17. Bölüm: Dede'yi Ziyaret

54 4 0
                                    

Ertesi hafta Jake sürekli somurtuyordu. Bizimle doğru düzgün konuşmuyordu. Aslında benimle doğru düzgün konuşmuyordu. Bana tavır yaptığını düşünüyordum. Hiç kendisi gibi davranmıyordu. Ve neden böyle davrandığını merak ediyordum. Tüm bunlar onu reddettiğim için miydi? Diğerleri de bunu fark etmişti ama üstüne gitmiyorlardı. Bende üstelemiyordum. Canı nasıl isterse öyle davranabilirdi. Yapmadığım bir şey için bana tavır yapacaksa umurumda değildi. En kısa zamanda eski haline dönmezse bu işe bir el atmam gerekecekti. Cuma günü bahçede oturuyorduk. Yemek yerken Liam’ın telefonu çaldı. Ekranda ne yazıyorsa onu görünce yüzü bembeyaz oldu. Merakla diğerlerine baktım. Onlarda bir şey anlamamıştı. Liam telefonu açmıyordu öylece ekrana bakıyordu. “Ee Liam?” Koluna dokundum. İrkilerek kendine geldi. Telefonu açtı. “Alo?” Karşıdan gelen kişinin ne dediği anlaşılmıyordu ama Liam’ı azarladığı kesindi. Liam’ın yüzü düşmüştü. Sürekli özür diliyordu ve biliyorum diyordu. “Özür…” Karşıdaki kişi telefonu kapatmıştı. Liam telefonunu kapatıp elleriyle yüzünü kapattı. “Hey dostum sen iyi misin?” diye sordu Adam. “Dedem gelmiş,” dedi. “Ee bu iyi değil mi?” diye sordum. “Geldiğinde tek yaptığı söylenmek ve beni azarlamak, önceden böyle değildi. Anneannem öldükten sonra böyle oldu.” Üzgün görünüyordu. Liam bana ona sıcak bir şekilde gülümseyen birini kaybettiğini söylemişti. O kişi anneannesi olabilir miydi? “Dostum yaşlıların hepsi huysuzdur. Takma kafana. Yaşlandıkça sende öyle olacaksın. O zaman sakın karşıma çıkma. Huysuzluklarını hiç çekemem,” dedi Adam dehşete düşmüş gibi. “Sende yaşlanacaksın,” dedim. “Ben botoks yaptırıp hep genç kalacağım,” dedi yanaklarına dokundu. Kahkahalarla güldük. Pazartesi günü Liam okula tamamıyla tükenmiş bir halde geldi. “Ee dedeyle her şey yolunda mı?” diye sordu Adam alaycı bir şekilde. “Hafta sonum korkunçtu. Ne istediyse yaptım, ne istediyse getirdim ama yinede onu mutlu edemedim.” “Demek ki yeterince iyi değilsin,” dedi Jake küçümser bir şekilde. Liam ona öfkeli bir bakış attı. “Peki, neden gelmiş? Gidecek miymiş?” “Tabi eğer ona böyle bir şey sorarsam herhalde bunu her dakika kafama kakar. Ondan bıktığımı ve gitmesi için gözünün içine baktığımı, dünyadaki en kötü torun olduğumu söyler durur.” Elimde olmadan yüzündeki ifadeden dolayı kıkırdadım. “Bak sende benimle eğleniyorsun. Umutsuz bir vakayım!” Kollarını masanın üstüne koyup başını gömdü. “Hayır, sadece çok komik anlattığın için güldüm. Seninle alay etmiyorum. Gerçekten.” Koluna dokundum. Başını kaldırıp bana baktı. Başını salladı. Çıkışta Liam eve gitmek istemiyormuş gibiydi. “Dedeni görmeye gelebilir miyim?” diye sordum ayrılmadan önce. Bana şaşkınlıkla baktı. Sorum onu şaşırtmıştı. “Ne?” Gözlerimi devirdim. “Dedeni görmeye gelebilir miyim?” diye tekrarladım. “Sen annemi görmeye geldin. Bende senin dedeni ziyaret etmek istiyorum.” Gülümsedim. “Bende isterdim ama antrenmanım var,” dedi Adam. “Bende gelmek isterim ama bu akşam anneme yardım etmem gerek. Misafirimiz gelecek,” dedi Anna. Liam dönüp Jake’e baktı. Jake kaşlarını çatmış yere bakıyordu. Hiçbir şey söylemedi. “O zaman görüşürüz,” dedi Adam. Jake dönüp gitti. Anna ve Adam’da gitti. Liam öylece dikiliyordu. Onu omzundan dürttüm. “Hey dünyadan Liam’a? Gitmeyecek miyiz?” “Gerçekten gelecek misin?” diye sordu. Hali o kadar komikti kendimi tutamayıp güldüm. “Evet, ama bu gidişle gelemeyeceğim. Çünkü akşam olacak. Hadi gidelim!” Onu açılması için kolundan çektim. Sonunda beni evine götürdü. “Bak dedem sana ters bir şeyler söyleyebilir. Belki de gelmemeliydin. Bazen ne dediğine dikkat etmez.” “Hey Liam. Sakin ol. Merak etme ben iyiyim.” Bana baktı. Sonra başını salladı ve zili çaldı. Evleri babamın evinden sadece biraz küçüktü. Kapıyı bir kadın açtı. Liam’ı görünce gülümsedi. “Hoş geldiniz Bey…” Beni görünce gözleri kocaman açıldı. “Misafiriniz mi var?” Gülümsedim. “Merhaba!” “Artık içeri girebilir miyiz?” diye sordu Liam serçe. Ona şaşkınlıkla baktım. Kadın geri çekildi. “Affedersiniz! Buyurun!” İçeri girdik. “Arkadaşınız özel birisi mi? ilk defa biriyle beraber geliyorsunuz,” dedi kadın. Bir bana bir Liam’a bakıyordu. Yanaklarım utançla kızardı. “Sen neden bahsediyorsun! Hemen işine geri dön!” diye öfkeyle bağırdı Liam. Kadın üzüntüyle başını öne eğdi. Elimin tersiyle Liam’ın koluna sertçe vurdum. “Sen ne yaptığını sanıyorsun!” diye ona kızdım. “Kadın sadece bir soru sordu. Ne diye bağırıyorsun? Hemen özür dile!” Bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. “Hayır, hayır benim kabahatim. Özür dilemesine gerek yok. Ben özür dilerim.” “Hayır, o özür dileyecek. Bağırmasına gerek yoktu. Liam?” dedim bastırarak. Kolunu tutuyordu. Kaşlarını çatmış yan tarafa bakıyordu. Yanaklarının hafifçe kızardığını gördüm. “Özür dilerim,” diye mırıldandı. “Aferin sana. Bağırarak bir yere varamazsın, değil mi?” “Ama sende bana bağırdın!” “O ikisi farklı. Ben Mary Katherine. Liam’la okuldan arkadaşız.” Kadına elimi uzattım. Elimi sıkarken hala şaşkındı. “Biz dedemi göreceğiz,” dedi Liam. “Peki, bir şey ister misiniz?” “Hayır. Hadi bu taraftan…” Yukarı çıktık. “Dedem koridorun sonunda ki odada… Önce ben gireceğim.” Başımı salladım. Liam derin bir nefes alıp kapıyı çaldı. İçeriden hiç ses gelmedi. Liam tekrar çaldı. “Girmek için ne bekliyorsun? Davetiye mi göndereyim yoksa ben mi gelip kapıyı açayım! Bir kere çaldın girsene!” diye bağırdı içeriden dedesi. Liam içeri girdi. “Ne diye sürekli kapıya vuruyorsun?” diye bağırdı dedesi. “Ben geldiğimde her zaman koridorda olurdun. Bugün odanda olunca uyuduğunu düşündüm.” “Uyuyor olsam zaten kapıya on kere vurduğun için uyanırdım. Her gün koridora seni karşılamak için mi çıktığımı düşünüyorsun? Eğer öyleyse büyük yanılgı içindesin. Ne istiyorsun? Neden geldin?” “Dışarıda bir arkadaşım var. Seni görmek için geldi.” “Yalancı! Kesin sen zorla getirmişsindir o çocuğu. Benden kurtulmak için. Misafirin olduğunu gördüğüm zaman senden bir şey istemeyeceğimi düşündün, değil mi? Ah! Ah ne istesem yapmak sana çok zor geliyor değil mi?” “Hayır. Gerçekten seni görmek için geldi. Hem arkadaşım erkek değil.” “Değil mi?” “Bekle çağırayım.” Kapı açıldı. Liam geçmem için yana çekildi. İçeri girdim. Dedesi bir koltukta oturmuş televizyon izliyordu. Beni görünce pek şaşırmadı. “Merhaba! Siz Bay Wilson olmalısınız. Bende Mary Katherine.” “Tabi ki ben Bay Wilson’um! Burada benden başka kimse var mı?” “Dede! Hadi gidelim Katherine. Bunun iyi bir fikir olmadığını söylemiştim,” dedi Liam beni kolumdan tutup geri çekti. Kolumu sertçe çektim. “Affedersin ama buraya dedeni ziyarete geldim. Sen istersen gidebilirsin. Ben burada oturacağım. Biraz kibar ol,” dedim. Bana şok içinde bakıyordu. Dedesine dönüp gülümsedim. “Özür dilerim. Sizden başka kimse olmadığını biliyorum. Sadece emin olmak için sordum. Doğru hatırlayıp hatırlamadığımdan emin olmak için.” Adam beni dikkatle inceledi. “Sen akıllı bir şeye benziyorsun. Bence hemen bu çocuktan ayrıl. İşe yaramaz biri. Şuna bak! Onun nesini sevdin ki? Hiç bana benzememiş!” Kıkırtımı saklamak için elimle ağzımı kapattım. Liam bana kaşlarını çatarak baktı. “Biz sadece arkadaşız. Merak etmeyin,” dedim. Liam kulaklarına inanamıyormuş gibi bana baktı. “Neden beni görmek istedin?” diye sordu. “Liam’ın dedesini yakından tanımak istedim.” “Neden ki?” Omuz silktim. “İçimden geldi,” dedim. Bir süre bana baktı. “Liam git bize bir ahududulu turta yaptır ama pişinceye kadar sakın gelme!” “Ama…” diye başlayacak oldu Liam ama dedesi konuşmasına izin vermedi. “Ufacık bir şey istiyorum ve hemen itiraz ediyor. Ne zaman bir şey istesem hep aynı şey! Bir kerede söylenmeden yapsa dişimi kıracağım!” “Tamam! Tamam, gidiyorum!” Bana endişeli bir bakış atıp odadan çıktı. Çantamı boynumdan çıkarıp Liam’ın dedesinin karşısına yere oturdum. “Bu çocuk kesin beni sana kötülemiştir,” dedi. Güldüm. “Hayır, kötülemedi,” dedim. “Ben ona kızmayayım diye böyle söylüyorsun. Sen gerçekten akıllı bir kıza benziyorsun. Nasıl oldu da bizim aptalın peşine takıldın?”  “Size Liam’la nasıl tanıştığımızı anlatayım mı? Nasıl arkadaş olduğumuzu?” Televizyonu kapattı. “Turta gelene kadar epey vaktimiz var. Bak televizyonu kapattım. Eğlenceli bir hikâye olsa iyi olur.” Parmağımı çeneme vurarak düşündüm. “Hmm bakış açısına göre değişebilir,” dedim. “Ben aslında burada oturmuyorum. Geçen sene ikinci dönem buraya geldim. Liam’la okulun ikinci haftası karşılaştık. Okul çıkışıydı. Benim bir arkadaşım var Anna. Onun küçük bir kız kardeşi var. İnsanların kucaklarına atlamayı çok seviyor. O gün okul çıkışı gelmişlerdi. Ben bana doğru koştuğunu görmemiştim. Onu yakaladım ama birine çarpmıştım. Çarptım kişi yere düşmüştü. Hemen özür dileyerek düşen çocuğun yanına gittim. Tabi çarptığım kişi Liam’dı.” “Bu çocuk gerçekten beceriksiz! Hemen yere mi yıkılmış?” “Sanırım biraz sert çarpmış olabilirim. Neyse. Başı öne eğikti. Bende yüzünü yere çarptığını düşündüm. Sonra kafasını kaldırınca bir şeyi olmadığını görüp rahatladım. Bana o zaman öfkeyle bağırmıştı. Dikkat etmemi söylemişti. Ama onu incitmediğim için rahatladığımdan gülümsedim. O zaman gözleri şaşkınlıkla kocaman açılmıştı. İyi olduğuna sevindiğimi söylemiştim. O zamandan beri arkadaşız. Tabi ilk başlarda aramız pekiyi değildi. Nedeni sonra anlatacağım. Neyse daha sonra arkadaş olduk. Ama bazı yanlış anlaşılmalar oldu ve çok kötü bir şekilde kavga ettik.” “Ne yani senden özür dilemedi mi? çok kaba bir çocuk!” “Hayır! Hayır diledi.” Yanaklarım kızarmıştı. Başımı öne eğdim. “Aslında tüm kafeteryanın önünde özür diledi.” “Ne? Bizim çocuk mu?” Ona baktım. Gülümsedim. “Evet. Benden özür diledi ve bana sıkıca sarıldı. O zaman bana dedi ki; ‘Bana yeniden gülümse. Bana yeniden içten bir şekilde gülümse. Bana içten bir şekilde gülen birini zaten kaybettim. Seni de kaybetmek istemiyorum,’ dedi. O zaman kimden bahsettiğini anlamamıştım. Ama sizin geldiğini öğrendiğinde o zaman biraz sizden bahsetti. Bende o zaman Liam’ın kimi kaybettiğini anladım. Sonra bir şey fark ettim.” Gözleri dolmuştu. “Ne fark ettin?” Ona içten bir şekilde gülümsedim. “Liam kendini yalnız hissediyordu. Önceden mutluydu ve anne ve babasından göremediği sevgiyi anneannesinden görüyordu ama o gidince Liam’a sevgisini gösterecek kimse kalmadı. Bu yüzden onu mutlu etmek için elimden geleni yapmak istiyorum. Liam’ı biraz kendime bile benzetiyorum.” Bana şüpheyle baktı. “Hangi konuda?” “Şey bu biraz uzun bir hikâye hem de hüzünlü bu hikâyeyi başka zaman anlatırım. Ben buraya sizi görmeye geldim çünkü siz Liam için önemlisiniz.” “Hadi canım sende!” dedi alaycı bir şekilde. “Siz ne derseniz yapıyor. Sizi üzmemek için elinden geleni yapıyor,” dedim. “Liam’ın sizi önemsediğini görebiliyordum. Bu yüzden bende sizi tanımak istedim.” “Neden Liam’ın önemsediği birini görmeye geldin ki? Yani sana ne bundan?” “Çünkü Liam’da benim için önemli birini görmeye geldi. Annemi ziyarete geldi.” “Annen nerede? Neden seninle değil?” “Annem Forks kasabasında. Evde.” “Neden anne de seninle gelmedi?” “Annem yolculuk yapamayacak kadar hastaydı. Şu an durumu daha iyi ama hala yolculuk yapamaz. Bünyesi biraz zayıftır.” “Peki, baban nerede?” “Babam bizi istemedi. Bizi başından attı. Ama bu üzücü şeyleri bırakalım. Buraya sizi üzmek için gelmedim.” Gülümsedim. “Başından bu kadar üzücü şeyler geçmişken nasıl böyle gülümseyebiliyorsun?” Gülmeye başladım. Bana şaşkınlıkla baktı. “Neden gülüyorsun? Çok mu komik bir şey sordum?” “Hayır, aslında Liam’da bana aynı soruyu sormuştu.” “Peki, ona ne cevap verdin?” “Ben mutsuz olduğumda çevremdeki insanların üzüleceğini fark ettim. Eğer ben mutsuz olursam onlar daha çok üzülecekti. Ama ben mutlu olmayı seviyorum. Çevremdeki insanları da mutlu etmek istiyorum.” “Beni de mi mutlu edeceksin?” diye sordu alaycı bir şekilde. “Öyle umut ediyorum. Size Liam’la ilk tanıştığımız zaman çarpışmamızdan sonra olanları anlatacağım.”

Tender RainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin