Karan'ın söylediklerinin üzerinden iki hafta geçmişti. O günden sonra ne onlara gitmiştim ne de onlar geldiğinde odamdan çıkmıştım. Selen'in aramalarına cevap vermemiş, mesajlarına da kısa kısa yanıtlar verip geçiştirmiştim.
Karan söylediklerinde son derece haklıymış gibi gelip gönlümü bile almaya bile çalışmamıştı. Belki kırıldığımı bile anlayamamıştı.
Annem odama girdiğinde iki haftadır olduğu gibi neyim olduğunu sordu. Hiçbir şeyim olmadığını sınava çalışacağımı söyleyip odamdan yollamıştım.
Odam iki haftada en büyük sırdaşım olmuştu. Ha bir de bir kuşum vardı. Tüm gün annemler odada ders çalıştığımı sanarken kuşumu göğsümün üstüne koyup şarkı dinliyordum. Bazen ağlıyordum. Ama onlar ağladığımı bilmiyorlardı.
Aileler zaten böyle değil miydi? Maddi ihtiyaçları ve yaşamak için gerekli şartları sağlamayı ebeveynlik sanıyordu. Çocuğunu bir robot sanıyordu. Şarj etmesi gereken bir robot. Onların ayarlarıyla hareket eden, duygusuz robot. Gülümsedim. Bu gerçeği kabul edeli yıllar oluyordu. Eksik sevgiyi kendimi bir kat daha severek tamamlardım.
Annem yarım saat sonra tekrar odama girdiğinde ne oldu dercesine bakmaya başladım. "Safiye teyzen çok kırılıyor sana. İki haftadır onlara gitmiyorsun onlar gelince de gelip selam bile vermiyorsun. Evinize mi istemiyor beni diyor."
"Of anne, Safiye teyzeye ders çalışmaktan başımı kaldıramadığımı söyle." Oğlunun kırdığı kalbimin kırgınlığını tüm aileye yayıyor, hepsinden uzaklaşıyordum.
Çocukken de böyleydim ben. Bisikletten düşünce canımı acıtan taşa, bisiklete hatta mahalleye küserdim. Odama kapanırdım ama şimdi canım fiziksel olarak yanmıyordu. Değişmeyen tek şey odama kapanmam ve yalnızlığımdı. Franz Kafka'nın da dediği gibi: "Odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada da yıllarca yalnız değil miydim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutluluk Mahallesi
Short StoryMutluluk Mahallesi'ndeki mutsuz kız Hale'ye, Seni her şeyinle seven birilerine kavuşmuşsundur umarım güzel kızım.