10. Bölüm: İki Acı Geçmiş

78 3 0
                                    

O olayın üstünden iki hafta geçmişti. Ne Liam ne de Jake beni gördüklerini ve olanları kimseye anlatmamıştı. Yağmur kızın orada olmadığını söylemişlerdi. Ve kimse şüphelenmesin diye iki üç gün daha arıyormuş gibi yaptılar. Sonra da yağmur kızın onlarla oynadıklarını söylediler. Ne zaman bir noktaya ulaşsalar sesin başka bir yönden geldiğini söylediler. Ama gün çalan keman sesi hala bir sırdı. Tabi Anna her şeyi hemen öğrenmek istemişti. Ben de ona anlatmıştım. Geçen hafta onları bana akşam yemeğine çağırmıştım. Fırında soslu bir et yapacaktım. Sosunu ben yapacaktım. Evdeki hizmetçiye bir liste bırakmıştım. O da ben gelinceye kadar yemekleri hazırlayacaktı. Ben sadece ısıtacaktım. Bugün de günlerden çarşambaydı. Çocuklar bu akşam bana geliyordu. Öğlen Liam’ın yüzü düşüktü. Aslında nadiren gülümserdi ama bugün sıkıntılı gibiydi. Adam sürekli benim evimle ilgili gevezelik yapıyordu. “Liam? Bir sorun mu var?” diye sordum. Diğerleri susup ona baktı. Liam şaşkınlıkla bana baktı. Gülümsedim. “Sıkıntılı gibisin? Kötü bir şey mi oldu? Eğer bugün gelemeyeceksen sorun değil başka güne erteleyebiliriz,” dedim. Başını iki yana salladı. “Hayır, sorun o değil. Babam bugün yurtdışından birkaç günlüğüne geliyor,” dedi. Bunu söylerken hiç mutlu görünmüyordu. “Bu iyi değil mi?” “Geldiğinde tek yaptığı beni azarlamak! Sadece beni kötüler. Okula gelmesinden endişe ediyorum,” dedi. “Neden okula gelsin ki?” diye sordu Jake. “Babam başkanın köpeğidir. Ona yalakalık yapmak için elinden geleni yapar.” Anna’ya birbirimize baktık. Bir sessizlik oldu. Sonra Adam kolunu Liam’ın boynuna doladı. “Dostum neşelen! Eğer okula gelirse gizlice arkadan çıkarız. Böylece seni görmez. Biz yemek yerken o da seni evde bekler,” dedi Adam. Başımı salladım. “Evet, kaçmana yardım ederiz. Hem ben de baba yönünden pekiyi durumda değilim,” dedim. Ona gülümseyerek göz kırptım. Gözleri kocaman açıldı. Gözlerini kaçırdı. “Tamam, öyle olsun,” diye mırıldandı. Yanakları hafifçe pembeleşmişti. “Dostum çek kolunu ben pelüş hayvan değilim. Ayrıca berbat kokuyorsun. Gelmeden önce bir duş al,” diye söylendi Liam Adam’ın kolunun altından çıkarken. Yine kavgaya başladılar. Dışarı çıkmadan önce Liam etrafı kontrol etti. Babasının burada olmadığını söyledi. Bizde ön kapıdan çıktık. Liam’ın keyfi yerine gelmişti. Okulun dışına çıkmamıza birkaç adımlık mesafe kalmıştı ki okulun içine hızla siyah bir araba girdi. Liam’ın gözleri kocaman açılıp olduğu yerde kaldı. Kimin geldiğini anlamıştık. Babası gelmişti. Araba önümüzde yan bir şekilde durdu. Kapı açıldı ve içeriden iri yarı, uzun boylu bir adam indi. Arkasından da Liam’ın yetişkin hali indi. Bu Liam’ın babasıydı. Onlar inince araba okulun park alanına gitti. “Çocuklar siz bugün bensiz gidin. Başka bir zaman beraber yeriz. Benim yüzümden planlarınızı bozmayın.” “Ama…” diye itiraz edecek oldum. Beni susturdu. “Önemli değil,” dedi. Bana bakıp hafifçe gülümsedi. Gülümsemesiyle güven vermeye çalışıyordu ama gözlerinde hüzün vardı. Ve bu gülümsediği nadir anlardan biriydi. Kaşlarımı çattım. Başımı iki yana salladım. “Hayır. Okulun dışında bekliyor olacağız. İtiraz kabul etmiyorum. Eğer sana izin vermezse ben onunla konuşurum,” dedim. Diğerlerini sürükleyerek. Okulun kapısında beklemeye başladık. “Mary karışmak istediğine emin misin?” diye sordu Jake. Kararlı bir şekilde babasıyla konuşan Liam’ı izliyordum. “Kesinlikle.” “Tamam, kafasına koymuş. Artık kimse onun fikrini değiştiremez,” dedi Adam. Acımasız bir şekilde gülümsedim. “Kesinlikle,” dedim tekrar. Dikkatle onları izliyordum. Liam bize dönüktü. Babası okula dönüktü. Koruması da sol yanında duruyordu. Liam’ın sıkıntılı bir hali vardı. Babasının duruşundan onu azarladığı belliydi. Belki de hata yapıyordum. Liam babasının onu bizim gözümüzün önünde azarlamasından utanıyor olabilirdi. Liam kaşları çatık bir şekilde bir şeyler söyledi. Babasının sırtının şaşkınlıkla kasıldığını görebiliyordum. Yumruğunu sıkıyordu. “Bu iyi değil,” dedim. “Ne oldu?” diye sordu Anna. Ona cevap vermedim hemen harekete geçtim. Ve babası düşündüğüm şeyi yaptı. Elini Liam’a vurmak için kaldırdı. Liam gözlerini kapatıp başını yana eğdi. “Merhaba!” dedim neşeli bir şekilde. Üçü de şaşkın bir şekilde bana baktı. Babasının elini havada yakalamıştım. Elini bıraktım. Oraya sessizce gittiğimden beni fark etmemişlerdi. Liam’ın yanına geçtim. “Sen de kimsin?” diye sordu babası. Öfkeyle bana bakıyordu. Elimi uzattım. “Adım Mary Katherine,” dedim. Bana şöyle bir bakıp Liam’a döndü. “O gün de böyle oldu, değil mi? Dayak yemektense bir kızın seni kurtarmasına izin verdin. Bir de kendine erkek mi diyorsun?” “Hayır, sana öyle olmadığını…” “Ben olanları gördüm.” “Sürekli beni izletmekten vazgeç!” “Eğer seni izletmezsem rezilliklerinden nasıl haberim olacak?” “Bence bu daha büyük bir rezillik,” dedim. Adam bana şaşkınlıkla baktı. Varlığımı unutmuş gibiydi. “Neden bahsediyorsun sen?” diye sordu. Korumasına bakıyordum. Gülümseyerek ona baktım. “Korumanızdan bahsediyorum,” dedim. Adam dönüp korumasına baktı. “Nesi varmış? Hem sen kimsin?” “Ben o gün oğlunuza yardım eden kişiyim,” dedim. Yardım kelimesini üzerine basarak söylemiştim. “Ve korumanızı da yenebileceğimi düşünüyorum,” dedim. Adam bir kahkaha attı. Koruması da kıkırdadı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye sordu dişlerinin arasından Liam. “Hişşt! Sesini çıkartma,” diye fısıldadım. “Bu o gün karşılaştığın çömez çocuklara benzemez. Bu eğitimlidir. Akido’da ikincidir.” Gözlerimi kıstım. Yine de şansımı denemek istiyorum. Ama bir şartım var.” Adam eğlenmeye başlamıştı. “Peki, şartın nedir?” Sırıttım. “Onu yenersem Liam bizimle gelecek ve siz de evinize gideceksiniz,” dedim. Adam önce öfkelenir gibi oldu ama sonra eski keyfini yerine getirdi. “Tamam, dediğin gibi olsun,” dedi. Liam şok içinde babasına bakıyordu. “Korumanızı geçip size ulaşırsan kazanmış olacağım,” dedim. Liam’ın babası başını salladı. Biraz geri çekildik. Liam arkama geçti. Babası da korumanın arkasına geçti. “Bundan emin misin? Benim için önemli değil. O gittiğinde yine toplanabiliriz,” dedi. “Benim için önemli.” Omzumun üstünden ona bakıp gülümsedim. “Yoksa benden bir şüphen mi var?” “Aslında biraz endişeliyim. Adam senin neredeyse iki katın.” “Ama ikinciymiş,” dedim. Öne çıkıp beklemeye başladım. “Hadi göster onlara!” diye bağırıp alkış tuttu Adam. “Bir yerine bir şey olmadan bu oyuna son ver,” diye seslendi babası. “Ben hazırım,” dedim. Koruma dönüp Liam’ın babasına baktı. Babası başıyla onayladı. Ve koruma saldırıya geçti. Dikkatle izledim. Bana yaklaştığında kollarımla yüzümü kapattım. “Tamam! Tamam. Özür dilerim!” dedim panikle. Koruma bir kahkaha attı. Kollarımı indirdim. Koruma yerine geri dönerken ben de Liam’a döndüm. “Üzgünüm gerçekten saldıracağını düşünmemiştim,” dedim. Liam önce şaşkınlıkla bana baktı. Sonra ne yaptığımı anlamıştı. “Salak değilim. Aynı numaraya iki kez düşmem,” dedi. Sırıttım. “Öğrenmeye başlamışsın,” dedim. “Neler oluyor?” diye sordu babası. Sırıtarak onlara döndüm. “Mary! Oyunu kes! Kurt gibi acıktım!” diye bağırdı. “Sadece dalga geçiyordum. Tekrar başlayalım,” dedim. Koruma başını iki yana salladı ve yine saldırıya geçti. Tahmin ettiğim gibi yine aynı şekilde saldırdı. Buna hazırlıklı olduğumdan atlatmam kolay oldu. Adam şaşkınlıkla tökezledi. “Şöyle yapacağım. Ben size hiç vurmayacağım ama siz bana vurmaya çalışabilirsiniz. Siz bana bir şey yapmadığınızdan ben size bir şey yapmayacağım. Sadece geçmeye çalışacağım.” “Fazla ukalasın,” diye mırıldandı koruma ve tekrar saldırıya geçti. Yumruklarını engellemek oldukça kolaydı. Ben onu her engellediğimde adam şaşırıyordu. İlerlemenin zamanı geldiğine karar verdim ve hamleler yapmaya başladım. “Fazla uzatma!” diye bağırdığını duydum Adam’ın. “Yeter sus artık!” diye azarladı onu Anna. Yumruğunu kollarımı çapraz yaparak iki kolumun arasına sıkıştırdım. Kolunu bana doğru bastırdı. Geriye doğru hafifçe eğildim. Ben eğilince gülümsedi. Kollarımı birden açıp tökezlemesini sağladım. Yanından geçip Liam’ın babasına doğru ilerledim. Hemen önüme geçti. Sırıttım. Geriledim. Aramıza biraz mesafe koydum. Sonra ben hamle yaptım. Ona doğru koştum. Saldırmamı bekliyordu. Zıpladım ve tepesinden bir takla atarak tam Liam’ın babasının karşısına indim. Elimdeki silahı yüzüne doğrulttum. Liam’ın babası ellerini havaya kaldırmış şok içinde bana bakıyordu. Liam hemen yanıma geldi. Korumada koşarak yanımıza geldi. “İşte benim kızım!” diye bağırarak yanımıza geldi Adam. Diğerleri de onunla birlikte geldi. Gülümseyerek Liam’ın babasına baktım. “Ben kazandım,” dedim. Tetiğe bastım. “Yapma!” diye bağırdılar ama silah ateş etmedi. Şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Elimi cebime sokup mermileri çıkarttım. Elim kapalıydı. Elimi Liam’ın babasına uzatıp açtım. “Mermileri çıkartmıştım,” dedim. İki hamleyle silahı parçalara ayırdım. “Ben aikido’da birinciydim ve tüm dövüş sporlarında. Akrobaside de iyiyimdir. Silah yapmasını da biliyorum.” Silahın parçalarını yerden alıp yine birleştirdim. Korumaya geri verdim. “Az önce yumruğunu yakalayıp yanından geçerken onu almıştım. Korumanız dediğim gibi yetersiz. Benin iki katım olmasına rağmen onu kolayca geçtim. Sizin değiminizle bir kıza yenildi.” Genişçe gülümsedim. Adam bana öfkeyle baktı. “Gerçekten kimsin sen?” diye sordu. “Ben de bunu sormanızı bekliyordum,” dedim. Çantamdan anahtarlarımı çıkarttım. Anna’ya fırlattım. “Siz önden gidin. Biz de birazdan geliyoruz,” dedim. Anna başını salladı. Diğerlerini alıp gittiler. “Sizinle biraz özel konuşabilir miyiz?” diye sordum. Liam’dan uzaklaştık. Korumada peşimizden geliyordu. “Affedersin özel dedim.” Adam Liam’ın yanına geri döndü.

Liam: Babamla ne konuşacağını bilmiyordum. Anlamamıştım da. Sadece izliyordum. “Bunu yapabileceğini biliyor muydun?” diye sordu koruma bana. Alaycı bir şekilde gülümsedim. “Elbette. Elinde sopa olan beş kişiyle dövüştüğünü gördüm. Ve Adam bana duvara yumruk attığını ama elinin çizilmediğini söylemişti ve duvar ezilmiş.” Adamın bana şaşkınlıkla baktığını hissedebiliyordum. Katherine cüzdanını çıkartıp babama bir şey gösterdi. Babamın şaşkınlıkla baktığını gördüm. Sonra beni şoka sokan bir şey yaptı. Katherine’nin elini sıktı. Katherine başını sallıyordu. Bir şeyler söyledi. Babam başını salladı. Sonra yanımıza geldiler.

Mary Katherine: “Anlaşmamız gibi Liam benimle geliyor,” dedim. Liam’ın babası başını salladı ve araba gittiler. Gitmelerini izledik. Liam’ın elini tutup yola koyuldum. “Ona ne söyledin?” diye sordu. Ona bakıp gülümsedim. Parmağımı dudaklarıma koydum. “Bu bir sır,” dedim. Gözleri kocaman açıldı. Yürümeye devam ettim. “Belki de haklıdır. Bir çocuk gibiyimdir. Neden beni sürekli kurtarıyorsun?” diye sordu. Olduğum yerde durdum. Elini bıraktım. “Seni kırmak için söylemedim. Ben…” Karşıma geldi. Ona gülümsediğim zaman sustu. “Babam…” dedim. “Babam annemi sürekli dövüyordu. O yüzden annemin bünyesi çok zayıfladı. Hafif bir hastalığı ağır bir şekilde geçiriyordu ve kolay, kolay atlatamıyordu. O zamanlar çok küçüktüm. Annemi koruyamadım. Sonra babam kardeşimi de alıp bizi yanından kovdu.” Yutkundum. “O zaman kardeşimi de koruyamadım. Onu almasına engel olamadım.” Ona baktım. “Bu yüzden şimdi sevdiklerimi korumak için elimden geleni yapacağım. Bunun için çok çalıştım. Artık sevdiğim insanların üzülmesine acı çekmesine izin vermeyeceğim.” İçten bir şekilde gülümsedim. “Bu yüzden senide koruyacağım. Kim olursa olsun. Sen küçük düştüğünü düşünsen de, çevrendekiler senin küçük düştüğünü düşünse de…” şaşkınlıkla bana bakıyordu. Başımı hafifçe yana yatırıp daha geniş gülümsedim. “Hadi gidip beraber güzel bir yemek yiyelim,” dedim. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Donup kaldım. “Nasıl böyle içten bir şekilde gülümsüyorsun? Bu kadar acı çekmene rağmen. Nasıl böyle gülümsüyorsun.” Sesi çatlak çıkıyordu. “Bu bir sır,” diye tekrarladım. Geri çekildi. Bana mutlulukla gülümsedi. Bu sefer benim gözlerim kocaman açılmıştı. Eğilip alnıma bir öpücük kondurdu. “Teşekkür ederim,” dedi. Yüzüm kıpkırmızı kesildi. “Hadi gidelim,” dedi. Başımı salladım. Beraber eve gittik. Liam’la aynıydık. Yaşadıkları onu kendime yakın hissetmemi sağlıyordu. Gülümsediği zaman mutlu oluyordum. İçim ısınıyordu. Yemek oldukça eğlenceli geçmişti. İlk defa böyle kalabalık bir sofrada tanıdığım ve sevdiğim insanlarla birlikte mutlu bir şekilde yemek yiyordum. Anna’ların evinde yediğim yemekten farklıydı. Çocuklar koltuğa oturdular. Bizde Anna’ya sofrayı topladık. Ben bulaşıkları yıkarken Anna tabakları taşımaya devam etti. “Hizmetçi var diye bulaşık makinesi almamış,” diye söylendim. “Kime söyleniyorsun?” diye sordu Liam. Ona döndüm. Elinde tabaklar vardı. “Seni tabak taşırken görmek garip,” dedim. “Onca yaptığın şeyi düşünürsek seni bulaşık yıkarken görmekte bana garip geliyor,” dedi. Yanıma geldi. “Yana çekil,” dedi. Kirli tabakları suyun altından geçirmeye başladı. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. “Eğer böyle bakacaksan onları da ben yıkamak zorunda kalacağım,” dedi. “Hah! Bunu görmek isterim,” dedim. Bana yandan bir bakış attı. Kıkırdadım. Bir süre sessizce yıkadık. Anna taşımayı bitirmişti. İçeriden sesleri geliyordu. “O zaman buraya babanı bulmaya mı geldin?” diye sordu birden. Şaşkınlıkla dondum. Ona baktım. “Kardeşini geri almak için,” dedi. Otomatikman içeri baktım. “Sana söylediklerimi kimseye söyleme!” dedim. Başını salladı. “Hem evet hem hayır,” dedim. “Evet, kardeşimi elinden almak için geldim ve hayır onun yerini zaten biliyorum. Buraya gelmemde başka şeyler de var. Tabi onlarda gizli!” “Sen istihbarat ajanı filan değilsin değil mi?” diye sordu. Bir kahkaha attım. Diğerleri mutfağa geldi. “Nedir bu kadar komik olan?” diye sordu Adam. Kaşları çatılmıştı. Sonra Liam’a baktı. “Sen bulaşık mı yıkıyorsun? Neden güldüğünü anlayabiliyorum,” dedi alaycı bir şekilde. Diğerleri de kıkırdadı. Liam hain bir şekilde gülümsedi ve avucuna aldığı suyu onlara fırlattı. Sonra da bana fırlattı. Köpüklü elimi saçına sürüp hep beraber içeri kaçtık. İçeride bir saat kadar oturup sohbet ettik. Sonra hepsi gitti.

Tender RainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin