6, kiss

1.5K 120 196
                                        

day6 - what are you doing now?

***

Günlerden cumartesiydi ve müthiş bir soğuk, genç oğlanın kemiklerine kadar sızıp onu baştan aşağı titretiyordu. Elinde telefonuyla, buz gibi balkonda yalnızca ince hırkasıyla hayatta kalmaya çalıştığı için muhtemelen donarak can verecek ya da hastalanıp yataklara düşecekti ama onu diri tutacak bir şeye ihtiyacı vardı ve çivi gibi soğuktan başka bir şey düşünememişti.

Parmakları önce klavyenin üzerinde geziniyor, sonra silme tuşuyla yazdığı her şeyi siliyordu. Bu döngü devam ettikçe soğuk hava da sanki şiddetleniyor, vücuduna daha çok işlenerek donmuş parmak uçlarını hissizleştiriyordu. Haftalardır yüzüne bakmayan Lucas'a bir şeyler yazma ihtiyacıydı onu buraya getiren.

Çünkü öyle ya da böyle, güzel bir başlangıç yapmışlardı ve şimdi birden Lucas'ın köprüleri yakması garip hissettiriyordu. Böyle bitmek zorunda değildi. Hele de Lucas arkadaş kalmak isterken ne olmuştu da böyle davranıyordu?

Renjun, kendini cesaretlendirerek bu sefer gönder tuşuna basabildi.

"Selam, umarım mesaj atıyor olmam seni rahatsız etmez. Malum, yüzüme bile bakmıyorsun. Neden böyle yapıyorsun?"

"Sen kafayı yemişsin." dedi balkon kapısını aralayıp kafasını dışarı uzatan abisi. "Zatürre falan olacaksın, içeri geç. Birazdan Yuta gelir, sofrayı hazırlayalım."

Bugün, anneleri ilk kez Sicheng'in erkek arkadaşıyla akşam yemeği yiyecekti. Haftasonu olmasına rağmen hepsi sabah erkenden kalkmışlardı. Renjun kalkmak istememişti ama Sicheng gürültülü, uyuz bir alarm gibi bağırıp durmuş, onu zorla uyandırmıştı.

"Kölen miyim ben? Senin sevgilin, sen hazırla."

Sicheng gözlerini devirip kafasını iki yana salladı. "Asi ergen."

Renjun tam cevap verecekken telefonu bildirim sesiyle öttüğünde bakışlarını abisinden çekerek ekrana baktı. Lucas'tan yeni bir mesaj vardı. Bu sırada Sicheng de Renjun'dan yardım alamayacağını anlayıp çoktan içeri girmişti.

"Kafedeki konuşmamızdan sonra bunu devam ettiremeyeceğimi anladım. Beni rahatsız etmiyorsun ama yapamam."

"Öyleyse bunu bana söylemeliydin. Günlerdir kötü hissediyorum."

"Üzgünüm, artık biliyorsun. Daha fazla iletişimde olmayalım, tamam mı?"

"Nasıl istersen. Kendine iyi bak."

"Sen de."

Renjun nefesini sıkıntıyla dışarı üfleyip gökyüzüne baktı. Yağmurun habercisi olan gri bulutların ve esintili soğuğun oluşturduğu kasvetli havayı biraz daha soludu. Tam şuan, onlara ihtiyacı vardı. İçindeki suçluluk hissini dindirebilecek iki kişiye.

Ve sanki evren mesajını almış gibi, bu sefer telefonu bir arama ile ötmeye başladı.

Bir grup aramasıydı. Yüzünde aniden beliren kocaman gülümsemesiyle düşünmeden cevapladı.

"Alo?"

"Alo?"

"Selam, ben başlattım aramayı." dedi Jeno. Jaemin'in sesi uykulu olduğuna göre yeni kalkmış olmalıydı. Yatakta, dağılmış sarı saçları ve pijamalarıyla gelişigüzel yattığını düşündü. Bu görüntünün hayali kalbini hızlandırmıştı. Dün gece uyumamış, diye düşündü Renjun. Bazı geceler -muhtemelen sinir bozucu sevgilisiyle konuşup duruyordu- oldukça geç yatar ve sabah da kalkmak bilmezdi. Bunu düşününce somurttu. Bu hislere karşı giderek daha da güçsüzleşiyor, yenik düşüyordu.

my propellers, norenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin