CEHENNEME GİDİŞ

418 39 3
                                    

Şiddetli ağrı ile gözlerimi açtım. İlk gördüğüm şey Jungkook'un bana endişel ile bakan gözleri idi. Tüm bedenim ağrıyordu ama en fazla başım.

"İyi misin?"

"Her yanım ağrıyor"

"Hissedebiliyorum zaten neden sorduysam. Masaj yapsam iyi olacak."

Yüz üstü uzandıktan sonra sırtıma masaj yapan eller ciddi manada beni rahatlatmıştı. Elleri şakaklarımı bulduğunda derin bir nefes verdim. Gerçekten başım çok kötüydü.

"Ne kadar uyudum ki ben başım cidden çok kötü Jungkook?"

"Yaklaşık olarak 1 gün 6.5 saat"

"Oha"

Tepkime gülmüştü bende ona eşlik ettim. Elleri saçlarımı okşamaya başladığında yattığım yerden doğruldum. Şuan bedenlerimiz yanyanaydı. Kafamı çevirip ona baktım. O da bana bakıyordu. Bakışlarım boynundaki PJM mührüne kaydı. Kocaman gülümsedim.

"Bana aitsin"

"Sana aitim"

"Sebebini bilmiyorum ama kendimi sana ait hissediyorum. Sanki senin için yaratılmış gibiyim. En başından uyumluymuşuz gibi geliyor. Birde o gece Taehyung beni hazırlarken ona biraz sinirlendim ve anında gözlerim kırmızılaştı. Taehyung bana hepsini senin anlatacağını söyledi. Anlatacak mısın?"

Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Sonra ortadan kayboldu ve ardından geri geldi. Elinde bir tepsi vardı.

"Yemek yerken anlatabilirim"

Suratına bakıp başımı salladım. Şuan karşılıklı oturuyorduk. Elime kahveyi alıp bir yudum aldım. Jungkook da söze başlamıştı.

"Böyle hissediyorsun çünkü öyle. Garip gelecek biliyorum ama senin doğumunu bekliyordum zaten. Ama şuan tanışmayı değil. Bu bir tesadüftü tamamen. Çok bekledim seni Jimin. Tahmin ettiğinden daha çok hemde. Neden kanatlarının birinin siyah birinin beyaz olduğunu düşünmedin mi? Çünkü sen yarı melek yarı insandın. Şimdi ise yarı melek ve şeytansın. Mantıken bende bir meleğim ama anladığını umuyorum beni"

"Nasıl yani? İyi de ben normal bir insanım Jungkook bu dediğin imkansız"

"Hayır değil. Çünkü annen de bir melekti."

"Benim annem yok Jungkook. Bunu bir daha söylemezsen sevinirim."

Beni terk eden bir kadın veya melek (?) annem olamazdı. Çünkü anneler çocuklarının yanında dururdu. Onları severlerdi. Terk etmek yerine...

Boynuma sarılan kollar ile tekrardan odak noktam Jungkook oldu.

"Özür dilerim bebeğim. Gerçekten"

"T-tamam sorun değil."

Çenemi omzuna yaslarken huzurlu hissediyordum.

"Artık ölümsüzsün dışarıya çıkmak ister misin?"

"Aslında güçlerimi merak ediyorum. Neler yapabileceğimi bana öğretsen olur mu?"

Alt dudağımı dışarı sarkıtmıştım. Dudağımı kavrayıp uzunca öptü geri çekilirkende cevap vermeyi unutmadı.

"Elbette"

Jungkook'dan

Kimsenin olmadığı ormanlık bir alanda uçuyorduk. Daha doğrusu Jimin kucağımda ben uçuyordum. Hızın etkisiyle suratına vuran rüzgar kırmızı saçlarının geriye savruluşu ve siyah harflerle boynundaki mühür. Kesinlikle mükemmeldi. Yavaşça aşağıya iniş yaptım. Nazik bir şekilde kucağımdan indirdim onu.

"Öncelikle kanat açıp kapatmak ile başlayalım. Sonra uçmaya geçeriz"

"Tamam da nasıl yapıcam"

Gözlerinin içine baktım ve içimden fısıldamaya başladım.

Hisset Jimin kanatlarının dışarı doğru açıldığını hisset.

Kanat sesi ile bakışlarımı gözlerinden çektim. Başarmıştı hem de ilk denemesinde.

"Şimdi aynı şeyi kanatlarını kaybetmek için yap"

Bunu da başarılı bir şekilde yapmıştı.

"Şimdi sıra uçma işleminde. Kanatlarını aç ve yaptıklarımı taklit et."

Büyük bir ihtişamla kanatlarımı kabarttıktan sonra dizlerimi kırıp kendimi yukarı sıçrattım. Kanatlarım hızım ile doğru orantıda açınca belli bir yükseklikte Jimin'i bekledim.

"Hadi yapabilirsin"

"Deniyorum ama olmuyor."

Tekrardan fısıldamaya başladım.

"Yapabilirsin sen benim şeytanımsın."

Ve ardından benimle aynı hizaya gelmişti. Elimi uzattım tutması için. Gülümseyip sıkıca kavradı elimi. Ardından bulutların üzerine çıktık. Tam belini tutmuştum ki kulaklarını kapatıp yere doğru inişe geçti. Hayır inmiyordu o yere düşüyordu. Ani bir hareketle bende aşağıya doğru inmeye başlamıştım ama benden daha öndeydi. Eģer yere çakılırsa biryerlerini kırma ihtimali çok yüksekti. Kanatlarımı bir kartal gibi birleştirip Jimin'e yaklaştım ardından ufak bir manevra ile belinden yakalayıp yere iniş yaptım. Normalden daha sert bir iniş olduğu için geriye doğru sendeledin ve yere düştüm. Hâlâ kulaklarını tutuyordu.

"Jimin!"

Beni duymuyordu bile. Latince birşeyler fısıldamaya başladım. Bu genelde kötü ruhları yani iblisleri dizginlemek için kullandığım sözlerdi. Ellerini yavaşça kulaklarından çekip bana baktı.

"K-kanatlarım"

"Sakin ol bir şey olmadı"

"Onları yakmaya çalıştı"

"Jimin orada sadece biz vardık"

"Hayır o da ordaydı"

"O kim?"

"Annem"

Bir saniye Jimin'in annesi melekti fakat bir iblise dönüşmüştü. Peki ben nasıl fark edemedim onu? Acilen cehenneme gitmemiz lazım. Orada kaynaklar vardır. Bana daha çok sokulan beden ile düşüncelerim yok oldu.

"Huzursuz hissediyorum."

"Cehenneme gidiyoruz"




Lunar kaçar ❤

Baya oluyor yazmayalı. Gerçekten saçmalamış olabilirim. Kusura bakmayın. Bir yazar değilim bir iddiam da yok bu yüzden kurgu bok yoluna gidiyor bile olabilir...

LuciferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin