3

133 19 0
                                    

Etkilenmek, Park ailesi, Seelie'ler ve yeraltı dünyası, Hongjoong'un sözleri, türüne ihanet ve dahası. O gece uykusundan uyandırıp Seonghwa'yı rahatsız eden bir kaç kavramdı bunlar. Gece yarısına kadar yatakta dönmesine neden olmuş, sonunda huzursuzluk katsayısını arttırarak yataktan kaçarcasına uzaklaşmasına neden olmuştu.

Silahlarını eline aldığı gibi bir kaç gecedir aktivite haline getirdiği kuzeni Jun'u ziyarete gitti. Zaten odaları karşı karşıya olduğu için bu pek de zor olmamıştı. Kuzeni genelde gece kaçışlarında ona eşlik eder, daha enstitü sınırlarından çıkmadan onu yalnız bırakıp sözde büyütücü hatununun yanına giderdi. Seonghwa onun bir hatun ile kırıştırmadığına adı gibi emindi. Çünkü o daha çok hatunlar ile kırıştırmayı severdi. Ne yaparsın, kuzeninin de zayıf noktası güzel
şeylerdi.

Onu yatakta uyurken bulduğunda, büyük şoka uğramıştı. Hiç onluk bir hareket değildi oysa. Ergenliği atlattığı günden beri asla erken uyumazdı. Hatta gerçekten uyuyup uymadığını teyit etmek için yatağa yaklaşmış ve nefes düzenini kontrol etmişti ama nafile. Jun şuan bebekler gibi uyuyordu.

Sıkıntı ile nefes verip geldiği gibi geri adımladı kuzenin odasını. Kendi odasına gitmeyi aklından geçirdiyse de aklına gelen düşüncelerden ötürü vazgeçip bu sefer tek başına kaçtı zindanından. Çimlerin üzerinde yürüyüp hala kaybolmayan görkemli katedrale bakıp gülümsedi. Bu aralar çok fazla uzaklaşmıştı meleklerin yolundan ama sorun değildi. Şimdiye kadar hep uslu bir çocuk olmayı denemiş, her ne kadar yaramaz tarafını baskı altına alıp gizlese de yok edememişti. O buydu işte. Dağınık siyah saçları, kötü çocuk görünümü veren Kore trendine de uyan gölge avcısı kıyafeti, yanından hiç eksik etmediği çizim defteriyle gri kitabı ve aklından çıkmayan bir ton soru.

Sonunda sınır dışına çıkıp katedral eski yıkık halini geri kazandığında içten gelen derin bir kahkaha atmış ve koşar adımla sadece bir iki kez gitmiş olduğu panagmanium'nın* yolunu tutmuştu.

*(Pan'demon'ium tabelasını diziden hatırlarsınız. Demon kelimesi parlıyordu Clary tabelaya baktığı vakit. Ben de pan ve ium'u aynı bırakıp demon'ın korecesi olan agma ve kaynaştırmak için n harfini kullandım.)

Agma kelimesinin itina ile o baktığında parladığını görünce sevindi. Gelmişti iblislerin mekanına. Normalde olsa tek başına gelme fikri onun için fazlasıyla uzak olurdu fakat bu gecenin normal olduğunu kim söylemişti?

Melek bıçaklarının belinde emniyette olduğuna emin olduktan sonra müdürlerini örterek içeri adımını attı. Sırayla küçük daire masalar arasında ilerliyor, ilgisini cezbedecek bir grup arıyordu. Geçen seferki peri çocuğu bir grup vampir ile görünce duraksadı. Madem kendini savunmakta zorlanıyordu, burada ne işi vardı tüm zayıflığı ile?

Onların bir arkasında olan masaya geçip gözetlemeye karar verdi fazla güzel olan sarışını. Kanatları heyecanla kıpraşıyor, vampirlerin anlattıkları şeyler ilgi çekici olmalı ki minik dudakları bir gülümseme şeklini alıyordu. Seonghwa henüz onu fark etmediğine emindi. Bu yüzden de fark etmediği birini etkileyemez diye düşünüyordu. Fakat önceden de olduğu gibi yanılmıştı. Küçük periden gözlerini alamıyordu. Hatta öylesine dalmıştı ki vampirlerin yanından ayrılıp perinin bakışları onun gözlerini bulana kadar gelmemişti zihni ona geri.

Peri çocuk yüzünde alaycı bir gülümseme ile ona doğru yürümüş, elindeki kendi türüne ait olan uyuşturucuları masaya bırakıp bakışlarını tekrar siyah saçlı olanla buluşturmuştu.

"Burada ne işin var Seonghwa?" Dayanılmaz bakışları altında ezilen Seonghwa'nın kelimeleri algılaması neredeyse bir dakikasını almıştı.

"Eğlenmeye geldim. Yani sıkıntı falan. Biraz kaçaklık yaptım yine de."

"Oh, öyle mi?" Yüzleri arasındaki mesafeyi en aza indirdi küçük olan. Biraz önce aldığı bir doz peri uyuşturucusu sağlam etki yaratmıştı bünyesinde. "Ne kadar eğlenceli peki beni izlemek? Sahnede de.." eliyle pek fazla canlının dans etmediği açık alanı işaret etti. "İzlemek ister misin?"

Seonghwa sertçe yutkunup kendinden biraz kısa olana baktı. Daha yakın bir zamanda ağzından çıkan kelimeleri kontrol edemediği için onunla alay eden kişiyle aynı mıydı? Kafasını sallamış fakat sonradan periyi kolundan tutup durdurmuştu. Sadece izleyici olmak istemiyordu. O da onunla dans etmek istiyordu çünkü.

Seonghwa sertçe yutkunup kendinden biraz kısa olana baktı. Daha yakın bir zamanda ağzından çıkan kelimeleri kontrol edemediği için onunla alay eden kişiyle aynı mıydı?Kafasını sallamış fakat sonradan periyi kolundan tutup durdurmuştu. Sadece izleyici olmak istemiyordu. O da onunla dans etmek istiyordu çünkü. Perinin elini tutup ona yön vermesiyle kendini bir sözü gözün izlediği dans pistinde bulmuştu.

Başlarda afallasa da çaktırmadan dans etmeye başladı. Oysa yaptığı tek şey kendinden küçük olanı izlemekti. Çünkü daha öncesinden hiç dans etmemişti. Aslında etmişti ama perinin dansına benzemiyordu. Yeosang kendini ritme kaptırmış, ellerini uzun olanın omzuna koyarak ayak ucuna tırmanmıştı.

"Ne düşünüyorsun Seonghwa? Çok etkileyici biriyim, değil mi?" Belini hareket ettirip bir yandan da öğretici bir edayla uzun olana yön veriyordu dansta.

"Evet öylesin. Lanet olsun ki çok etkileyicisin. Ama ben kendimi büyü yaptığını söyleyerek kandırmayı tercih ediyorum." Gözlerine bakıp sıraladığı cümleler periyi oldukça şaşırmıştı.

"Sadece bizi dürüst sanıyordum. Pardon yalan söyleyemeyen." Yaptığı yanlışı son anda düzeltip kafasının gidik olduğunu belirten bir kahkaha atmıştı sarışın. Kendi türünü ayık olsa koruyacak olan Yeosang, uyuşturucu ile asıl benliğini bulmuştu. Çünkü Yeosang asla diğerine ayak uydurmak istememişti tıpkı Seonghwa gibi. Belki de onları korkmadan birbirlerine yaklaşma nedeni ortak noktalarının olmasıydı. Ya da sadece çekim.

"Bunu kanıtlamanın tek bir yolu var." Yeosang nereye baktığınızda anlasa da anlamamış gibi davranıp 'neyi' sorusunu sormuştu.

"Saçmalama Seonghwa. Herkesin içinde yaparsan rezil oluruz. Dahası mühürlerin görünüyor ve tanıyan olursa ailene söyler."

Perinin uyarısını dinlemek gibi bir niyeti yoktu uzun olanın. Daha pistten uzaklaşamadan onu bahsettiği gibi öpmüştü. Şöyle baksan uyuşmuş olan Yeosang değil Seonghwa'ydı. Buna her ne ad verirseniz verin, ister seelie etkisi ister büyü ister karışıklı çekim, bu aslında ilk görüşte aşktı. Zıt kutuplar misali birbirini çekilip kendilerinini ana kaptırmış ve bir kez olsun konseyin kurallarını tamamen yıkıp türlerinin belki de bininci örneğine imza atmışlardı bu yolla.

Birbirlerinden ayrıldıklarında çevrelerini biraz önceki vampir grup ve bazı kurtlar sarmıştı. Seonghwa kafasını kaldırıp kollarını perinin belinden çekmeden etrafa bakındı.

"O-oh! Sanırım sen haklıydın." Peri de olanları idrak edip uyuşturucunun etkisinden sıyrıldığında dudaklarını acıyla büzmüştü.

"Yine avcı çocuk, yine." Birbirlerinden ayrıldıklarında klan lideri olduğu belli olan kurt ile atılıp Seonghwa'yı göğsünden itti. Bir yandan da kulakları tırmalayan bir hırlama eşliğinde yavaştan kurt dişlerine benzeyen incileri gösteriyordu ağzındaki. Vampirler de her ne kadar olaya dahil değil gibi gözükse de periyi yanlarına çekip Seonghwa'yı sahnede yalnız bırakmıştı.

Seonghwa perinin gözlerine baktığında endişe sezmişti. Sonra duydukları da sezgilerini kanıtlar nitelikteydi. Fakat tek farkla, hala fazlasıyla alaycıydı.

"Ana kuzusu gölge avcısı benimle birlikte. Ona yer altında peri dansı nasıl ediliyor gösteriyordum. Bizi rahat bırakın."

𝐀 𝐒𝐡𝐚𝐝𝐨𝐰𝐡𝐮𝐧𝐭𝐞𝐫'𝐬 𝐒𝐭𝐨𝐫𝐲Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin