case two: women are safe, luke is not

426 57 87
                                    

CALUM

Oak Cliff Polis Merkezi, 12 Eylül 2018, 22:45.

"Benim hatamdı Ash!" Oturduğum sandalyede gerildim. Michael ve Ashton odada tek başlarına konuşuyorlardı ama biz de duyuyorduk. Çünkü Michael'ın sesi gittikçe yükseliyordu.

Kendisini suçlamasını çok iyi anlıyordum. Ben de kendimi suçlardım, hem de daha fazla. Ashton, Luke ve Michael yerine ben ve Jules'u oraya göndermiş olsaydı nasıl hissederdim tahmin edemiyordum bile. Tabi ki Luke için şu an kahroluyordum, ama Jules olsaydı çökmüştüm. Kelimenin tam anlamıyla hem de.

Önümde açık bir şekilde duran Jensen'ın dosyasına bakmaya başladım. Ann daha fazla şey eklemişti dosyaya. Mesela babasının dini bahane ederek ona işkence ettiği, babası öldükten sonra akıl hastanesine kapatıldığı ve oradan kaçtığı yazıyordu. Şu an nerede olabileceğiyle ilgili hiçbir şey yoktu elimizde. Michael bizi aradıktan sonra kalabalık bir ekiple Jensen'ın evine gitmiştik, yaklaşık üç saat arama yapmıştık ama ne Luke'dan ne de kişilik bozukluğu olan katilimizden bir iz yakalayabilmiştik.

Birkaç küfür ve hareketlenme sesi duyduğumda gözlerim hastane kayıtlarından etrafa döndü. Herkes şu an oturduğum büyük masanın etrafına dizilmeye başlamıştı. Tam ağzımı açıp, ne olduğunu soracağım sırada önümdeki bilgisayarda Ann'in yüzünü gördüm. "Öncelikle, Jensen'ın doktorunun kendi tuttuğu kayıtları buldum," diye konuşmaya başladı yorgun arkadaşım. "Kopyalarını size de gönderiyorum. Okuduklarımdan anladığım kadarıyla Jensen kendisiyken oldukça sakin ve uysal bir çocukmuş, ama geceleri kabus gördüğü zamanlar Doktor Winston'ın yazdığı şekilde 'şeytana bürünüyormuş'." İyice yerime sinerken elime kahve bardağımı aldım. Kendisini kaybettiğinde şeytana dönüşen bir insanla yalnız kalan Luke'u düşündükçe kendimi kaybedecek gibi oluyordum.

Elindeki telefondan Ann'in gönderdiği notları okuyan Rebecca konuşmaya başladı, gergin bakışlarımı ona çevirdim. "Bu şeytani kişiliğin oluşmasında büyük bir olasılıkla babasının parmağı var. Belki Luke'u babasıyla beraber çocukken gitmiş olduğu bir yere götürmüş olabilir." Ashton başını sallayarak onu onayladı, sonrasında da Ann'e baktı. "Ann, bunu araştır. Bir şey olursa tekrar ara." Ekran yine karardığında ayağa kalktım. Niyetim Michael ile konuşmaktı. Çünkü tüm bu kısa konuşma sırasında odanın en köşesinde yere çökmüş, boşluğu izler bir haldeydi. Kendini toparlayıp bize yardım etmeliydi. Luke onu böyle görmek istemezdi.

Dizlerini göğsüne çekmiş olan arkadaşım başını kaldırıp bana baktı. Gözlerinde birçok şeyi görebiliyordum. Pişmanlık, üzgünlük, kızgınlık. Ama gördüğüm bambaşka bir şey bir anlığına beni olduğum yere çiviledi. Anlamış olacak ki sakince yerinden kalktı. Omzumdan tutup beni boş bir ofise soktu.

"Yeni fark ediyorum deme bana." Kapıyı kapatırken konuştu. Yorgun gözleri benimkilere dikilmişken sadece düşünüyordum. Gözümün önünde olan şeyi görememiştim.

Yutkundum. "Ona söyledin mi hiç?" Sorumla gözleri daha da pişmanlıkla doldu. Söyleyememişti. Ve bir daha söyleyememekten korkuyordu. "Ah be Michael." Kendime engel olamadan ağzımdan çıkanlarla gözleri doldu. Uzanıp ona sarıldım. "Onu bulacağız."

LUKE
Jensen'ın Babasının Arkadaşının Ormandaki Kulübesi, Kuzey Oak Cliff, 12 Eylül 2018, 23:25.

"Babam için özür dilerim." Jensen'ın yumuşak sesi zonklayan başımda geriden gelen bir yansıma gibiydi. On dakika önce şakağıma vurduğu yer bir davul gibiydi. Islak hissettirdiğinden kanadığına da emindim. Keşke tek yapmış olduğu şey bu olsaydı. Birkaç kere de karnıma ve bacaklarıma vurmuştu. Hala vücudum acıyla yanıyordu.

the profile || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin