MICHAEL
Calum'ın Apartmanının Önü, 1 Ocak 2019, saat 15.45.
Calum'ın apartmanının önüne geldiğimde bir süre bekledim sebepsizce. En iyi arkadaşımı gerçeklerle hemen yüzleştirmemi engelleyen bir kısım vardı zihnimde. Tahminimce o kısım Calum'ı psikolojik olarak daha çok etkilemekten korkuyordu; onu tek bozmamış insan ben bile olabilirdim.
Tam kapının önünde on üçüncü turumu atıyordum ki telefonumun titrediğini hissettim. Hızla çıkarıp baktım, Fran'di. Ben içeri girene kadar o çoktan Aster ile konuşmuştu bile. O gece bir şey olmadığını yazmış, Calum'ın nasıl olduğunu sormuştu. Sorunun cevabını bilmediğimden bir şey yazmadan telefonu cebime geri tıktım. Pekala, bir şey olmamıştı. Ama bu içimi rahatlatması gereken bir şey falan değildi. Daha uğraşmamız gereken o kadar çok şey vardı ki. Mesela arkadaşıma nasıl 'Yıllardır canımızla güvendiğimiz patronumuz var ya, seni sattı, hatta hepimizi; bok yoluna gidiyoruz.' diyecektim ki?
Yine içim bu düşünceyle kararmaya başlamıştı ki açılan kapının sesini duydum. Başımı kaldırımdan kaldırdığım gibi kazak ve ufak ayakkabılar giydirilmiş Duke'un tasmasını tutan arkadaşım ile karşılaştım. Beni görünce gerçekten şaşırdı ama bunu hemen saklamayı başardı; hafifçe gülümsedi, göz altları anında şişerken iç çekmemek için kendimi zor tuttum. "Michael, geleceğini bilmiyordum." Sesindeki merakı bilerek görmezden gelerek yere çömeldim. Onun seviyesine indiğimi fark eden Duke anında patilerini dizime koydu, gülerek başını sevdim. Ciddiyete girmeden biraz öylesine konuşmaya karar vererek konuşmaya başladım.
"Bu ufaklığı özlediğime karar verdim bir anda." Duke iyice patilerinde yükselmeye çalışınca yüzümü ona yaklaştırdım ve yanağımı yalamasına izin verdim. "Baksana, ilk on saniyede benimle ikinci aşamaya geçti bile."
"Luke duymasın, kıskançlık krizine girer." Yapmak istediğimi anlamış olacak ki benim havamda cevap verdi, içten bir şekilde gülerek doğruldum. Yavaşça boş caddede yürümeye başladık. Ellerimi ceplerime sokarken ona cevap verdim.
"Sevgilim kıskançlık krizlerine giren birisi değil."
"Sana hemen '11 Haziran 2014' tarihini hatırlatayım o zaman canım arkadaşım," Tarihi bir eliyle tasmayı tuttuğu için tek eliyle tırnak içine aldığında merakla ona baktım. Ne diyeceğine dair bir fikrim yoktu çünkü. "En yakın arkadaşın Clove Harrison'ın doğum günüydü," O günü hatırlayınca şaşkınlıkla ona baktım. Tepkime gülüp devam etti. "Antrenmandan çıktığımız gibi bir bara gitmiştik ve sen tüm akşamı Clove ile dart oynayarak geçirdiğin için Luke ben ve Jillian'ın yanında seni öldürme planları kurmuştu." O gün Luke'un böyle düşündüğünü bilmiyordum. Daha yeni 'takılmaya' başladığımız zamanlardı ve açıkçası arkadaşımla zaman geçirmeye o kadar odaklıydım ki onu düşünmemiştim bile. "Devam edeyim mi? İki yıl sonra, mayısın sıcak bir akşamı-"
"Anladım tamam, kıskanç bir sevgilim var, kaydımızı tutmayı bırak; bu çok korkutucu." Korkmuş bir ses tonuyla söylediklerime güldü. Bir süre daha böyle devam ettik. Sürekli artık konuya girmem gerektiğini söylüyordum içimden kendime ama giremiyordum. Fark etmiş olacak ki Duke'un sürekli salonda spesifik bir noktaya kakasını yapmasını tartışmayı bıraktı ve bir anda ciddi bir şekilde bana bakarak kaçtığım soruyu sordu.
"Ne konuşmamız gerekiyorsa artık konuşabilir miyiz? Evime kadar Duke'un tuvalet sorunlarını konuşmak için gelmediğini biliyorum Michael." Derin bir nefes aldım. Sanki diyeceklerimi duymuşçasına rüzgar sertçe esmeye başladığında bunu başımı eğmek ve arkadaşımın gözlerine bakmamak için bahane olarak kullandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the profile || hood
Fanfiction"Biz cesetlere baktığımızda katilin zihnini, olay mahalline baktığımızda zanlının karakterini görürüz. Çünkü biz profilciyiz. Ama bazen bu işler ters de gidebilir. Örneğin ona baktığımda ne zihnini, ne de karakterini görüyorum. Sadece tatlı bir par...