4.Bölüm

195 9 1
                                        

Yolun devamı az önceki tedirginliğimin etkisiyle sessiz geçmişti. Çok şirin bi cafeye gelmiştik dıştan görünen mavi renkteki duvarların üzerinden siyah şeritler geçiyordu.En sevdiğim iki renk; mavi umutlarımı hayallerimi temsil ederken, siyah hayatın acımasızlığını gerçekliğini bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Hayatım karanlıktı, ışıkları sevmezdim çünkü karanlık, siyahlık benliğimi yansıtıyordu. Karanlıktı yalnızlık ve yalnızlık soğuktu tıpkı benim gibi. İliklerime kadar soğuktum iliklerime kadar yalnız.. Içeri adım atmamla beraber sıcak hava yüzüme çarptı. Tarık'la beraber cam tarafında ki bir masaya doğru ilerleyip oturduk. Tarık siparişlerimizi güleryüzlü şirin garsona söylerken bende dışarı bakıyordum. Hava değişiktı bugün kasvetliydi ama sanki sıcaktı.. Sanki yağmur damlaları yeryüzüne inmeye korkar gibiydi oysaki korkmaları gereken tek şey aslında korkunun ta kendisiydi. Yagmur bana o günü hatırlatıyordu.. O gün sanki ruhum bedenimden çekiliyormuş gibi hissettiğim, göğsümün üzerinde bi ağırlık varmış gibi nefes alamadığım, göz kapaklarımı hiç açılmayacak şekilde birbirine kenetlemek istedigim o gün.. Yetim kaldığım o gün.. Hıçkıra hıçkıra, haykırarak ağladığım o gün..
-"Güzelim neden ağlıyorsun?" Tarık bu soruyu bana yöneltene kadar gözümden bi yaş geldiğini hissetmemiştim. Çevik bi haraketle sol gözümden gelen yaşı sildim ve beceriksizce tebessüm etmeye çalıştım. Tarık'ın yüzünde o endişeyi görünce içimden sesimin titrek çıkmamasını dileyerek cevap vermeye çalıştım.
-"Bişeyim yok ya öyle dalmışım."diyebildim. Ardından siparişlerimizin gelmesiyle Tarık susmak zorunda kaldı. Garsona teşekkür ettikten sonra "İnci seni böyle görmeye dayanamıyorum bunu biliyorsun lütfen böyle olma.." dedi bir çırpıda anlamıştı o güne geri döndüğümü.. "Tarık inan bana güçlü olmaya çalışıyorum ama elimden gelen sadece bu üzgünüm." Dedim. "Endişelenme ben iyiyim hadi ama şimdi bunu mu konuşacağız? " dedim gülümsemeye çalışarak. Dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kalktı ve Cem adrianın şarkısını rahatlatan o yumuşacık sesiyle mırıldanmaya başladı; Sen ağlarsan ben ağlarım, sen susarsan ben susarım-... -sen gidersen ben kalırım. Bi an zaman dursun ben hep bu sesi dinleyeyim istedim. Ama Tarık şarkı söylemeyi kesmişti. Ve ben o sesin kesilmesiyle bocalamış sanki boşluğa düşmüştüm. Üşüdüğüm hissettim..

"Beni nasıl böyle etkilemeyi başarıyorsun?" Diye sordum. "Sen de aynı etkiyi bende yapıyorsun, o nasıl oluyor? " diye soruma soruyla cevap verdi, bu bende içten bi gülümsemeye sebep oldu. "Sorumun cevabını alamadım ben." Dedim gülümseyişimi devam ettirirken. Sustu sadece gözlerinin içine ulaşmayan bir gülümseyiş sundu bana, ellerini saçlarının arasından geçirirken hesabı istedi. Bu halinden bişey düşündüğünü anlayabilecek kadar iyi tanıyordum onu ama sormadım, düşünceleriyle yalnız bırakmak istedim onu tıpkı benim yalnız kalmak istedigim gibi.Tarık hesabı ödeyince usulca cafeden çıktık. Sonbahar olmasından dolayı hafif çiseleyen yağmur bizi şaşırtmamıştı. Sessiz kalarak dar sokakta yürüyorduk. Yağmur da yürümek, yağmuru hissetmek ıslanmak değildi bu sanki arınıyor gibiydim bi an durdum gökyüzüne çevirdim bakışlarımı kollarımı iki yana açarak oldugum yerde dönmeye başladım yağmurla gizlenen gözyaşlarıma inat dudaklarım yukarı doğru kıvrılmış biçimdeydi. Tarık beni anlamış gibi yanıma gelip benimle aynı pozisyonu aldi ve bi an gözlerimiz birbirini buldu o anda tebessüm eden dudaklarım daha fazla dayanamayıp kahkaha atmaya başladı.Kalbim, ruhum, aklim, dudaklarım, hislerim hepsi birbirinden bağımsız haraket ediyordu. Dakikalarca Tarık'la o halde kalıp kahkahalarla güldük.

"Yağmur diner mi, yağmur diner mi söyle bana küçük adam yağmur diner mi?"

Kendi kendime Cem Adrian'ın şarkısını mırıldanıyorken sesimin yüksek çıktığının hiç farkında değildim. Sokaktan geçen ınsanlar bize gülerek bakıyor hatta deli bile olduğumuzu düşünüyor bile olabilirlerdi. "Güzelim hadi artık hava kararıyor" Tarık'ın bu cümlesiyle kendime geldiğimde uzun zamandır böyle rahatladığımı hissetmemiştim. Sanırım mutluydum uzun zaman sonra mutlu.. Tarık'la beraber eve doğru yürümeye başladığımızda aramızdaki sessizliği bozan tabiki ben olmuştum.

"Tarık... sence ben nasıl biriyim?"

Biraz düşündükten sonra yağmur yüzünden titrek çıkan sesiyle "Harika.." dedi. Değişik hissetmiştim, içimde sanki uzun zamandır boş olan kısım bi anda dolmuş gibiydi. Buna anlam veremiyordum. Neden Tarık'ın bi lafından böyle etkilenmiştim. Tarık benim kardeşimdi,dostum,arkadaşımdı.. Bazı şeyler değişmedi mi sence? İç sesimden böyle bir çıkış beklemediğim için afallamıştım. Ama hemen kendimi susturup yağmurdan sonra oluşan o mükemmel kokuyu içime çektim..

"Ellerini alır, alır zaman" diye mırıldandım, "Söylemedin" diye devam ettim. Cafede söyledigi şarkının atladığı kısmını söylemiştim bilmiş bi tavırla bana döndü gülümsemesi hoş bir tavır alırken. "Zaman dahil seni benden kimse alamaz aptal." Dedi. Evin önüne geldiğimizde "Kaybetmek çok zor Tarık, çok zor. Ama beni bırakmazsın biliyorum" dedim. Ardından iyi geceler diyerek yanından ayrıldım. Beni bırakmazdı o benim dayanağımdı. Arkamdan "Sen beni bıraksan da benden kurtulamazsın İnci Hanım" diye söylendi. Dönüp dil çıkartmış ve bi kahkaha atarak içeri girmiştim. Sahi bugün Tarık'ın düşünceli hali aklımdan çıkmıyordu. Bir sorun mu vardı? Bilmiyordum ve bu içime bi huzursuzluk hapsetmişti. En iyisi biraz uyumaktı ve gözyaşlarımın, hıçkırıklarımın en iyi tanığı olan yastığım ve yatağıma koşar adımlarla ilerledim.. Hayat bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Acılar insanı bu kadar yıpratmasaydı keşke...

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin