Akşam saat 20.⁰⁰ sularında tamamen hazırdım ve Akın'ın gelip beni almasını bekliyordum. Saçlarımı fönle düzleştirmiş, sade bir makyaj yapmıştım. Yeşil bir elbise ve yeşil bir stiletto ayakkabı giydim. İyi ki, eşyalarımı getirmişlerdi. Yoksa hâlâ Duru'nun elbiseleriyle idare ediyor olurdum. Aynanın karşısında kendime son bir kez baktıktan sonra telefonumu da aldım ve Hayri'nin başına kocaman bir öpücük kondurduktan sonra odadan çıktım.
Normalde onu sık sık dışarıya çıkarıp gezdirirdim ama şimdi fazla hareketsizlikten bayağı kilo almıştı. Bahçeye çıkarmamamın sebebi de Muhafız'ın orada olduğunu bilmekti elbette. Onunla pek anlaşacağını sanmıyorum.
Akın henüz gelmemişti ama Mikail ve Emin bahçedelerdi. Başka da kimse yoktu. Ceketlerini çıkartmış, gömleklerinin kollarını sıvamış, bahçeye kurdukları masaüstü tenisi oynuyorlardı. Mikail tek oynuyor gibiydi. Emin olduğu yerde bir eli cebinde durmuş, topu bir sağa, bir sola atarak Mikail'in o iri cüssesiyle sağa sola koşuşturmasını zevkle gülerek izliyordu.
Yaklaşıp yakından izlemek istedim. Mikail bana bakınca Emin son hamleyi yaptı ve kazandı. Mikail bıkkınca soluyarak raketini masaya koydu. "Benden bu kadar, yoruldum." Sonra bana döndü. "Nasılsın yenge?"
"Yengeler götürsün seni," dedim sırıtarak. "Ya da eşekler kovalasın."
"Aşk olsun yenge! Ben ne yaptım şimdi?" diye triplenince, Emin'e baktım.
Yeni bir topu raketin üzerinde sektiriyordu. Oldukça rahat olmasından belliydi iyi oynadığı.
"Oynayalım mı?" diye sordum.
"Bana uyar," dedi hemen.
"Sen masa tenisi biliyor muydun yenge?" diye sorarken Mikail, yerini bana verip kenara çekildi.
"Üniversite zamanında çok oynardık ve ben bir süre hiç yenilmemeye başladım. İddialıyım, yani Akın gelene kadar oynarız." dedim Emin'e bakarak.
Hâlâ rahat görünüyordu. Raketi elime almamı bekledi ve sonrasında, "Başlatmak ister misin?" diye sordu.
"Buyur," dedim. "Başla."
Top ikimiz arasında gidip gelmeye başladı ama Emin, Mikail ile oynadığı gibi oynamıyordu benimle. Kolları da bayağı uzundu ve Mikail kadar kaslı olmadığı için rahatça hareket edebiliyordu.
"Neden benimle de öyle oynamıyorsun?" diye sordum, oyun devam ediyordu. Belli bir senkronizasyonu koruyorduk.
"Seni koşturursam, abi de beni koşturur." dedi gülümseyerek.
"Tırsak," dedi Mikail. "Göt korkusu fenadır."
"Ne götünden bahsediyorsun yengenin yanında yavşak," dedi Emin. "Terbiyeli konuş biraz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÂLİM (KİTAP OLDU)
General Fictionİlk kitap Odessa Yayınevi ile kitaplaştırılmıştır. "Sen nasıl bir insansın ya?!" Diye bağırdım. "Böyle biriyim, çünkü sen kibarlıktan anlamıyorsun." Kendimi tutamadım ve yüzüne tükürdüm. Gözlerini kapatıp açtı ve ensemi bırakıp, polisler gelmeden ön...