2 sene önce:
Eski camdan içeriye dolan güneş ışığı etrafa loş bir ışık veriyordu. Işığın olduğu yerde havada uçuşan tozlar burnumu kapatmama sebep oldu, zira kasvetli ve havasız ortamlardan pek hoşlanmazdım. Parmak uçlarıma bulaşan kanı görüp burnumun kanadığını anlamamla elimi kaldırdım. "Engin hocam, sanırım lavaboya gitmem gerekiyor."
Kafasını olumlu anlamda salladığında, iki kızın bana bakıp da gülmesini pek umursamadım ve onların yanından geçtim. Aslında tek yapmak istediğim sadece sessiz bir şekilde oradan uzaklaşmaktı. Kendimi yerde bulduğumda, ne olduğunu anlamam birkaç saniye aldı. Sarışın kız bana çelme takıp hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi önüne dönmüştü. Hemen önünde oturan arkadaşı ile birlikte içten içe kıkırdıklarını duyabiliyordum. Benim için önemli olan şey fotoğraf makinemdi. Kırılmaması için dua ettim ve kendimi yavaşça yerden kaldırdım. Ama kırılmıştı.
Üzerimi silkeleyip hızlıca o sınıftan çıktım. Sorun değil, sorun değil...
Tuvaletin kapısını itip kendimi içeriye attım. Birkaç kere boynuma ipiyle beraber astığım makinenin çalışıp çalışmadığını kontrol ettim. O sırada karanlık tuvaletin yukarıdaki minik penceresinden içeriye bir kelebek girdi. Hafifçe içeriye dolan ışık, kelebeğin gözüme fazlaca ihtişamlı gözükmesine sebep oldu; bu da benim ona istemsizce yaklaşmama...
Makinemi kaldırıp tek gözüme yaklaştırdım. Teneke kutuların üzerinde mavi kanatlarını yavaşça oynatıyor, onu çekmemi bekliyordu sanki.
Ve nefesimi kesen korkuyu sonuna kadar hissettim. Birden bire açılan kapıyla kendimi saklanabileceğim bir yere atmam bir oldu. O kadar beklenmedikti ki kalbim ağzımda atıyordu. Kafamı yavaşça duvarın kenarından uzattım ve neler olduğunu izlemeye başladım. Gördüğüm şey karşısında ne yapmam, nereye gitmem gerektiğini bilemedim. Belki de hiç bakmamalıydım. Belki oradan, hâlâ yapabiliyorken uzaklaşmalıydım. Hiçbir şeye karışmamalı, hiçbir şey görmemeliydim... Bunun için çok mu geçti?
Bir çocuk tuvalette bir kızı duvar ile kendisi arasında sıkıştırmıştı ve ona bağırıyordu. "Aptal. Bunu o sikik beynine sok! Sana hiçbir şeye karışma dedim!"
Kızın korktuğu açıkça belliydi ama sebebini bilmediğim bir şekilde ona cevap vermeye devam ediyordu. "Sadece yediğin haltları biri öğrenecek diye korkuyorsun."
Ne olduysa bir anda oldu. Çocuğun cebinden bir silah çıkarması... Daha sonra benim şaşkınlıktan bir şey yapamamam... Son olarak kulağımda çınlayan silah sesi... Sanki ağır çekimdeydim ama donmuştum bir yandan. Çocuk oradan koşup uzaklaştığında kendime geldim. Vurulan kızı ayağımla kenara ittim, kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım.
Kusacakmış gibi hissediyordum.Etraftakiler duymuş olacak ki tuvaletin etrafına toplandı. Bir duvara çökmüş, hâlâ kafamın içinde yankılanan silah sesini susturmaya çalışıyordum.
"İzmir."
Birisi bana sesleniyor.
"İzmir!"
Cevap vermem gerekir. Ama istemiyorum. Konuşabilecek gibi hissetmiyorum.
Kafamı kaldırıp ona baktım. Bu bizim resim öğretmenimizdi. Etrafında da onlarca öğrenci toplanmıştı. Parmakları ile beni işaret edip, bir şeyler söylüyorlardı.
"Bu kız ne olduğunu görmüş diyorlar."
Bir öğretmen bahçeye çıkmalarını söyleyerek bağırdı ve neredeyse hepsi gitmişti. Anlamıyordum, neden benimle ilgileniyorlardı?
"İzmir, gel hava alalım."
Melek hocanın koluna girdim ve yavaş yavaş yürüdük, beni müdürün odasına getirene kadar. Siyah, deri koltuğa oturup arkama yaslandım. Birkaç öğrenci de karşımda ayakta duruyordu ve benim gibi müdürü bekliyor olmalıydılar. Yaklaşan topuklu ayakkabı seslerini duyduğumda kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, korkudan midem ağrıyor ve bulanıyordu. Ne diye korkuyordum? Ben bir şey yapmamıştım. Bu durumda korkulacak bir şey de olmamalıydı.
Kapı açıldı ve karşımdaki koltuğa müdür olduğunu düşündüğüm kadın oturdu.
"İzmir, değil mi?"
"E-evet."
"Olay esnasında orada mıydın?"
"Hayır."
"Bir kişi senin o sırada, tuvaletten çıkarken görmüş."
Ciğerlerime kesik kesik dolan nefesimi düzenledim.
"Ben o sırada... Oradan- oradan geçiyordum."
"Ders esnasında mı?"
"Hava almaya ihtiyacım vardı. Benim- bazen ataklarım tutuyor. Tuvalete gidip yüzümü yıkayacaktım ama o sırada sesleri duydum."
"Atakların olduğuna dair bir kanıtın var mı?"
"Doktor raporum var."
"Daha sonra gösterebilir misin?"
"E-evet."
"Bak, İzmir. Eğer suçsuzsan bunu her şekilde ortaya çıkarırız. Eğer bir şey biliyorsan-"
"Ben bir şey bilmiyorum."
Derin bir iç çekti ve ellerini masaya koydu.
"Yapacak bir sürü işim var. Okulumuzda böyle bir şey yaşamak... Çok üzücü. Lütfen bir şey biliyorsan yardımcı ol."
"Ben bir şey bilmiyorum."
"Lütfen bir şey duyarsan haber et." Dedi ve kartını uzattı. Koltuktan kalkıp kapıya yöneldim.
"O iyi mi?"
"Evet, şu an hastanede." Dedi gülümseyerek. Ben ise hızlıca kapıyı kapatıp okuldan ayrılmak üzere yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(+18) K E L E B E K
Fiksi RemajaSaçların yanmış, ateş mi biçtin? Yüzün rengin solmuş, zehir mi içtin? Taşları günahtan yollar mı geçtin? Belki de böyle olmayı sen seçtin. "Her şey benim güzeli ararken, en yükseğine ulaşmamla, en güzelini bulmamla başladı. Bunun için yetersiz olaca...