ON BEŞİNCİ BÖLÜM

2.1K 366 45
                                    

-Lisa BENNETT-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Lisa BENNETT-

Gözlerimi açtığımda önce hiçbir şey göremedim. Birkaç defa göz kapaklarımı kırpıştırdığımda her şey netleşmişti... Etraf ne karanlık, ne de aydınlıktı. Loş bir ışık vardı. Bütün karanlığı etrafta saçılan alevler aydınlatıyordu. Çok sıcak bir yerdi ama terlemiyordum. Sadece cildim tütsüleniyormuş gibi hissediyordum... Vücudumun bitkin düşmüş hâline aldırmadan ayağa kalktığım sırada başım döndü. Tek elimi etrafımda gezdirip ilk elime gelen şeye tutunup dengemi sağladım. Gözlerimi açıp yeniden etrafıma bakındığımda hücre gibi bir yerde olduğumu anladım. Etrafım parmaklıklarla çevriliydi. İşin kötüsü ise, her parmaklıklara dokunduğumda ellerim, bir ocağa dokunuyormuşum gibi yanıyordu.

Parmaklıklara değmeyecek kadar yaklaşıp nerede olduğuma bakındım. Ama hiçbir fikrim yoktu. Her tarafım alevlerle, sıcakla, lâvlarla doluydu. Dünya'da olma ihtimali olamayacak kadar uçuk, ama bir o kadar da gerçek bir yerdi sanki...

Ben hâlâ etrafımı incelerken acı bir çığlık doldu kulaklarıma. Şaşkınlıkla sesin geldiği yeri aradım ama gözüme ilişen kimse yoktu... Ardından çığlıkla söylenen bir söz, "Lütfen, yapmayın! Canım çok yanıyor... Beni bu denli yakacak kadar günahkâr değildim ben!"

Gelen sesin bir kadına ait olduğuna emindim. Fakat kurduğu cümleden bir anlam çıkaramamıştım... Kulağıma gelen her seste, her inleyişte, her çığlıkta, her yalvarışta yüreğim hopluyor, içimi kaplayan korku daha da yayılıyordu vücudumda.

İnleyişler kesildiği sırada lâvların arasında bir köprü kuruldu.

Üstüne üç varlık vardı. Biri insan gibi gözüküyorken diğer ikisini tasvir etmek için herhangi bir kelime yoktu lügâtımda...

İnsan bedenine sahip adam bana bir yerlerden hayli tanıdık geliyordu.

Elini parmaklıklardan birine koyup kavradığında ben, daha nasıl yanmadan durabildiğine anlam verememişken bir kapı oluştu önünde ve içeriye girdi.

Yanındaki tasvir edemediğim varlıklar ise kapının önünde duruyorlardı.

Adam yanıma gelip elini uzattı.

"Merhaba güzelim, ben Christopher." Dedi sırıtarak.

Bu sırıtış... Beynimin ücra köşelerinden birinde bana birini hatırlatıyor fakat ben daha anımsadığım kişiyi tanıyamadan beynimdeki suret silinip gidiyordu.

Adamın uzattığı elini tutmamla içime doğru bir sıcaklık yayılmaya başladı. Anlam veremediğim alevler, cildimi kavuruyor, vücudumdaki her bir hücreyi yakıp yok ediyordu sanki.

Konuştum. "Merhaba, ben de Lisa."

Adam, sözlerine elimi bırakmadan devam etti. "Ah, biliyorum... Senin hakkında her şeyi biliyorum, Lisa Bennett."

Şaşırdım.

Korktum.

Ve içimde bir şeylerin daha çok yandığını hissettim.

"Kimsin?" Diye sordum çaresizce.

"Ben...Buranın sahibiyim, buranın kralıyım ve ben bir celladım... Ama tüm cellatların aksine ben ölenleri, öldürürüm... Ruhlara, belki saatlerce, belki aylarca, belki de asırlarca ızdırap çektiririm... Ben hepinizin korktuğu o, varlığım... Ben şeytanın ta kendisiyim!"

Elini, elimden çektiği sırada elim havada kaldı. Şaşkınlığım, büyüyen gözlerimden kolaylıkla okunabilirdi... Adamın söylediklerine, kahkaha atıp alay ederek konuşmak istiyordum. Her şeyin bir şakadan ibaret olmasını umuyordum... Ama yine de, beynim her ne kadar dediklerini inkâr etse de, içimden bir ses doğruları söylediğine yemin edebilecek kadar emindi... Bu adam, doğruları söylüyordu. Bu adam şeytandı. Bu adam bir cellattı... Ve ben şu an şeytanın gözlerinin içine bakıyordum. Şeytan ile konuşuyor, şeytana dokunuyordum... Ama kötü olan, içimde bir şeyler yanarken bir yandan da içimdeki bazı parçalar yerine oturmuş kadar rahatlamıştım... Fakat yine de, içimde denediğim hiçbir parçanın oturmadığı büyük bir boşluk vardı ve yine içimdeki o ses, yakın bir zamanda bu boşluğun da kapanacağını söylüyordu.

Beni düşüncelerimden koparan Christopher ile kendime geldim.

Sol elini kaldırıp saçlarımı okşadı.

"Cehenneme hoş geldin, güzellik."

Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından dolan gözlerimle Christopher'a bakıp konuştum.

"Benden ne istiyorsun?"

Çaresizdim.

Tedirgindim.

O da bundan besleniyordu zaten...

Ama tüm duygularıma rağmen bir o kadar da rahattım aslında.

"Senden bir şey istemiyorum Lisa... Seni yem olarak kullanıyorum sadece."

Tek kaşımı kaldırarak baktım.

"Anlamıyorum... Kim için?"

"Çok yakından tanıdığın birisi... Şimdi, iblislerim sana yemen için bir şeyler getirecek. Güçten düşmeni istemem. Daha sonra yine geleceğim."

Christopher, açtığı kapıdan geçerken tek bir kelime etmeden onu izledim. Kapıdan çıkıp yeniden parmaklıklara dokunduğu sırada hücre eski hâlini almış, açtığı kapı yok olmuştu. Hücrenin tam ortasına gidip yere çöktüm. Dizlerimi kendime çekip kollarımı baldırlarımda kilitledim. Yüzümü dizlerime gömdüm ve ağlamaya başladım.

Ağlamam daha da şiddetlendiğinde hıçkırıklarım arasında fısıltıyla bir isim döküldü dudaklarımdan, "Richard..."

ŞEYTANA VURULAN KADIN [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin