•12•

464 27 9
                                    

Sakura üzerinde dumanlar tüten sert kahvesinden bir yudum alıp önündeki eşsiz manzarayı izlemeye koyuldu. Güneş ışığı yeşil tepeleri kaplamış, gizemli dağların karlı  zirvelerini gözler önüne seriyordu. Ufukta evlerin toprak çatıları görünüyordu. Ilık rüzgâr, zeytin ve limon kokusu taşırken derin bir nefes alarak yerinden fırlayacakmış gibi  atan kalbini çaresizce sakinleştirmeye çalıştı.

Dün gece Sasuke ile birlikte olmuştu.

Hatıralar gözünün önünde canlanıyordu. Gülerken dudaklarında beliren nazik kıvrımlar. Ellerinin bedenine sanki kırılabilir, değerli bir parçaymış, sanki tek gecelik bir ilişki değilmiş gibi dokunuşu.

Oysa öyleydi. Ya da en azından iki gecelik bir ilişkiydi belki. Çünkü bu haftanın sonunda tüm bu şaklabanlık sona erecek ve Sasuke çekip gidecekti. Hep olduğu gibi.

Nasıl olmuştu tüm bunlar? Amcasının evindeyken ona rahatlıkla tüm sırlarını itiraf etmişti ve kendinden başka kimseyi suçlayamıyordu. Sasuke'nin nezaketi bugüne kadarki tüm ateşli taleplerden çok daha kolay bir şekilde kendini açmasına sebep olmuştu. Bir an ilk uçakla buradan gitmeye karar vermiş, sonra da onu bünyesinden atabilmek için sonuna kadar onunla birlikte olması gerektiği gibi aptal bir fikre kapılmıştı.

Dudağını ısırıp kahvesinden bir yudum daha aldı. Uyandığında başucunda Sasuke'den bir not bulmuştu. Birkaç saatliğine şehre ineceğini, geri döndüğünde onu La Dölce Famiglia’nın genel merkezine götüreceğini söylüyordu. Boş bir yatağın yarattığı hayal kırıklığıyla  sarsılmıştı. Bugüne kadar hep şafak söker sökmez mümkün olduğunca hızlı bir şekilde oradan uzaklaşma isteğini bastırmaya çalışmıştı. Hayatında ilk kez bir sabah birlikte olduğu adama sarılıp yatmak istemişti. Sasuke onu daima şaşırtıyor, zorluyor ve daha fazlasını istemesini sağlıyordu. Tehlikeliydi. Yalnızca vücudu için değil, aynı zamanda kalbi için de.

Buradan kurtulması gerekiyordu.

Kalbi küt küt atıyor, kanı damarlarında durmuyordu. Gelmekte olan panik atak hız kazanmıştı. Fotoğraf makinesini eline aldığı sırada bedenindeki tuhaf hareketlenmeleri kontrol edemiyordu. Derin bir nefes alıp kafasını boşaltmaya çalıştı. Önündeki çerçeveye odaklanarak, eşsiz ve inanılmaz bir görüntüyle karşılaşma umuduyla manzarayı fotoğraflamaya başladı. Arka bahçede dolanırken aklı objektifin çıkardığı seslere ve flaşın patlayışına kaymaya başlamıştı.

“Miyav!”

Kedinin avaz avaz bağırışı sendelemesine yol açtı. Neredeyse kıçının üstüne düşecekti. Tuhaf yaratık havaya sıçradığı sırada eliyle siyah bir tüy yumağı yakaladı. Çaresizlik içinde pençelerin acı verici bir biçimde vücuduna  saplanmasından kurtulmaya çalıştı, oysa kedi çoktan yapacağını yapmıştı.

“Pislik!” diye bağırarak çalıların arasından uzaklaşıp kendini güvende hissetmek için evin içine doğru yöneldi. “Uzak dur benden.”

Kedi, ya da bu tuhaf şey her neyse, peşinden geliyordu. Alev alev yanan yeşil gözleri siyah yüzünün ortasında parlıyor, dev patileriyle aralarındaki mesafeyi kapatıyordu. Sakura dökme demir bir sandalyenin arkasına geçip gözlerini ona dikti. Kedilerden hiç hoşlanmazdı. Köpeklere katlanabilirdi çünkü onlar daha şefkatliydi ve hayatlarının tek amacı sahiplerinin onlarla ilgilenmesiydi. Oysa kediler  farklıydı. Sahiplerinin hayattaki tek işinin kendilerine hizmet etmek olduğunu sanan kaprisli assolistlere benziyorlardı. Sakura'nın da ödünü patlatıyorlardı ayrıca. Hem de  çocuklardan bile daha çok. Burada bir dakika bile kalamazdı artık. Bu tuhaf yaratık normalin üç katı boyundaydı, neredeyse küçük bir köpek gibiydi. Sanki büyü yapacakmış gibi gözlerini ona öyle bir dikmişti ki, gerçek bir cadı görse  onunla gurur duyardı.

ESKİ SEVGİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin