11. Bölüm: Küçük Kız Kardeş - Okulun Son Günü

70 3 0
                                    

Okulun bitmesine sadece iki hafta kalmıştı. Okuldan çıkmıştık. Bankaya gidiyordum. Bu hafta sonu annemi görmeye gidecektim. Burada işler onun istediği gibi gidiyordu. Şehre daha çok insan geliyordu. Bir otel açmıştı. Kocaman bir tane! Turistlerin daha çok para demek olduğunu düşünüyordu. Ben gelmeden önce otelin yapına başlamıştı. Bunca zaman kardeşimi sadece bir iki kez uzaktan görmüştüm. Bankaya para çekmeye gidiyordum. Mezuniyet için kendime bir elbise alacaktım. Haftaya Anna’yla beraber alışverişe çıkacaktık. Bankada çok fazla kuyruk vardı. Çıktığımda hava kararmıştı bile. Karnım guruldadı. Bir pastane bulup kendime atıştıracak bir şeyler aldım. Ara sokaklardan geçerken koşan ayak sesleri duydum. Ve pis bir kahkaha… Kaşlarımı çattım. Ve otomatikman sesin geldiği yöne yöneldim. Bir kızın çığlığını duyunca hızlandım. Onları bulduğumda kızı köşeye sıkıştırmış üç kişi vardı ve üç kişi bana sataşan, ilk dövdüğüm çocuklardı. Kızın kim olduğunu görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Rüzgâr etrafımda sertçe esti. Sessizce onlara yaklaştım. “Hadi biraz eğlenelim. Uslu durursan sen de eğleneceksin.” “Beni de eğlendirebilir misiniz?” diye sordum. Hızla bana döndüler. Bu sefer korkuyla gerilemeye başladılar. Onlara doğru yürüdüm. “Ben size bir daha böyle işlerle sizi yakalarsam ne olur dedim?” “Yemin ederiz. Bir daha olmayacak! Lütfen acı bize.” “Beş saniye içinde gözümün önünden kaybolmazsanız bacaklarınızı kıracağım,” dedim. “Bir, iki, üç…” Koşarak uzaklaştılar. Başımı iki yana salladım. Kızın yanına gittim. “İyi misin?” diye sordum yavaşça. Titriyordu. Başını salladı. “Gel. Korkma. Geçti.” Onu kendime çekip sarıldı. Bana sıkıca sarılıp ağlamaya başladı. “Çok korktum. Çok korktum,” diyordu. Başını okşadım. “Geçti. Geçti. Artık güvendesin.” Gözlerim yanıyordu. Dudaklarımı oynattım. Rüzgâr geldi ve etrafımızı yumuşak bir şekilde sardı. İçindeki korkuyu alıp etrafımızı şöyle ir dolaştıktan sonra gitti. Ağlaması durmuş nefesi düzene girmişti. “Hadi gel sana sıcak bir şeyler ısmarlayayım. Sonra da sana evine kadar eşlik ederim. Sen müdürün kızısın değil mi?” Başını salladı. “Beni tanıyor musun?” “Sen hatırlamazsın belki ama ben müdürün odasındayken sen içeri girmiştin.” Elini tutup onu az önce girdiğim yere götürdüm. Oradan çıkınca da evlerine gittik. Mia kapıyı çaldı. İçeri girdi ve hemen babamın boynuna atıldı. Bir çırpıda ona olanları anlattı. Babam bana şaşkınlıkla bakıyordu. “Tamam, sen yukarı çıkıp bir banyo yap. Sonra yine konuşuruz,” dedi. Mia başını salladı. “Teşekkür ederim. Bu arada adını sormayı unuttum.” Gülümsedim. “Adım Mary Katherine. Tanıştığımıza sevindim.” Mia yukarı çıkarken onu izledim. Gözden kaybolunca babama sert bir bakış atıp dışarı çıktım. Peşimden geldi. Kapı arkasından kapandığında onu yakasından tutup kapıya yapıştırdım. “Eğer ben orada olmasaydım ne olacaktı! Madem onu koruyamayacaksın ne diye bizden aldın? Eğer bir daha ona zarar gelecek bir şey başına gelirse seni parça, parça doğrarım. Kılına tek bir zarar gelecek olursa seni bu dünyadan silerim.” Rüzgâr etrafımızda tehditkâr bir şekilde döndü. Onu bıraktım ve tam yüzünün yanına kapıya tüm gücümle vurdum.

Ahşap kapıda vurduğum yer çatladı. Tahta ezildi. Şok içinde kapıya bakıyordu. Kapı açılırken oradan uzaklaştım. Ertesi gün okulda hala öfkeliydim. Onu görünce sinirlerim tepeme çıkıyordu. Aksine bugün sürekli onu görüyordum. Beni gördüğünde suçlu bir şekilde başını öne eğiyordu. Kafeteryaya giderken yine onu görmüştüm. Yüzüm öfkeden kıpkırmızı olmuştu ve diğerleri bunu hemen anlamıştı. Masaya oturduğumuz zaman Jake çekinerek sordu. “Mary? Bir sorun mu var?” “Beni deli ediyor. Eğer oradan hiç geçmeseydim… O zaman ne olacaktı?” Beklentili bir şekilde Jake’e baktım. Yüzünde bir soru işaretiyle bana bakıyordu. Neler söylediğimi fark edince şaşkınlıkla diğerlerine baktım. Hepsi bariz bir soru işaretiyle bana bakıyordu. Ellerimle yüzümü kapattım. “Affedersiniz. Kendimi kaptırdım. Bugün biraz sinirlerim bozuk.” “O mu bir şey yaptı?” diye sordu Anna fısıldayarak. “Başka kim beni böyle sinir edebilir ki?” “Ee o dediğiniz kişi kim?” diye sordu Liam. Anna’yla birbirimize baktık. “Belki daha sonra anlatırım.” Liam başını salladı. Sonra masadan kalktı. “Nereye?” diye sordum. Parmağıyla bir dakika işareti yapıp yiyecek standına gitti. Burun kemerimi sıktım. “Anlatmak istersen dışarı çıkabiliriz,” dedi Anna. “Belki daha sonra şu an sakinleşmem gerek. Sonra kendime gelirim. En azından bir şey olmadı.” “Al!” Şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Gözlerimin önünde bir dilim pasta duruyordu. Liam’a baktım. Gözlerini karşıya dikmişti. “Annemin dergilerinde görmüştüm. Tatlı yemek kadınları mutlu eder yazıyordu. Al.” Şaşkınlıkla pastaya baktım. Üzerinde meyveler de vardı. “Bu meyveleri sen mi koydun?” Başını salladı. “Daha çok seyredecek misin? Yoksa alacak mısın?” diye sordu sertçe. Pastayı elinden aldım. “Tabi.” Pastayı masaya koydum. Karşıma oturdu. “Dostum kadın dergileri mi okuyorsun?” diye sordu Adam alaycı bir şekilde. “Hayır okumuyorum! Sadece gördüm.” gülmeye başladım. Hepsi dönüp bana baktı. “Okumuyorum!” dedi Liam öfkeyle yanakları kızarmıştı. Elimi hayır der gibi salladım. Gülmeme engel olamıyordum. Sinirlerim tamamen boşalmıştı. Gülmeyi kestiğimde karnıma ağrı girmişti ve gözlerimden yaş gelmişti. Elimle gözlerimi sildim. “Kadın dergileri okuman onu pastadan daha çok güldürdü,” dedi Adam. “Sana oku…” “Hayır, hayır. Onun için gülmedim. Aslında böyle bir şeyi okuyup aklında tutması çok sevimli,” dedim gözlerimi silerken. “Bu duyarlılığı gösterir. Sadece…” Ona baktım. Bana şaşkınlıkla bakıyordu. “Bana inanılmaz olduğumu söylüyorsun ama sen sürekli beni şaşırtıyorsun. Bence inanılmaz olan sensin,” dedim. Mutlu bir şekilde ona gülümsedim. O da bana gülümsedi. “Neşenin yerine gelmesi iyi oldu. Öyle olunca çekilmez oluyorsun,” dedi. “Ben katlanabilirim,” dedi Jake. “Benim için fark etmez,” dedi Adam. Onlara gülümsedim. Sonra pastamı yedim. Anna sınıfına girdiğinde arkamdan kulağıma eğildi. “Benim için fark eder. Ben insanların somurtmalarını sevmem. Özellikle güzel gülümsemeleri olanların,” diye fısıldadı ve yanımdan geçip gitti. Sersem bir şekilde sınıfa girip yerime oturdum. Nasıl? Nasıl aynı şeyleri hissedebiliyoruz? Bana hissettirdiği bu duygular ne? Kendi kendime gülümsedim. Ama bunlar hoşuma gidiyordu. Ertesi gün Adam elinde bir defterle geldi. Bu sefer bahçede oturuyorduk. “Yine neyin peşin de bu?” diye sordum Anna’ya. Başını öne eğip bıkkın bir şekilde iki yana salladı. “Hey bana bir iyilik yap ve tatilde annenin yanına temelli gideceğini söyleme,” dedi. Bütün gözler bana dönünce şaşırdım. Hüsranla başımı öne eğdim. Hepsinin yüzü asıldı. “Ah ne kadar bencilsiniz! Merak etmeyin temelli gitmiyorum,” dedim. “Bu hafta sonu gideceğim. Ondan sonra ne zaman giderim belli değil.” Aslında gerçekten bir yanım annemin yanında olmak istiyordu. “Durumu nasıl?” diye sordu Anna. Gülümsedim. “Oldukça iyiye gidiyor! Aybaşında fizik tedaviye başlayabileceklerini söyledi. Vücudunun direnişi de artıyor.” O kadar mutluydum ki! Annem günden güne canlanıyordu. İyileşiyordu. “Bende…” dedi Liam. Ona baktım. “Bende Katherine’nin annesini ziyaret etmek isterim,” dedi. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Diğerlerine baktı. Sonra yine bana baktı. “Ger-gerçekten mi?” başını salladı. Şok olmuştum. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. “Evet! Onu görmeyeli uzun zaman oldu. Sence beni tanır mı?” diye sordu Anna. “Çok iyi fikir! Tatilde onu görmeye seninle gelelim.” “Ben de gelmek isterim,” dedi Jake. “Hepiniz mi?” diye sordum. Bana gülümseyerek başlarını salladılar. Gözlerim sulanmıştı. Başımı salladım. “Olur. Annem sizi görünce çok sevinecektir. Sürekli sizi anlatıyorum. Sizi neredeyse çok iyi tanıyor.” “Tamam. Şimdi şuna bakın. Defteri önümüze ortaya açtı. Eğilip deftere baktık. “Yaz demek, eğlence demek. İşte her hafta gideceğimiz yerlerin bir listesini çıkarttım. Piknik yapacağız. Mangal yapacağız. Sahil kenarında eğleneceğiz. Yüzmeye gideceğiz. Ama sen izleyeceksin,” dedi beni işaret ederek. Başımı salladım. “Neden?” diye sordu Jake. “Ben sudan korkarım,” dedim. “Nasıl yani?” diye sordu Liam. “Öyle işte. Küçükken annemlerle beraber bir havuz partisine gitmiştik. Çocuklar annem içeri gidince beni havuza attılar. Yüzme bilmiyordum. Ben çırpınırken de karşıma geçip güldüler. Ciğerlerime o kadar çok su dolmuştu ki kendimden geçmişim. Gözlerimi hastanede açtım. Ondan sonra da bir daha havuza girmedim. Ve girmeye de niyetim yok.” “Üzüldüm,” dedi Jake. Omuz silktim. “Üzülme. Ben umursamıyorum.” “Ben de yüzemem,” dedi Liam. Şaşkınlıkla ona baktım. “Neden sen de mi korkuyorsun?” diye sordu Adam alaycı bir şekilde. Başını iki yana salladı. “Aslında yüzmeyi istiyordum. Ama babam bunun gereksiz bir şey olduğunu söyleyip izin vermedi.” “O zaman sen de izlersin. Her neyse. Buralarda yürüyüş alanları var. Bazı yerlerde iki üç gece kalabiliriz. Özel turlarda var! Her hafta bir yere gitsek olur.” “Neden böyle bir şey planladın?” diye sordu Liam. “Siz ikiniz o kadar önemli olmasanız da bütün bir yaz sizden ayrı kalamam ve sizin böyle bir şey akıl edemeyeceğinizi bildiğimden ben akıl ettim.” Sevinçle ellerimi çırptım. “Bence çok iyi akıl etmişsin! Ben gezilere bayılırım!” “Şu an bir puan öndeyim,” dedi Adam. Çocuklar ona ters bir bakış attı. Sırayla nereye gideceğimize karar verdik. Önce piknik yapacaktık. Nerede piknik yapabileceğimizi tartışırken üzerimize iki gölge düştü. “Biz de gelebilir miyiz? Pikniğe!” Bunlar arada masamıza gelen kızlardı. İkisi de ponpon kızdı. Ve biri Liam’a diğeri de Adam’a sırnaşıyordu. Hemen çocukların yanlarına oturdular. Ve anlaşmış gibi aynı anda kollarına sarıldılar. Sinirlendiğimi hissetim. “Ee…” Adam çaresizce bize baktı. “İyi gelsinler,” dedim dişlerimin arasından. “O zaman okul kapandıktan sonraki hafta kararlaştırdığımız günde gidiyoruz.” “Yaşasın!” diye bağırdı kızlar ve yine aynı anda Adam’la Liam’a sarıldılar. Şok içinde onlara bakıyordum. Kaşlarımı çattım. Başımı eğip haritaya baktım. “Sanırım zil çaldı. Hadi gidelim,” dedi Liam. Ona bakınca kızın kollarından çıktığını gördüm. “Bu geziyi duyunca Elenor’da gelmek isteyecektir,” dedi Anna. Sınıflara gidiyorduk. “Ah çok iyi olur. Ben bir top alayım. Voleybol oynarız.” “Yine üzerime düşmezsin, değil mi?” diye sordu Liam. “Ayağım altında gezinmezsen sorun olmaz,” dedim. “Kendini beğenmiş,” diye mırıldandı. Yan gözle ona baktım. Ama gülümsememi engelleyemiyordum. Hafta sonu annemin yanına gittim. Ona çocukların onu ziyaret etmek istediklerinden bahsettim. Adam’ın yaptığı planları anlattım. Annem geleceklerini duyunca çok sevindi. “Hey Katherine. Sana bir iş vermemi ister misin?” diye sordu hocam. “Tabi ne olursa yaparım,” dedim. “Güzel,” dedi. Eve döndüğümde olanları Anna’ya anlattım. Ertesi hafta Çarşamba günü okuldaydık. Artık dersler yoktu. Bizde bir sınıfta oturuyor ya da bahçede oturuyorduk. Kızlar artık peşimizden ayrılmıyordu. Liam’ın babasının bir minibüsü vardı. Onunla gidecektik. Hepimiz bir şeyler getirecektik. Anna’yla ben yemekleri hazırlayacaktık. Jake etleri alacaktı. Liam mangalı getirecekti. Diğer ıvır zıvırları da kendi aramızda paylaşmıştık. Hafta içi gidecektik. Hava gideceğimiz yerde güzel olursa Çarşamba günü eğer kötü olursa ertesi gün gidecektik. Okul Cuma günü bitiyordu. “Ee hafta sonu ne yapıyorsunuz? Öğlen yemeğine gidelim mi?” Kızlar hemen atıldı. “Olur!” dediler. Bu olaylardan müdüre bahsetmem gerekiyordu. Çantamı omzuma alıp ayağa kalktım. “Üzgünüm cumartesi günü bir randevum var,” dedim. “NE?!” diye bağırdı üçü aynı anda. Kulaklarımı kapattım. “Şimdi senin evine mi geliyor?” diye sordu Anna. “Sen biliyor muydun?” diye sordu Adam. “Evet, geçen geldiğimde onların evinde ailesiyle görüştüm. Bu hafta cumartesi benim evime geliyor. Saat iki de.” “Ben de gelebilir miyim?” “Tabi. Elenor’u da getir ne zamandır görmüyordum.” “Hey! Hey mola! Biri bize neler olduğunu açıklasın. Bizde geleceğiz,” dedi Adam. Ona baktım. “Neden?” “Ben de o çocuğu görmek istiyorum.” “Ne gerek var,” dedim ve itirazlarını arkamda bırakıp müdürün odasına gittim. İçeri girdiğimde biriyle konuşuyordu. Konuşması bittiğinde ona olanları anlattım. “Tamam, tamam ne istersen yap. O hata şehir dışında bir işim var. Ama Salı günü üç yere birden gitmen gerekiyor. Ben burada olmayacağım. Adamlarım seni götürecek. Yalnız en son gittiğin yerde biraz uzun süre yağmur yağdırman gerekiyor. Bu iş işini de hiç onaylamıyorum.” “Hah yağmur sorun değil. Sadece biraz yorgun olurum ama sorun değil. İş, işine gelince, o iş değil bir yardım. İnsanlar birbirlerine yardım ederler.” Odadan çıktım. Aşağı indiğimde çocukların sabırsızca beni beklediklerini gördüm. “Anna bize hiçbir şey söylemiyor! Ne zaman tanıştın bu çocukla?” diye sordu Adam. “Nasıl tanıştınız? Niye bizim haberimiz olmadı?” diye ekledi Jake. Liam’ın hiç sesi çıkmıyordu. Kaşlarını çatmış başını yana çevirmişti. Gülümsedim. “Aslında geçen hafta annemin yanına gittiğimiz zaman hocam bu işi ayarladı,” dedim. “Hocan mı?” “Evet, beni eğiten kişi! Buradaki bir tanıklarının çocuğuymuş. Pazartesi günü okul çıkışı evlerine gidip tanıştık. Bu hafta sonu da yemeğe gelecekler. Çok sevimli bir çocuk,” dedim. Liam o anda bana baktı. “İkinci buluşmanız olacak. Heyecanlı mısın?” diye sordu Anna. Koluma girdi. Beraber yürümeye başladık. Bir yandan da konuşuyorduk.

Tender RainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin