case fourteen: i found my sweet escape

200 22 212
                                    


Calum'ın Evi, 24 Aralık 2018, saat 19.57.

"Yani diyorsun ki," Michael dirseklerini bacaklarına koyup, bana biraz daha yaklaşırken konuştu. "Fletcher bizim peşimizde, o yüzden Aster'ı yanımıza gönderdi ve kadın bizi parçalayacak?" Anlattıklarımın özeti buydu evet, o yüzden başımı salladım. Arkadaşım ise nefesini verip tekrar geri yaslandı.

Onu ve Luke'u bunu konuşmak için evime çağırmıştım. Gelmekte tereddüt dahi etmemişlerdi çünkü garip davrandığımın farkındaydılar. İki gün önce Greg'in yanından döndüğümden beridir Jules'dan kaçınıyordum. Bilerek yapmıyordum, gerçekten. Tamamen refleksti. Ona olanları anlatırsam sanki gökyüzünden bir helikopter gelecek ve onu kaçıracakmış gibi bir his vardı içimde.

Luke'un boğazını temizlediğini duyduğumda ona döndüm bu sefer. Michael'ın aksine saçma şeyler söylediğimi düşünmüyordu, ya da rol yapıyordu. "Böyle düşünüyorsun çünkü iki gün önce rüyanda Fletcher'ı gördün, öyle mi?"

"Hayır," Onu düzeltmek için atıldım. Göz ucumla Michael'ın göz devirdiğini görmüştüm ama umursamadan devam ettim. "Rüyamda Greg'i gördüm. Bana Fletcher'ın benim için planları olduğunu söyledi." Luke'un suratındaki ifade bu açıklamamdan sonra Michael'ınkine yaklaşırken sıkıntıyla iç çektim. "Bakın, saçma ama düşünsenize. Greg ile gerçekten konuşmaya gittiğim gün beni elimden Jules'u almakla tehdit ediyor, o gün de şansa bakın ki ekibe yeni birisi gelmiş. Üstelik normal birisi de değil. Fletcher Corvus'un biricik kızı Aster!" Gerçekten bunun bu kadar tesadüf olabileceğine inanamıyordum. İçimdeki bir his bir şeyler olduğu konusunda beynimi yiyip duruyordu.

Michael, gerçekten endişeli olduğumu anlamış olacak ki beni aşağılayan bakışlarını şefkatli olanlarla değiştirdi. Eğer benim yaşadığımı yaşasaydı kendisinin de aynı davranacağını fark etmiş olmalıydı. "Calum, bunu düşünmen doğal, aynısını başta ben de düşündüm," Bir süre durup, büyük camın önünde, en sevdiği yerde uyumakta olan Duke'u izledi. "Ama Aster'ın babasıyla iş birliği içinde olmadığını biliyorum, hepimiz biliyoruz. Kanıtlayabiliriz de. İletişimde değiller, birbirlerini görmüyorlar, Aster asla Montana'ya ayak bile basmıyor. Babasını en son küçükken İtalya'ya gitmeden önce görmüş. Ve ondan da nefret edince çareyi Büro'ya katılmakta bulmuş. Daha çok genç ama eğitimi sırasında gizli göreve bile gitmiş, inanabiliyor musun?" Son söylediklerini kıskançlıkla söylediğinde gülmemek için yanağımı ısırdım. Cidden bu adam gizli göreve gitmeden ölürse hayaleti hepimizi avlayacaktı. "Demem o ki, köstebeğin Aster değil. Bence köstebek de yok. Greg kanına girmeye çalışıyor sadece. Yıllar önce Jillian'ı öldürürkenki heyecanı özlemiş olmalı işte." İfade ediş şekliyle az önceki hafif gülüşüm hemen kayboldu. Bir şeyleri sıkma ihtiyacıyla ellerimi birbirine kenetledim. Öldürme heyecanı. Gerçekten söylemesi çok kolaydı. "Özür dilerim, öyle anlatmak istememiştim." Samimi özrüne başımı sallamakla yetindim.

Birkaç dakika sessizlik içinde oturduk. En sonunda Luke'un sesiyle gözlerimi çizgili duvar kağıdımdan çekip tekrar gerçekliğe odaklandım. "Bence Greg blöf yapmıyor, gerçekten bize kadar uzanmış olabilir." Devam edecekti ki sevgili köpeğim uykudan uyandı ve Luke'un kucağına atlamaya karar verdi. Bir süre Luke'un onu sakinleştirmeye çalışmasını izledim. En sonunda kucağına yatınca tekrar konuşmaya devam etti. "Aynısını Rosa'nın yaptığını gördük, Greg de ondan daha az aptal ve sana daha az takık değil. Bence herkesi biraz takip etmemizin zararı olmaz."

"Dedektifçilik mi yapalım diyorsun?" Michael işin heyecanıyla gülümseyerek sorduğunda ona gözlerimi devirdim.

"Farkındaysan ajanız, kimliklerimiz falan da var. Unuttun mu yoksa?" Dalga geçmeme dil çıkardığında ben de geri dil çıkardım. Gerginliğimiz biraz üstümüzden sıyrıldığında rahat bir nefes alabilmiştim ama bunun çok kısa süreceğini biliyordum.

the profile || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin