağına adı gibi emindi.

𝐀 𝐒𝐡𝐚𝐝𝐨𝐰𝐡𝐮𝐧𝐭𝐞𝐫'𝐬 𝐒𝐭𝐨𝐫𝐲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin