Bölüm Şarkıları:
Sezen Aksu - Köz.
Gökhan Uygun - Bu Şehir Girdap Gülüm. (Dinleyerek okuyun lütfen.)
🥀
Ruhumun ilmeğini kendim sökerek ona bağladım. Onun ruhu uçarken beni arkasından götürdü. Biz bir bedende iki ruh taşıdık, ben gökte onunlayken o yerde benimleydi. Sadece dokunamıyordum o kadar.
Yanağım toprağına yaslı, kollarım taşını sarmış bir vaziyette yatarken güçlü bir el omzuma dokunarak beni dürttü. Huysuzca bir mırıltı çıkararak diğer yanağımı yasladım bu sefer toprağına, başımın üstündeki el çekileli uzun bir zaman olmuştu. Şafak yeni atıyordu ve uzun zamandır uyumadığım kadar huzurlu uyumuştum.
Gözlerim kapalıyken içimden kendi kendime homurdandım. Uykuma karşı koyup elini başımın üstünden çekmemesini söylesem belki gitmezdi.
Hayır delirmiyordum; sadece kalbimdeki varlığını yanımda hissettiğim çok oluyordu.
O bir melekti, bembeyaz. Benim koruyucu meleğimdi. Beni izliyordu, benimleydi.
"Hemşerim uyansana! Mezarlıkta uyumak neymiş?" diye arkamdan yükselen homurtuyla kaşlarım hafifçe çatılır gibi oldu. Acaba hiç karısını toprak altına vermiş miydi? "İn midir cin midir belli değil! Ayakları da düz aslında."
Kısık gözlerimi ovuşturarak başımı yasladığım yerden kaldırırken arkamda durmadan bir şeyler diyen adama döndüm. Pos bıyıklı, kısa ve biraz kiloluydu. İçine soktuğu gömleğinin düğmeleri gerilmişken siyah kumaş pantolonun paçaları ayakkabısının üstünde birikmişti. "Hah nihayet uyandın."
Tutulan kafamı bir sağa bir sola eğip çıtlatarak adamın bezmiş suratına baktım, "Ne diyorsun amca?" Uykudan yeni uyandığım için boğuk olan sesimi düzeltmek için birkaç kez öksürürken ayağa kalkarak önünde durdum. Benim yanımda bir hayli kısa kalan boyuyla kafasını hafifçe yukarı kaldırmıştı.
Sızlayan gözlerimin kızarıp küçüldüğüne emindim. Kurumuş dudaklarımı ıslattığımda, "Hemşerim mezarlıkta uyumak neymiş!" dedi sinirle. "Gece nöbetçi arkadaş korkmuş senden, iyi misin?"
"Kaç kere karınızı mezara koydunuz?" diyerek ellerime yapışmış toprağı temizledim. Adamın hırsla bakan gözleri yavaş yavaş donuklaştı ve sertçe yutkundu. Gözlerini benden kaçırırken elleri yumruk olmuştu. "Ben cevabımı aldım, iyi günler size."
Yanından uzaklaşırken, "Başınız sağ olsun." dediğini duymuştum ama umursamadan mezarlığın demir kapısını açarak olabildiğince hızla uzaklaştım.
Kalbim bir mahşer alanıydı ve ben uzatılan her cümlenin o yangını harladığına inanıyordum.
Belki de ben yapıyordum ama suçu diğerlerine yüklemek basit geldiğinden görmezden geliyordum.
İnsanlar doğar, büyür ve ölürdü o zaman nedendi bu kalbimdeki ağırlık? Her insan en değerli gördüğü şeyi kaybederdi; buna mahkumdu. Zaten dünyaya bunun için gelmiştik ama ben dünyam başıma yıkılmamış gibi davranamıyordum.
Gövde gövdesi yapıp güçlüyü oynamak yerine susup köşeme çekilmeyi daha uygun görüyordum, bir insan neden mutsuzken mutluyu oynardı onu da anlamıyordum.
Kötüyseniz ağlayabilirdiniz çünkü o zaman ağlamadığınız her gözyaşı önünüze ileride misliyle çıkacaktı ve sizin soluklanmanız için zamanınız olmayacaktı. Mutluysanız kahkaha atabilirdiniz çünkü gülümsemeniz bir anda solabilir ve dudaklarınız bir daha aynı şehvetle kıvrılmayabilirdi. Yalnızsanız susabilirdiniz çünkü sessizliğinize davet ettiğiniz insan size büyük bir gürültü bırakıp gidebilirdi ve siz yalnızlığın önemini kaybederdiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜCEVHER
Chick-LitBen Murat Kahraman, Bunlar da kahraman bir babanın satırları. Kapak tasarımı; @gulsmamagullude