2

182 27 1
                                    

Kafenin uğultulu halinin kulaklara ulaşan gürültüsüne ikilinin sohbetleri de eşlik ediyordu. Tamamen uyumsuz kıyafetlerle sıradanların giremediği bir kafede buluşmuşlar, yaklaşık iki saattir sohbet ediyorlardı.

Yani dıştan öyle görünüyordu.

Uzun siyah saçlı olan elinde tuttuğu bir defteri ile küçük olana merakla soru soruyor, küçükde oflaya puflaya yanıt veriyordu. Perinin kanatları düne oranla daha da az mavi olduğu için farkedilmiyordu bile. Gözleri ise artık gri değil bal rengi, teni insan tenine yakın bir beyaz ve dudakları da tıpkı insanlar gibi pespembeydi. Peri bu hali ile insanı andırıyor olsa hala saf güzelliğini koruduğu için yine onlardan ayrılıyordu rahatça.

Gölge avcısı Seonghwa'ya gelince; üstüne geçirdiği hoodie mühürlerinin tamamını kapamış, siyah saçları kafasının etrafına rastgele dağıldığı için ortaya yaramaz kahverengi gözleri de eklenince kötü çocuk imajı çıkmıştı. Masum, güzel periyi sorguya çeken bir kötü çocuk. Soru defterini kenara bırakıp perinin ellerini tutan kötü çocuk. Konuşmayı bırakan perinin gözlerinde takılı kalmış kötü çocuk.

"Kafan mı güzel?" Yeosang ellerini çekip iğrenen bir ifadeyle baktığında Seonghwa gerçekliğe geri dönmüştü. Bir şeyler söylemek için dudaklarını oynattıysa da ne beyninde toparladığı kelimeleri dilegetirmiş ne de ses tonunu ayarlayabilmişti.

"Biraz önce ne dedin?" Peri ısrarla yüz ifadesini koruyor, gölge avcılarının neden bu kadar tuhaf olduklarını sorguluyordu.

"Şey, ne dedim?" Seonghwa içten içe kaybolmuştu bal gözlerde ama bunun şuan ne yeri ne de zamanıydı.

Peri olan bakışlarını ondan çekip oflayarak burun kemerini sıktığında Seonghwa gerilmişti. Acaba fark etmeden ona kırıcı, kötü bir şey mi demişti?

"Güzel olduğumu söyledin ve-" Yeosang bir anda durdu. Alt tarafı bir kaç sorusuna cevap verecekken neden bu duruma düşmüştü ki? Ayrıca nerede görülmüştü bir gölge avcısının, evet burnu havada gölge avcısı ırkındanbirinin, bir Seelie'ye iltifat ettiği?

"Ve ne?" Seonghwa aslında tam da aklından geçen şeyleri söylemişti dalgınlığı sırasında. Fakat eğer biraz daha toparlanmış olsa daha başka şeyler söylerdi.

"Ve beni öpmek istediğini söyledin? Tanrım manyak mısın sen? Gölge avcılarının burnu havada olmanın yanında aptal da olduklarını bilmiyordum." Yeosang ağzını eliyle kapatıp alaycı bir kıkırtı bıraktı ortaya.

Seonghwa ise utanmış, oturduğu yerde daha da küçülerek kaybolmayı denemişti. Aklına, soru defteri geldiğinde hızla onu da alıp dışarı çıkmak istemişti. Çünkü biraz daha durursa onunla aynı ortamda, zihnini yitirmekten korkuyordu.

Boş boş bir kaç tur attıktan sonra enstitüye geri dönmüştü Seonghwa. Onu daha kapıdan girer girmez karşılayan küçük kardeşi Jihoon hızla abisinin sırtına atılmış, sözde bir iblisi öldürerek kendine minik bir oyun yaratmıştı. Seonghwa ise bir süre küçük Jihoon ile boğuştuktan sonra olmuş taklidi yaparak oyuna bir son vermiş ve kucağından minik çocuğu indirerek arkadaşlarının antrenman yaptığı kata gitmek için asansöre yürümüştü.

Aynadaki yansımasına baktı Seonghwa. Tam karşısında fazlasıyla yakışıklı bir yüz duruyordu. Fakat aklına her peri için düşündüğü şeyler geldiğinde yanakları kızarıyor, yakışıklı hali yerini sevimli birine bırakıyordu. O peri çocuk ona hiç iyi gelmiyordu. Hem tamamen yanlış hem de baştan çıkarıcı, kötü yola saptıran büyülere sahipti.

Tabii ya! Ona o sırada büyü yapmış, böylece duymak istediği şeyleri duymuştu Seonghwa'da. Hatta eve, arkadaşlarının yanına, döndüğünde bunu gururla anlatacak avcının zayıflığına kahkaha atacaktı katıla katıla. Bunu nasıl daha önce düşünmemişti ki Seonghwa? Böylece aslında hiç etkilenmemiş olurdu periden. Zaten doğrusu da bu değil miydi?

Peki neden yanlış geliyordu bunlar?

"Aptal olma Seonghwa. Alt tarafı merak için buluşup soru sordun. Muhtemelen onu bir daha görmeyeceksin-"

*Beline dolanan bir kırbaç, yüksek sesli şaklam ve patırtı.*

Seonghwa şimdi kendine değil tavana bakıyordu. Görüş açısına bir çift göz ve sarı saç girdiğinde aniden başına gelen şey anlam kazanmaya başlamıştı. "Kim Hongjoong!" diye tısladı. Onun boyu küçük aklı büyük arkadaşıydı bu sarı saçlı çocuk. Beraber büyümüş olmalarının yanında kader ailelerini de bir araya getirmişti. Hongjoong anne babasını kaybedince Seonghwa'nın ailesi hiç düşünmeden onu evlatlık almıştı. Çünkü Hongjoong başarılı bir çocuktu. Tam da onların istediği türde. Seonghwa ise haylazdı; dersleri sırf merakı ve hocalarını hoş tutması için geçer, çoğu zaman ailesinin sözünden çıkıp Avcılar için konulmuş kuralları bile görmezden gelirdi. Seonghwa ve Hongjoong birbirinin tamamen zıttı olmasına rağmen çok iyi arkadaştı. Ying Yang olayı gibi onlar birbirinin zayıf yönlerini kapatıyordu. Hongjoong başarı yönünden tam olsa da kendi başına eğlenemez, üstelik yalnızdı. Seonghwa ise başarısız ama bol arkadaşa ve hiç bitmeyen esprilere sahipti.

"Sen koca aptal, Park ailesinin koruyucu tavırları altında büyüyüp kaçmaya nasıl cüret ettin?" Ayağa kalktığında Hongjoong ona sormuştu aç gözlerle.

Arkadaşından hemen dinlemek istiyordu özgür olduğu zaman ki maceralarını. Çünkü tam bir gece önce kaçmış ve bir sonraki geceye kadar dışarıda kalmıştı. Kim bilir onsuz ne iblisler, vampirler, kurtlar vesaire görmüştü dışarda. Hepsini merak ediyordu. Kırbacını beline taktıktan sonra yere bağdaş kurup oturmuş ve yanını işaret etmişti Seonghwa için.

Derin bir nefes alıp anlatmaya başladı Seonghwa. "Aslında neredeyse hiç bir şey görmedim ama-" burada durmuş ve küçük olana bakmıştı. Merakını tetiklemek istiyordu insanların deyimi ile minyon olanın. İleri doğru uzanıp ama dediğinde gülümseyip anlatmaya devam etti. "Bir peri gördüm ve onunla uzun uzadıya sohbet ettim. Üstelik bu peri diğerlerinden çok farklı."

Eliyle ağzını kapamış ve boğuk bir çığlık atmıştı. Dışarda karşılaştığı şeylerin onu çok fazla mutlu ettiği anlamına geliyordu bu.

"Dostum keşke ben de gelseydim." Biraz mutsuz bir sesle söylediklerinin ardından babacan bir şekilde gülümseyip sırtını sıvazladı.

"Keşke ama sen de gelseydin peri sıkıcı ortamdan daha ilk seferde kaçardı." Kaşlarını çattığı anda her zaman ki 'ben sıkıcı değilim sadece kurallara uymayı seviyorum' cümlesini duymayı bekledi.

Fakat duymadı.

"İki kez mi gördün periyi?" Kafasını sallayıp soru defterini işaret etti. "Tam iki kez gördüm. Birinde normal karşılaşma diğerinde soru-cevap." Bir süre düşünür bir edayla soru defterini inceledikten sonra kafasını kaldırıp son maddeyi göstermişti.

_Fazla açık sözlü ve alaycıydı benim tanıştığım peri. Bir de sizi etkilemek için büyü yaparlar. İnanın bana bir ara kendimden ciddi şüpheler duydum._

"Ne gibi şüpheler? Hadi anlatmaya devam et." Biraz gerilmiş olsa da anlatmıştı dakikalarda içinde. Tabii bazı anlarını atlayarak. En yakın arkadaşı da olsa bir periden etkilendiğini duysa, ki daha bunu kendine bile itiraf etmek istemiyordu, onun hakkında kötü bir fikre kapılabilirdi.

"Woah, etkileyici bir hikaye. Fakat dikkatli ol Park. Perilerin insanları ve bizi rahat etkilediklerini, bilirsin işte bizimle birlikte falan olup dünyaya ve meleklere ihanet eden çocuklar getirdiklerini duydum." Bir kıkırtı eşliğinde kelimelerini sürdürdü. "Hatta bir gölge avcısı ailesinin soyunda peri kanı var. Son duyumlarıma göre aile içinde bir sürü olay olmuş."

Aniden nasıl bu konuya geldiklerini anlamamıştı fakat anladığını, dikkatli olacağını söyleyip kafasını salladı. İçinde hala 'her peri aynı değildir' cümlesi yankı yapıyor olsa da ona uyup 'periler haindir' dedi.

"Belki bir daha karşı karşıya gelmem bile o periyle." Göz kırpmış ve belki anlamında dudaklarını hareket ettirip çalışmaya geri dönmüştü.

𝐀 𝐒𝐡𝐚𝐝𝐨𝐰𝐡𝐮𝐧𝐭𝐞𝐫'𝐬 𝐒𝐭𝐨𝐫𝐲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin