0.5 yapıştırıcı ve pusula

1.8K 173 30
                                    

[Seonghwa]

Kapımın çalınmasıyla yerimden sıçradım.

Uyuklamaktan mı, ağlamaktan mı, alkolden mi, tüm gece uykusuz kalmaktan mı yoksa hastalıktan mı şiştiğini bilmediğim gözlerimi ovuşturup siyah saçlarımı onları saklayacak şekilde öne doğru taradım.

Artık daha az kötü gözükmem gerekiyordu.

En azından öyle umuyordum.

"Gel.." diye seslendim boğuk bir sesle.

Yavaşça kapı açıldı ve içeri elindeki tepsiyle Yunho girdi.

Endişeli ama içten bir gülümsemeyle bana baktı, bir saniye durdu ve tepsiyi başucumdaki çekmecenin üstüne koyarken "Yeni tarzın mı Hyung?" dedi imalı bir gülümsemeyle.

Bana maskeyi uzatırken konuyu dağıtmak için "Bana çorba mı yaptın? Hem de şu özel çorbandan? Doğum günüm falan mı bugün?" Diye sordum ve hızlıca maskeyi taktım göz teması kurmadan.

Kıkırdayıp yanıma oturdu.
"Demek zoru oynuyorsun ha hyung? Öyle olsun bakalım.." dedi aynı kıkırtılarla. "Ben de kolay pes edecek biri sayılmam."

Odaya girişiyle gelen enerjiyi tekrar hissettim.

Bu şirin ve becerikli çocuk, grubumuz için bir mihenk taşıydı, bir arkadaştan da fazlasıydı.

Eğer koruyucu meleklere inanıyorsanız, bu çocuk işte tam olarak oydu.

Grubunuzun yapıştırıcısıydı.

Ondan saklanmaya gerek duymak saçmalıktı. Şimdi tekrardan fark etmiştim.

Dönüp dolaşıp yine ona giderdiniz. O öyle bir arkadaştı.

Kısacası kötü gün dostuydu ve iyi günlerinizi yaratmanıza yardım ederdi.

Burnumu çekip kaçmaktan vazgeçtim ve ellerimi teslim oluyorum dercesine yukarı kaldırdım.

"Çok sertsin Yunho-ah. Tamam pes ettim ama çorbanın hatrına." dedim ve geniş kaseyi kucağıma koyup ondan gelecek soruları beklerken maskeyi çıkarıp birkaç yudum aldım.

Aç değildim ama bu Yunho'nun çorbasıydı. İçmemek hem aptallık hem de kabalık olurdu.

Daha ciddi ve dün akşam ile ilgili soruları beklerken "Beğendin mi?" diye sordu beni şaşırtarak.

"Deli misin sen? Bu harika, hatta şimdiye kadarkilerin en iyisi." Dedim gözlerimi kocaman açıp.

"Şeyy.. Hyung, evde malzeme kalmamış, hazır çorba o.. Ama sana sözüm olsun, bir daha ellerimle yaparım."

Bu sözler üstüne bir sessizlik çöktü ve kahkahalar atmaya başladım.

Boğazımın acısı umrumda bile değildi.

Yunho'nun da utanarak elleriyle yüzünü kapayıp gülmemeye çalıştığını fark ettim.

Durup saçına elimi koyup
"Düşünmen bile yeter salak çocuk. Ama yine de bana sözün var unutma." dedim gülümseyerek.

Ellerinin arasından bana baktı. Ama hüzünlü bir bakıştı bu.

"Hyung, evde birilerinin kahkaha atmasını özledim. Hem de sadece bir gecede. Biraz aptalca gelebilir ama evdeki havada bile abartmadığımı hissediyorum."

Kafamı salladım. "Açıkçsı bunu düşünmek bile istemiyorum. Ama haklılık payın var. Ama bu kadar düşünceli olman çok tatlı." dedim gülümseyerek.

Gülüp ellerini ensesinde gezdirip ironik bir gülümsemeyle "Bir şakadan buralara gelmiş olmamız şaka gibi geliyor."

"Bir şakadan olduğunu sanmıyorum ben. Belli ki aslında söyleyemediğimiz çok şey varmış birbirimize. O saçma şaka sadece bir ateşleyici oldu." dedim yataktaki bir noktadan gözümü ayırmadan.

"Benim hazmedemediğim şey daha önce fark etmemiş olmam. Nasıl da öfkeli.. ve yalnız görünüyorlardı halbuki."

Yunho kafasını çevirip bana baktı.

"Hyung, Woo ile San aralarındaki şeyi bana anlatmıyorlar, bu yüzden seni de anlatmaya zorlayamam. Ama Yeosang'la aranızda tam olarak ne var? Sen söyledin basit bir sebepten fazlası olduğunu. Sizin aranızda ne oldu ki?"

Derin ve titrek bir nefes verdim. Ve üstümdeki yorgana iyice sarıldım.

"İşin kötüsü de o. Ne yaptığımı bilmiyorum. Ama Yeosang'ın bir kere bile boş yere sinirlendiğini görmedim. O kadar yakın olmamıza rağmen öfke dolu ve kırgındı. Boş yere olmadığını biliyorum. Çünkü Yeosang'ı tanıyorum. Ama ne yaptığımı bilmiyorum. Bir şey yapmak isteyeceğim en son kişilerden biri hem de o. Neden insanları kırıyorum ben Yu?"

Yunho kaşlarını çattı ve ağladığımı çorbanın üstüne düşen damlalarla fark ettim.

Yunho da peçete bulmak için ayaklanırken çorbayı titrek ellerimle tepsiye dökmeden yerleştirmeye çalıştım.

Ama hava titremeyi durduramayacağım kadar soğuktu.

"Sen aramızdaki en bilgesin Hyung. Gerçek tavsiyeler isteyebileceğimiz gerçek bir yol göstericisin. Bu yüzden benim söyleyeceklerim seninkine kıyasla havada kalacak. Ama ben senin birini incittiğine inanmıyorum. Ve üzülmeni istemiyorum. O yüzden bana kalırsa, yapılacak en iyi şey onunla konuşmak bence. Burada kafandan senaryolar yazmaktan öteye gidemezsin sonuçta."
dedi ve dolaplardan birinde bulduğu peçeteyi bana uzattı.

Cesur ve kibar bir şövalye gibi görünüyordu.

"Vay be.. Minik yavrum büyümüş de benden daha iyi tavsiyeler vermeye başlamış ha? Çok gururlu hissediyorum."
dedim burnumu çekerek.

"Senin dediklerinin aynısını söyledim. Ama gerçek bilge annemizin sahalara inmesine ihtiyacımız var. Mingi bile kafayı yemek üzere. Hem de sadece birkaç saatliğine yoktun."

İmalı imalı sırıttım.

"Aslında, bu ayrılık bir şeylere vesile olabilir ne dersin?"

Yunho kızarıp cevap vermeyince devam ettim muzipçe.

"Mingi ile kovuldunuz değil mi odalardan? Evet, kesinlikle güzel şeylere vesile olabilir."

Yunho uzanıp elimi tuttu. Gözlerine baktım.

Keyifli ve mutlu bakan gözleri ani bir panikle çarpıldı.

Bir şey yanlış olmalıydı. Ama ne olduğunu bulamıyordum.

Beynim soğukla daha fazla cebelleşemiyordu.

Etraf kararmaya başladığında korku içindeki Yunho'yu gördüm son bir kez. Sanırım adımı söylüyordu.

Savaşçı Yunho'ma korkmak yakışmıyordu.

Furorem | AteezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin