Medyayı bölüm bitince dinleyin💖
Hayatta bazı zamanlar vardır. Mutlusundur fakat ruhun sanki mutlu olmana hiçbir zaman izin vermemeye ant içmiş gibi seni sorgulatır mutluluğundan. İçine şüphe tohumları düşürür, olmayacak şeyleri kafana takmana sebep olur ve yaşadığın kısa süreli mutluluğu sana zehir eder. Fakat o tohumları büyütüp büyütmemek her ne kadar öyle görünmese de senin elindedir. Bu durumlarda kendine karşı bir savaş verirsin. Zihnin ve kalbin kavgaya tutuşur. Biri mutluluğunu sürdürmek için mücadele etse de diğeri çoktan karşı hamlelerine başlamıştır bile.
İşte yaklaşık üç gün önce kalbim girdiği bu mücadeleyi kaybetmişti ve sonunda kaybeden ben olmuştum, sadece kalbim değil tüm benliğimle ben. Aklıma düşen şüphelerin kurbanı olmuştum ve belki de yaşayacağımız güzel anılardan kendimi mahrum bırakmıştım. İstemsizce, benliğimde yaşanan savaşın tek sebebi olan kişiyi yine savaşı kaybetmemle kendimden uzaklaştırmıştım.
Partide ona olan tavrım yaptığım tek hata gibi gözükse de o olay çoktan unutulmuştu. Benim yaptığım hata ise günün sonunda sevdiğim adamın kollarındayken ona onu sevdiğimi söylemek olmuştu. Karşılık vermesini dilemiştim çaresizce. Tanrım, bana beni sevdiğini söylesin ki gitsin aklımdaki bu boğucu düşünceler. Bana beni sevdiğini, şu an tek ihtiyaç duyduğum sözleri söylesin.
İnsanın sevdiğine sevdiğini söylemesi hata olur muydu hiç? Benimki olmuştu. Sevdiğini söylemenin zamanı vardı da ona mı uymamıştım? Hayır. Ben sevdiğimi söylemekle yanlış bir şey yapmamıştım. Sanırım ben hatayı beni sevmeyen birini sevmekle yapmıştım.
Gözümden bir damla yaş daha diğerlerine katılırken pencere kenarında oturmuş dışarıdaki yağmuru izliyordum. Üzgün olduğumuz zamanlarda havanın kapalı ve yağışlı olması tanrının bizimle dalga geçme şekliydi herhalde.
Partiden sonraki gün büyük bir baş ağrısıyla uyanmıştım. Odama nasıl geldiğimi düşünürken zar zor hatırladığım görüntülerle gülümsemiş ardından hatırladıklarımla ise gülüşüm silinmişti. Hiçbir şeyi hatırlamam diye düşünürken her bir kareyi net bir şekilde hatırlamam ve yaşadığım hayal kırıklığını tekrar yaşamam cabasıydı.
Üç gün içerisinde sadece bana nasıl olduğumu soran bir mesaj atmıştı. İyi olduğumu söylediğimde ise iki cümlelik mesajlaşmamız sona ermişti. Çaresizce beklemiştim telefonumun başında, belki bir şeyler söyler diye ama söylememişti.
Bugün salı günüydü, okuldan çıkıp eve gelmiştim ve üç gündür yaptığım gibi pencere kenarına geçip düşüncelere dalmıştım. İki gündür okula gelmiyordu. Sanırım kendince benden kaçıyordu. Halbuki eninde sonunda karşılaşacaktık ve acı çeken ben olacaktım. Acı çekecek olan bensem benden kaçması gereken o muydu?
Çalan telefonumla ayağa kalktım ve yatağımın üstünde duran telefona uzandım. Niall arıyordu. Ona her şeyi anlatmıştım ve üç gündür Niall ve Ed beni yalnız bırakmamaya ama aynı zamanda da boğmamaya çalışıyorlardı. Onlar da olmasa ne yapardım bilmiyordum. Ayrıca parti günü gördüğüm görüntüden henüz onlara bahsetmemiştim. Zaten aralarında yeni yeni bir şeyler olduğunu hissettiğim için onları utandırmamaya karar vermiştim. Şimdilik.
"Efendim?"
"Nasılsın hayatımın anlamı birtanem canım aşkım?" Sırıttım. Zaten yılışık olan arkadaşım keyfim yerine gelsin diye bu aralar daha da yılışıktı.
"İyiyim sen?"
"Ben de iyiyim hayatım yarın okullar tatilmiş duydun mu?"
"Hayır duymamıştım, iyi bari sevindim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Drama // Larry
Fanfictionsizi sinir etmeyecek ama klişelerle dolu bir kurgu (smut içerir!)