Ne kadar uzun gelsede iki gün sonunda Cuma günü gelmişti, derslerden sonra bisikletlerimizle yola çıkacaktık, okuldan sonra vedalaşıp evlerimize gittikten sonra hazırlanmaya başladık, benim zaten çantam hazırdı, akşam havanın soğuk olacağını düşünerek yanıma iki tane sweatshirt aldım, kapı çalınca bizimkilerin geldiğini anladım, hemen bir kot ve bir t-shirt giyip çantamla beraber kendimi dışarı attım, biraz uzun süren bir bisiklet yolculuğunun ardından Berk'in bahsettiği alana gelmiştik. Herkes alanın güzelliğine mest olmuştu. Etrafını kocaman ağaçların çevirdiği bu alan tahmin ettiğimizden çok daha güzeldi. Kamp sandalyelerini kurup biraz dinlendik. "Ne güzel oldu değil mi buraya gelmek açık hava falan?" dedi Berk. "Ben çok beğendim her haftasonu gelebilirim buraya" dedim. Herkes kafasını sallayarak bana katıldığını söyledi.
Hava yavaş yavaş kararmaya başlayınca herkes çadırlarını kurdu ve ufak bir gezintiye çıktık alanda. Herkesin çok beğendiği alanın derinlikleride en az kamp alanı kadar güzeldi. Havanın iyice kararmaya başladığını fark edince kamp alanına geri dönmeye başladık, hava karardığından ve ormanda bizden başka kimsenin olmadığının verdiği ürpertliyle kamp alanına doğru yürüdük. Geri dönerken fark etmiştik ne kadar çok uzaklaştığımızı. Sırasıyla Ben, Berk, Sena ve Ali yürüyorduk. Birden Sena bir çığlık attı, herkes meraklı bir şekilde Sena'ya döndü. Sena yere çökmüş ağlıyordu. "Ne oldu Sena, iyi misin?" dedi Berk korkak bir şekilde. Sena çalılıkları gösterdi, "Orda birşey vardı gördüm, cidden gördüm inanın gördüm birşey bana baktı." dedi. "Tamam sakin ol inanıyoruz sana, sadece sakinleş biz bakacağız tamam mı?" dedim. Berk, Sena'nın başında beklerken bizde Ali ile çalılıklara yürümeye başladık ne kadar hissettirmemeye çalışsakta Sena'nın gördüğü şeyin ne olabileceği bizi korkutuyordu. Ali'nin korktuğu da belli oluyordu, sonuçta kocaman ormanda bağırsak kimse duymazdı, ve kamp alanından ne kadar uzaklaştığımızı da bilmiyorduk, çalılıklardan bir hışırtı geliyordu, arkamıza dönüp Sena ve Berk'e baktıktan sonra çalılıkları araladık, birden Ali'nin üstüne birşey zıpladı ve Ali yere düştü, ardından hepimiz birden bağırdık, Ali'nin üstündeki şeye baktığımda karanlıkta ne olduğu anlaşılmıyordu, Ali'nin de çok korktuğunu görüyordum ve Ali'nin üstündeki şeyi almaya çalıştım tüylü birşey olduğunu fark etmiştim, elimde tutarken "Sakin olun ve telefonunuzun flaşını açın" dedim. Berk flaşını açtıktan sonra elimdekinin bir kedi olduğunu gördü ve bir kahkaha atmaya başladı, Ali ve Sena ona sinirli bir şekilde bakıyorduk, "Sanırım bu çalı canavarı bizi yiyebilir, Sena ve Ali kaçalım isterseniz" dedi. Sena, Berk'in kafasına bir tane geçirdi, Berk kafasını tuta tuta gülmeye devam etti, Sena ve Ali dışında kedi de gerçekten korkmuş görünüyordu.
Kamp alanına geri dönerken yanımıza kediyi de almıştık, ormanda olduğu için aç kalmış görünüyordu, kamp alanına geldiğimizde acıktığımızı fark ettik, ardından çantamızdan birer sandviç aldık ve kediye birkaç parça verdik yemeğimizden, ardından herkes çadırlarına geçip uyuma kararı aldı. Sena kediyi çadırına almak istediğini söyledi, kimse itiraz etmeyince kediyle beraber çadırına gitti, bizde yavaş yavaş kendi çadırlarımıza girdik, çadırlarımız yan yana olduğu için yan yana yatıyor gibiydik.
***
Gece uyandığımda saat üç gibiydi, kamp ateşi hala yanıyordu çadırımın içine kadar gelen aydınlığa bakılacak olursa. Oysa yatarken söndürmüştük ateşi tırsarak çadırımın tentesini açarken orda oturan Sena'yı gördüm, gözünden yaşlar akıyordu ama sanki ağlamamak zorundaymış gibiydi, çaresiz gibiydi, kısaca çok üzgündü. Yanına gitmek istedim çünkü yalnız kalması en sağlıklısı olacaktı. Sadece uzaktan izledim, gökyüzüne bakıyordu, kucağında bu gece ormanda bulduğumuz kedi vardı, kediyle konuşuyordu, ne dediğini tam duyamıyordum biraz daha dikkatli dinlemeye çalıştım ama aradaki mesafe duymama engel oluyordu. Onu üzen şeyi, bize anlatamadığı şeyi merak ediyordum.