💲
Bu itirafım onun yüzündeki tüm öfke kırıntılarını dağıttı.
"Sence bundan daha önemli bir sorunumuz yok mu şuan?" diyip, onu kendimden hafifçe iterek uzaklaştırmayı başardım. Korkusuz bakışlarım gözlerindeyken, bu defa rol değişmiş gibiydik. "Sara yaşıyordu, sen bunu biliyordun ve bir aydır bana söylemedin! Akın, ben seni affedemiyorum ki! Birini telafi edip, hemen ardından ikinci yarayı açıyorsun!"
"Söyleyemezdim," başını hızla iki yana sallayarak. Nasıl bu kadar normal bir şeymiş gibi davranabiliyordu?
"Ne demek söyleyemezdim?"
"Öyle gerekiyordu."
"Ya senin abin delirdi! Küçücük yeğenin annesiz kaldı ve günlerce azap çekti! Ya ben? Ben vicdan azabından öldüm, öldüm dirildim ama kendimi düşünmüyorum. Beni boşver de, sen öz abine, yeğenine de mi acımadın?"
Sesim ormanın içinde yankılanıyordu, ama sanki o duymuyordu, öyle bir tepkisizlikle duruyordu ki önümde, deli olmamak elde değildi.
"Sana diyorum! Hiç mi acımadın? Böyle bir şeyi nasıl saklarsın ya? Cenaze oldu! Kimi gömdün sen?"
Yine o ruh gibi hâline büründü; konuşmaz, kıpırdamaz, tepki vermez ve sadece kaşlarını çatarak öldürecekmiş gibi bakar hâline.
Yanıma yaklaşıp kolumu tuttu ve ona ayak uydurup uydurmamam zerre kadar umrunda olmadan beni ön yolcu koltuğunun kapısına kadar getirdi. Kapıyı açıp oturmam için beklerken, son bir kez acımasızlığın yerleştiği yüzüne baktım. Sadece hayıflanarak başımı iki yana salladıktan sonra geçip araca yerleştim. Kendini bana bir şey açıklamak zorunda hissetmiyordu ama aynı zamanda da, benim ona her şeyin hesabını vermem gerekiyor gibi davranıyordu.
Bir anı, başka bir anını tutmuyordu.
Yanlış yolda ve farkında.
💲
Eve girdiğimizde ilk baktığım yer salon oldu. Çünkü Sara koltukta oturmuştu ve Mehmet sinirden dört dönüyordu. Bizi görünce durdu, özellikle de beni. Oraya gitmek istemiyordum ama Akın'ın göğsünü, omzumun arkasında hissedince, kafamı yavaşça yana çevirip ona baktım.
"İlerle Nalân, yüzleşmekten korkma."
Vücudumu da beynim gibi devamlı sarsılıyor, yıkılacağım günü sabırsızlıkle bekliyordu. Sadece o değil, diğer iki kişi de öyle.
Akın, elini belime koydu ve ben onlara yaklaşana kadar, bu baskılı eşlik etme tantanası devam etti. Birkaç saniye sonra Sara'nın yanında oturuyordum. Siyah uzun saçlarını önüne salmış, alttan bakışlarını bir Akın'a, bir de Mehmet'e çeviriyordu. Akın benim yanıma oturdu ve her şey normalmiş gibi yayılarak, bacak bacak üstüne attı. Şimdi sağımda Akın, solumda Sara ve önümde Mehmet'i görüyordum. Üçgen tamamlandı.
"Siz üçünüz," dedi Mehmet, yanlışı vardı, beni de işin içine katıyordu lakin ben de en az onun kadar habersizdim. "Nasıl ya?" derken, yüzünde ve sesindeki o şaşkınlıkla harmanlanan hayal kırıklığı, bana bir yerden tanıdık geldi.
"Bir dakika! Bir dakika!" diyerek ayağa kalktım ve kenara geçip, hepsini görebileceğim bir yerde durdum. Mehmet'e baktım ve histerikçe gülümsedim. "Ben sizin bu iğrenç oyununuzun içinde değilim! Ne malum senin de bu pis oyunun içinde olmadığın? Bana mı oynuyorsunuz siz? Sabrediyorum diye aptal sandınız sanırım..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÂLİM (KİTAP OLDU)
General Fictionİlk kitap Odessa Yayınevi ile kitaplaştırılmıştır. "Sen nasıl bir insansın ya?!" Diye bağırdım. "Böyle biriyim, çünkü sen kibarlıktan anlamıyorsun." Kendimi tutamadım ve yüzüne tükürdüm. Gözlerini kapatıp açtı ve ensemi bırakıp, polisler gelmeden ön...