18. Bölüm: Okul Gezisi

66 4 1
                                    

Nasıl olduysa müdürümüz bizi kayak yapmaya götürüyordu. Okulla beraber bir kayak merkezine beş yıldızlı bir otelde kalacaktık. Aslında otelin sahibiyle görüşmesi gerekiyordu. Bizi de götürmesinin nedeni iyi bir imaj yapmaktı. Hem şehrin başkanı hem de müdür olarak nasıl işlerini aynı anda hallettiğinin havasını atıyordu. Bu beni sinirlendirse de mutluydum. Sonuçta hep beraberdik. Hep beraber otobüsün en arkasında oturuyorduk. Ben ortada oturuyordum. Bir yanımda Anna onun yanında da Jake vardı. Diğer yanımda Liam ve Adam vardı. Benim yanıma oturmak istemişti ama Liam ondan önce davranmıştı. Bu yüzden ne zaman Liam benle konuşsa ona sert bakışlar atıyordu. Yolda giderken bir şarkı açtılar ve kızlar koridora çıkıp dans edip şarkı söylemeye başladı. Erkeklerde ya onlarla dans ediyor ya da alkış tutuyordu. “Hey Mary sen de şarkı söylesene,” dedi Jake. Ne yapacağımı görmek için dikkatle bana bakıyordu. Tam ağzımı açıp ona cevap verecekken Adam atladı. “Sakın ha! Onun sesi berbattır,” dedi. Anna’ya ona şaşkınlıkla baktık. “Sen nereden biliyorsun?” diye sordu Anna. “Küçükken bir kere şarkı söylemişti. Neredeyse kulaklarım yerinden çıkıp kaçacaktı.” Ürperdi. “Gerçekten o kadar kötü müsün?” diye sordu Liam. “Küçüklüğümden beri ses tellerimde beze var,” dedim. Bu insanlar şarkı söylememi isterse söylemem gereken yalandı. Daha önce bunu planlamıştık. “Beze nedir?” diye sordu Jake. Ona döndüm. “Bir tür hastalık, alındığında eğer şarkı söylersem sesimin kısılacağını ve bir daha düzelmeyeceğini söylediler. Bende bu yüzden hiç şarkı söylemedim. Söylediğimde de sesim kalın ve çirkin çıkıyor,” dedim. “Hem de ne çirkin,” dedi Adam yine ürperdi. “Çok kabasın! Ne olursa olsun bir kıza böyle şeyler söylenmez!” diye azarladı Anna onu. “Ben gerçekleri söyledim.” “Olsun ben yinede duymak istiyorum,” dedi Jake. Belikli bize inanmıyordu. “Hey Jake! Neden ısrar ediyorsun? Şarkı söylerse sesinin kısılacağını ve bir daha düzelmeyeceğini söyledi. Ne diye ısrar ediyorsun? Sesinin kısılmasını mı istiyorsun?” diye sordu Liam. Sesinde öfke vardı. Jake kaşlarını çattı ve camdan dışarı baktı. Anna’yla birbirimize baktık. Geçenlerde o da bana Jake’in durumundan bahsetmişti. Onlarda Jake’in durumunun kötüye gittiğinin farkındaydı. Son zamanlarda Liam’la oldukça yakınlaşmıştık. Ve Jake sürekli bana saldırır olmuştu. Ya bana saldırıyor ya da Liam’a. Sürekli aramıza girmeye çalışıyordu. Yakında onunla konuşmam gerekecekti. Belki de zamanı çoktan gelmişti. Neden böyle davrandığını anlamıyordum. O yağmur kızı seviyordu. Neden Liam’la arama girmeye çalışıyordu. Tamam, yağmur kız bendim ama o bunu bilmiyordu. Acaba o gün gerçekten inanmamış mıydı? Bu yüzden mi bunları yapıyordu. Ah başıma ağrılar giriyordu. Hiçbirinden sır saklamak istemiyordum. Ama beni buna mecbur bırakıyordu. Saat gece yarısını geçtiğinde otobüs sessizleşmişti. Babam bizimle birlikte otobüsle gelmiyordu. Arkamızda kendi arabasıyla şoförüyle beraber geliyordu. Bu benim için iyi bir şeydi yolculuk boyunca yüzünü görmeyecektim. Mia’yı yanında getirmemişti. Onu benden olabildiğince uzak tutuyordu. Ama biz elinde sonunda bir araya gelecektik. Onu anneme geri götürecektim. Ve önüme hiçbir engelin çıkmasına izin vermeyecektim. Ona gerçekleri anlattığımda bana inanıp inanmayacağını merak ediyordum. Sonunda tüm otobüs uyuya kalmıştı. Sabah otobüsün hoplamasıyla uyanmak zorunda kaldık. Otobüs öyle bir çukurdan geçmişti ki hepimiz hoplamıştık. Liam’la kafa kafaya tokuşmuştuk. Anna’da alnını omzuma çarpmıştı. Adam’sa kafasını cama çarpmıştı. Bir küfür savurdu. Eliyle başını tutuyordu. Hepimiz başlarımızı tutuyorduk. Neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Otobüsteki herkes homurdanıyordu. “Ne oluyor be?” diye söylendi Adam. “Bir çukurdan geçmiş olmalıyız. Sen iyi misin?” diye sordu Liam. Başımı salladım. “Sen?” “Sanırım kafatasım çatladı,” dedi. Güldüm. Onu omzundan ittirdim. Anna’ya döndüm. “Sen nasılsın?” “İyiyim kızarmış mı?” “Biraz ya benim ki?” “Evet.” Jake’e baktım. Ama kollarını kavuşturmuş dışarı bakıyordu. “Hey Adam cam hala sağlam mı?” diye sordum. Liam’la Anna kahkahalarla güldü. “Hah ha! Birisi sabah, sabah espri yapabiliyor,” dedi. Sonra kendide güldü. “Ee neredeyiz?” “Kusura bakmayın çocuklar tümseği görmedim. Yarım saat sonra varmış olacağız,” diye hoparlörden açıklama yaptı şoför. Tüm otobüs aynı anda sızlanmaya başladı. Adam’da buna dâhildi. “Yarım saat mi? Kimse bana dokunmasın! Uyuyabildiğim kadar uyuyacağım.” Adam gözlerini kapatıp kollarını birleştirdi. Güldüm. Gözlerimi ovuşturup esnedim. “İlginç bir uyanma şekli oldu,” diye mırıldandım. “Evet, uyandığımda ilk gördüğüm sen olması oldukça ilginç bir histi,” dedi Liam. Yanaklarım anında kızardı. Ona baktım. Ben ona dönünce gülümseyerek bana döndü. Kalbim heyecanla atmaya başladı. Bende gülümsedim. Tam o anda yine bir çukurdan geçtik. Adam bir küfürle zıpladı. Otomatikman Liam’ın kolunu tuttum. Otobüstekiler öfkeyle söylendi. “Özür dilerim! Affedersiniz!” Kıkırdadım. “Hah eğlenceli olmaya başladı,” dedim. “Bir kez daha böyle uyandırılsam yürüyerek gideceğim,” diye söylendi Adam. Yine gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Anna’ya doğru eğildim. “O kadar çabuk uyuyabiliyor mu?” diye sordum. “Evet, anında uyur. Tıpkı ayılar gibi,” dedi Anna. Adam tek gözünü açıp ona kötü, kötü baktı. İkimiz de kıkırdadık. Tekrar gözünü kapattı. “Kayak yapmayı biliyor musunuz?” “Babam tatilde bizi kayak yapmaya götürürdü. Elenor şu an çok küçük olduğundan ne zamandır gitmiyoruz. Ama kaymayı unutmadım,” dedi Anna. “Eğer kayak yapamıyorsan o zaman böbürlenemeyeceğim için kısaca; ben de kayak yapmayı biliyorum,” dedi Liam. “Ya sen Jake?” Hala camdan dışarı bakıyordu. “Ben bilmiyorum,” dedi. Onunla konuşmam onu mutlu etmişti. İlk defa gülümsüyordu. “Sen biliyor musun?” diye sordu Liam. Ona döndüm. “Hayır.” “O zaman ben sana öğretirim,” dedi. Gülümsedim. “Harika olur! Sende öğrenmek ister misin Jake?” “Hayır, sağ ol. Kaymak ilgimi çekmiyor,” dedi ve kafasını çevirip camdan bakmaya koyuldu. Kaşlarımı çattım. “Bunun sana öğreteceği kayak iyi değildir en eğlencelisi snowboard’dır,” dedi Adam. Artık uyumuyordu. Gözlerini açmıştı. “Anna’da normal kayak kayar. O yüzden ben sana öğretirim. Gerçek eğlence snowboard’tır.” “Aslında bende snowboard biliyorum,” dedi Liam. Adam şaşkınlıkla ona baktı. “Gerçekten mi?” “Evet, en azından nasıl kayacağımı seçme şansım vardı bende onu seçtim.” Kayak kaymak benim için kolay olacaktı. Rüzgâr benim tarafımda olacaktı. Sonunda kalacağımız otele vardık. Arabadan inice Adam bir ıslık çaldı. “Şu otelin büyüklüğüne bakın!” Yanıma gelip kolunu beline dolayıp beni kendine çekti. “Aynı odada kalalım mı? Eğlenceli olmaz… Aaa!” İrkilerek geri çekildi. Ne olduğunu anlamak için döndüm. “Ah! Soğuk! Çok soğuk! Ne yapıyorsun sen?” Liam arkamızda duruyordu. Elinde biraz kar vardı. Adam montunun sırtını silkeliyordu. Liam bana göz kırptı. Güldüm. “Sana bunu ödeteceğim!” Liam’ı kovalamak için koştuğunda onu montunun şapkasından yakaladım. Montu boynunu sıkınca durmak zorunda kaldı. “Sen de mi? ne oldu şimdi?” “Bavulların taşınması ve otele yerleşmemiz gerek. Ayrıca kahvaltı yapmalıyız. Zira ben açım,” dedim. Adam gözlerini devirerek bavulları almak için giderken bizde peşinden gittik. Sonra otele gittik. Anna’yla aynı odada kalıyordum. Liam Adam’la kalıyordu. Jake kendine kalacak birini bulmuştu. Adam elinde anahtarı salarak gülümsedi. “Bu gece sana gününü göstereceğim!” “Eğer beni fazla tehdit edersen onun odasına kaçarım,” dedi Liam. “Anahtarla bendeyken bunu nasıl yapacaksın?” “Hey Adam diğer anahtarın onda durması gerek. Sen ikisini de kaybetme diye,” dedi Anna. Liam elini uzattı. “Hadi ver!” dedim serçe. Söylenerek anahtarı Liam’a verdi. Etrafıma bakındım. “Jake nerede?” “Sanırım çoktan gitti,” dedi Anna. “Haber verse fena olmazdı. Ona son zamanlarda ne oldu anlamadım. Bir yakını filan kaybetmedi değil mi? Ya da sevgilisinden filan mı ayrıldı? Sevgilisi var mıydı ki?” diye sordu Adam. Odalarımıza gidip yerleştikten sonra kahvaltıya indik. Jake ortalarda yoktu. “Madem böyle yapacaktı ne diye geldi?” diye söylendim. “Jake’ten mi bahsediyorsun?” diye sordu fısıldayarak Liam. Yerimden sıçradım. Mısır gevreği almak için yemek standına geri dönmüştüm. Arkamdan geldiğini duymamıştım. “İnsanlara bu şekilde yaklaşmak hiç hoş değil,” dedim. “Karanlık koridorda ilerliyorsun. Yandan çıkan insanlar seni korkutmuyor ama aydınlık bir yerde, kalabalıkta, arkandan gelen biri seni korkutuyor, öyle mi?” dedi alaycı bir şekilde. “Sen bana zarar vermek istemiyordun. O yüzden geldiğini hissedemedim. İkincisi aklım meşguldü.” “Sen örümcek adam mısın? Tehlike geldiğinde seni uyaran hislerin filan mı var?” “Belki de,” dedim gizemli bir şekilde. Masaya geri dönmek için yanından geçtim. Omzumun üstünden ona baktım. Gülümsedi ve peşimden geldi. Kendine bir bitki çayı almıştı. Tur rehberi bizi bugün bütün gün gezdirecekti. Ertesi gün teleferiğe binecektik daha sonra da serbest olacaktık. İsteyen istediğini yapacaktı. Yemekten sonra belirlenen saatte otobüse bindik. Jake yanımıza o zaman geldi. Yüzü asıktı. Gezi oldukça dolu geçti. Kar sporlarının yapıldığı tüm yerler buradaydı. Hatta biz önlerinden geçerken antrenman yapan sporcular gördük. Kapalı bir buz pateni sahasına uğradık. İki otobüs olduğumuz için bir saat ilk otobüs bir saatte diğer otobüs paten kayma denemesi yaptık. Tabi çoğu kişi buza oturuyordu. Anna’ya el ele tutuşup birbirimize destek olarak ilerlemeye çalışıyorduk. Anna birden dengesi kaybetti ve beni de beraberinde çekerek düştü. Birbirimize bakıp kahkahalarla güldük. “Ah! Gerçekten acıttı. Dizlerimin üstüne doğrulmuştum ki tam yanıma Liam düştü. “İyi misiniz, diye soracaktım,” dedi. Güldük. Adam dışarıdan bizi izliyordu. “Sen neden kaymıyorsun?” diye sordu. Yalpalayarak kenarı gittim.“Ben futbolcuyum bir yerlerimi kırmam mümkün bile olamaz,” dedi. O sırada Jake patenlerini giymiş ve sahaya çıkmıştı. “Hey Jake gir içeri! Bir yerlerini kıracaksın,” diye seslendi Adam. Jake ona bakıp alaycı bir şekilde güldü ve hiç düşmeden tüm sahayı dolaşıp yanımıza geldi. Anna’yla Liam’da yanıma geldi. “Kaymayı biliyor muymuş?” dedi Liam. Onun gibi birkaç kişi daha kaymayı biliyordu. Jake yanımıza geldi. “Kaymak ister misin?” diye sordu elini bana uzattı. “Evet! Çok isterim!” Bana arkasını dönüp ellerini arkaya uzattı. Yüzümde bir soru işaretiyle baktım. “Ellerimi tut,” dedi. Dediğini yaptım. Kayarken beni de ileri doğru çekti. Güldüm. “Hah! Bu çok eğlenceli!” Gülümseyerek diğerlerine baktım. “Bende istiyorum!” diye seslendi Anna. Sahanın etrafında iki tur attık. Birkaç kişide bizim gibi yapıyordu. Kızlardan bazıları da gelip Jake’ten onları da kaydırmalarını istiyordu. Jake’in eski neşesi yerine gelmiş gibiydi. Ama beni kaydırırken arada Liam’a attığı bakışları fark etmemiş değildim. “Ayaklarını böyle yavaşça yapacaksın. Önce sağ sonra sol,” dedi Jake. Bana nasıl kayılacağını gösteriyordu. Anna ve birkaç kızda yanımızdaydı. Çıkma saatimiz geldiğinde nasıl kayılacağını öğrenmiş gibiydim. Diğer grubun kaymasını izlerken Jake’in etrafı kızlarla kaplıydı. Ama onun bütün ilgisi bendeydi. Sürekli benimle konuşmaya çalışıyordu. Eğer tavırlarında sahiplenme olmasa bu normal bir konuşma olabilirdi. Ama öyle değildi ve ben içten içe gergin oluyordum. Diğer grubun süresi dolunca yine otobüslere doluştuk ve yolculuğa devam ettik. Akşam olduğunda bir restoranda yemek yedik. Yemek bittikten sonra yarım saat orada oturduk. Esnedim. “Bugün gerçekten enerjik bir gündü. Yemenden sonra oldukça mıyıştım,” dedim. Gözlerimi ovaladım. “Bana mı diyorsun ayaklarımda hiç derman kalmadı,” dedi Anna. Ayaklarını öne uzatıp gerdi. Erkeklerinde bizden farkı yoktu. “Bu arada Adam nerede?” diye sordu Jake. Yemekten sonra birkaç kızla sohbet ederek uzaklaşmıştı. “Beş dakika sonra otobüste olmalıyız. Otele ne kadar uzaklıktayız?” diye sordu Anna. “Tam iki buçuk saatlik bir uzaklıktayız. Bir öğretmenle şoför konuşurken duydum,” dedi Liam. “İki buçuk mu? Bu süre içinde otobüste uyuruz belki,” dedim. “Tabi yine çukura girmezsek,” diye ekledi Anna. Bunun üzerine hepimiz güldük. Jake sadece tebessüm etmekle yetindi. Otobüse binerken Adam’ı kolunda bir kızla ön kapıdan binerken gördük. “Hey Adam!” diye ona seslendi Anna. “Ben kızlarla birlikte önde oturacağım,” dedi. Arkaya her zamanki yerimize oturduk. Sayım olduktan sonra yola çıktık. “Hey Anna bende birkaç resminiz var onları istersen şimdi sana atabilirim.” Bir kız yanımıza geldi. “Bende bellek yok,” dedi Anna. Çantamdan kendiminkini verdim. “Al buna at. Nasıl resimler çektiğini merak ediyorum.” Yanımıza gelen kız okul dergisinde çalışıyordu. Fotoğrafları oldukça güzeldi. Herkes çok yorgun olduğundan otobüste sessizlik hâkimdi. Jake başını arkaya yaslamıştı. Şapkası gözlerini kapatıyordu. Uyuyordu. Yavaş nefes alıp verişinden görebiliyordum. Yarım saat geçmişti ama Anna geri gelmedi. Acaba bir sorun mu var diye bakmak için yanlarına gittim. Yanlarına gidince Anna’nın uyuduğunu gördüm. Kız bilgisayarda yeni dergiyi düzenliyordu. Bugün gezdiğimiz yerlerin resimleri ve yanlarında da birkaç bilgi vardı. Beni görünce gülümsedi. “Uyuyakalınca uyandırmak istemedim,” diye fısıldadı. Gülümseyerek başımı salladım. Bana belleğimi verdi. Cebime koydum. Bir süre bilgisayarda dergiyi hazırlamasını izledim. Bizim kayarken resimlerimiz vardı. Sonra yerime döndüm. Liam’da uyuya kalmıştı. Uyuyan yüzünü incelerken kalbim heyecanla atmaya başladı. Uyurken çok sevimli ve çocuksu gözüküyordu. Yüzüne dokunmak istiyordum ama uyanmasından korkuyordum. Yerime oturdum. Tam bende uyuyacakken Liam’ın eli serçe bacağıma çarptı. Şaşkınlıkla ona baktım. Kaşlarını çatmıştı. Ağzını oynatıyordu ama hiç ses çıkmıyordu. Kâbus görüyordu. Hafifçe omzuna dokundum. “Liam! Liam!” Hafifçe salladım ama uyanmadı. Liam cam kenarında oturuyordu. Bende Anna’nın yerine doğru kaydım. Jake’le aramda bir koltuk kalmıştı. Dikkatli bir şekilde Liam’ı kucağıma yatırdım. Başını hafifçe okşamaya başladım. Küçükken annem sağlıklıyken ben kâbus görünce beni bu şekilde kucağında yavaşça başımı okşayarak uyuturdu. O zamanlar annem tarafından korunduğumu hissederdim. Onun sevgisini hissederdim ve rahat bir uyku çekerdim. Bunun onu da rahatlatacağını umuyordum. Eli yumruk şeklinde dizlerimin üstünde duruyordu. Başı hala huzursuz bir şekilde kıpırdanıyordu. Bir süre sonra yumruk olan eli gevşedi ve rahat bir şekilde nefes alır oldu. Öne doğru eğilip yüzüne baktım. Kaşları artık çatık değildi. Rahatlayarak arkama yaslandım. Biraz sonra bende gözlerimi açamaz oldum ve uyuya kaldım.

Tender RainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin