Histeri

31 2 0
                                    


Boş yolda gidebildiğim kadar hızlı gidiyordum. Ağaçların, ışıkların ve evsiz birkaç insanın geride kaldığını göz ucuyla gördüm. Gecenin bir saatinden sonra şehirdeki iyi ve kötü birbirine karışıyor, ışıklar bulanıklaşıyor ve hiçbirinin diğerinden bir farkı kalmıyordu. Uykudan hemen önce yeryüzündeki bütün boyutlar hizaya gelirdi. Görüş açın açılırdı ve gördüğün şey korkutucu olmaktan çok uzakta olurdu. Donuk bir silüete göz atar, sonra zihninin kapılarını dünyaya kapatırdın.

Bu gece, ağaçlar, ışıklar ve evsiz insanlar bir bütündü ama zihnimin kapıları kapanmadan önce gördüğüm silüet korkunun kendisi olacaktı, hissediyordum.

Arabayı park ettikten sonra ayağım kuru zeminle buluştu. Yeri hissediyordum, gözlerim her katın ışığı açılmış kliniğe daldı ; bina topluydu, düzenliydi. İçindeki her şeye rağmen biçimi bozulmamıştı. Biçimi bozulmayan şeylerin nasıl aldatıcı olabileceklerini düşündüm. İyiliğin, kötülüğün, acının biçimini değiştiremediği şeyler kendi içinde bir delik açarak ortaya doğru atik bir şekilde gömülürdü. Bu bina aldatıcıydı, ışıklar ve bütün bu parlak gölgelerle içindeki deliliği gizliyordu.

Bazen biri camı açıp kendini aşağı bırakırdı ve sokaktan geçen biri camın kenarına dizilmiş bir dizi çiçekten başka bir şeyi fark etmezdi.

Rüzgarın saçlarımı savurmasına ve soğuğun derimi yakmasına aldırmadan hızlı adımlarla içeri girdim. Büyük demir kapıyı bütün gücümü kullanarak ittiğimde, belki de en azından acil durumlar için barok mimarisini bu denli sahiplenmemiş olsaydım, daha rahat edebileceğimi düşündüm. Klinik baştan aşağı nefes alan bir sanattı, genç yaşlarda tasarımını mimarlarla birlikte tartışırken,bunun iyi ve ilgi çekici bir fikir olduğuna inanmıştım. Aradan geçen uzun yıllar sonunda, sanatın deliliği tetiklediğine tanık oldum. 

Uzun taş koridordan hızla geçip sola, resepsiyonun ve bekleme odasının olduğu yere doğru döndüm.

"Nerede?" diye sordum arkası dönük olan korumaya. Geceleri resepsiyon kısmında kalan birileri, kliniğin güvenliği için hep olurdu. Kliniğin aşağı katında yatışı kendileri talep etmiş sayılı hasta için odalar vardı. Onlarla geceleri ilgilenmeleri içinde nöbetçi hemşireler çalıştırıyorduk. Genelde yatılı hastalar benim işim değildi, sadece seanlarla ilgileniyordum.

"İçeride, dediğiniz gibi dokunmadık. Ama Eliz hanım, dikkatli olun. İçerisi darmadağın. "

Baş sallayarak ofisime doğru ilerledim, güvenliğin arkamdan geldiğini hissedince, geri dönme zahmetine girmeden, "İçeri benimle girmene gerek yok, burada bekleyebilirsin. Bir şey olursa haber veririm. " diyerek ofise adım atıp kapıyı arkamdan kapattım. 

Tam karşımda duruyordu. Derisi muhtemel olarak kesici bir şeyle yırtılmış olan koltukta, başını ellerinin arasına almış, gözlerini yerdeki gri halı kaplamaya dikmişti. Takım elbisesinin parçaları, ofisteki birçok eşya gibi odanın belli yerlerine savrulmuştu. Üzerindeki beyaz gömlek terden saydamlaşmıştı ; tenine yapıştığını, aldığı derin nefeslerle kaburgasının nasıl hareket ettiğini görebiliyordum.

Ofise girdiğimde bana dikkat etmedi. Karşısındaki koltuğa otururken her şey normalmiş gibi davranmaya çalışıyordum. Bu durumun kontrolü ele nasıl alınırdı?

Belli bir süre nefesleri arasında çıkarttığı hırıltılardan başka odada ses çıkmadı. Buz mavi gözleri, kafasını kaldırıp benimkilere kenetlenene kadar sesimi çıkartmadım. Ter damlalarının yüzünden aşağı aktığı gergin suratta gözlerimi gezdirdim. Öfkeden kızarmış tenine, belirgin elmacık kemiklerine ve kurumuş dudaklarına baktım.

O da gözlerini benim üzerimde gezdirdi. Ona ulaşmaya çalışmak adına ilk adımı atarak adını söyledim, girdiği krizden çıkarak olduğu ana geri dönmesi gerekiyordu.

ADENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin