1. Bölüm: Geri Dönüş

163 3 0
                                    

Şu an uçaktayım. Doğduğum şehre geri dönüyorum. Annemle beraber Forks kasabasında kalıyorduk. Orayı seviyordum. Orada sürekli yağmur yağardı. Ama gittiğim yerde yılda sadece birkaç kez yağmur yağıyor. Aslında bunun biraz çevresel etkisi de var. Ağaçların azalması ve birçok değişik makine… Zaten bunun için oraya gidiyorum. Aslında isteyerek gitmiyorum. Gitmek için zorlandım. Başka çarem olmadığı için gidiyorum. Sekiz yıl önce olanlar hala gözümün önündeydi. Babam küçük kız kardeşimi alıp bizi uzaklaştırmıştı. Küçüklüğümden beri sürekli annemi döverdi. Ona eziyet ederdi. Annemin bünyesi bu yüzden oldukça zayıf düştü. O adama baba demek bile istemiyorum. Kardeşimi aldı çünkü onun güçleri yoktu. Onu alıp bizi gönderdi. Anneme bakmak için çok çalıştım. Ama ameliyat olması gerekiyor. Ve ilaçların parası çok pahalı olduğundan hepsini karşılayamıyordum. Bu yüzden doğru düzgün iyileşmiyor. Her gün içimdeki öfkeyi büyüttüm. Ondan intikam alacağım bir gün gelmesi için dua ettim. Kardeşimi elinden almak istiyordum. Onu bizden aldığı zaman daha dört yaşındaydı. Muhtemelen bizi hatırlamıyordu. Ama bendeki bir resmi sayesinde onu tanıyabileceğimi düşünüyordum. Yolculuk boyunca bunları düşünürken kurak şehre vardım. Hava oldukça kuruydu. Ağzım hemen kurumuştu. Babam beni yanına çağırmıştı. Bana ihtiyacı vardı. İntikam almak için elimde bir şans vardı. Tek yapmam gereken vaktini beklemekti. Uçaktan inip etrafıma bakındım. Siyah takım elbiseli bir adam yanıma geldi. “Bayan Sully,” dedi. Kaşlarımı çattım. “Hayır, Tender,” dedim. “Anladım. Bu taraftan.” Peşinden gittim. Arabaya bindiğimde içeride oturuyordu. “Vay canına çok şaşırdım. Beni almaya mı geldin?” diye sordum alaycı bir duygusallıkla. Gülümsedi ama gözleri buz gibiydi. “Sadece son kez tekrar yapmak için geldim.” Elimi uzattım. “Önce annemi arayıp emin olmam gerek.” “Cep telefonun yok mu?” Sorusuna cevap vermedim. Telefonunu çıkarıp numarayı tuşladı. “Her şey yolunda mı? Güzel. Kadını telefona ver.” Telefonu bana uzattı. “Alo?” “Alo anne.” “Mary! Vardın mı? Yolculuğun nasıl geçti? İyi misin? Keşke bunu hiç yapmasaydın.” Sürekli bunu yapmamam gerektiğini söylüyordu. Gülümsedim. “Ben iyiyim. Merak etme. Asıl sen nasılsın?” “Gelen kadın oldukça iyi! İyi anlaşacağız gibi görünüyor. Benim hiçbir iş yapmama izin vermiyor. Oldukça tatlı bir kadın…” “Peki ilaçların?” “Senin aldıklarından başka yok. Merak etme onlarla biraz daha idare ederim.” Yanımda oturan adama baktım. “Önce istediklerimi yapacaksın. Bende ilaçları göndereceğim. Her şey sırayla…” “Kendine dikkat et. Ben daha sonra seni yine ararım.” “Sende kendine dikkat et tatlım.” “Bu ders programın, bu evin anahtarları… Evin okuluna yakın. Bu yüzden yürüyerek oraya gidebilirsin. Eminim araba kullanmayı bilmiyorsundur,” dedi eğlenir bir şekilde. “En azından arabayı başkasına kullandırtacak kadar kendini yüksek gören biri değilim,” dedim. Bana öfkeyle baktı. “Görünüşe göre annen seni pekiyi eğitememiş. Terbiyeni iyi alamamışsın.” “Aslında haklı olabilirsin. Annemin beni eğitmek için pek gücü olmadı. Kendi, kendimi eğittim. Annem çoğunlukla hastaydı. Ama terbiyemi çok iyi aldım. Sadece hak edene hak ettiği gibi davranıyorum. Olayın terbiyeyle bir alakası yok.” Bir süre kaşları çatık bana baktı sonra bundan zevk alıyormuş gibi gülümsedi. “Benden nefret ediyorsun değil mi?” Eğlenir gibi bir hali vardı. Bu sefer ben ona öfkeyle baktım. Bakışlarını karşıya çevirdi. “Ama bir şey yapamayacak kadar zayıfsın. Boyun eğmeye mahkûmsun.” Bu söylediklerini bir gün ona yutturacaktım. Ama haklıydı. Parasına ihtiyacım vardı. “Senin evinde kalmayacağım, değil mi?” diye sordum çok korkmuş gibi yaparak. “Tabi ki hayır! Kimsenin senin benim kızım olduğunu bilmesini istemiyorum. Kimseye bundan bahsetmeyeceksin.” “İyi ama birçok kişi beni tanıyor. O ne olacak?” “Hah o insanların çoğu artık burada değil. Aslında burada olan birçok kişi gitti. Bu yüzden buradasın.” “Hiç ağaçları çoğaltmayı düşündün mü? Çevreye uygun makineler inşa etmeyi?” “Yeter! Onların zaten çok fazla etkisi olmadı. Burası sıcak bir şehir... Birçok yere özel sulama sistemleri yaptırdım. Ama insanlar sürekli sıcak olmasından hoşlanmadıkları için taşındılar. Sıcağı seven ve gidecek yerleri olmayanlar burada kaldı. Su kaynakları da tükenmeye başladı. Neden tükendiklerini anlayamıyorum. Senin yeteneğin…” Yetenek derken yüzünü buruşturdu. Yetenek yerine lanetin dermiş gibiydi. “Buraya birçok insan çekecektir.” “Sulama sistemlerindeki suları yeraltından mı alıyordun?” diye sordum. Başıyla onayladı. “Yer altı sularını besleyen şeyler yağmur ve dağlardan gelen erimiş kar sularıdır,” dedim. Homurdandı. “Kendini kimseye göstermeyeceksin.” “Zaten bu yüzden benimde bir ormana ihtiyacım var. ” “Biliyorum. İhtiyacın olan küçük ormanını yaptırdım. Önce birkaç hafta okula alışman için sana zaman vereceğim. Zamanı gelince sana haber vereceğim. Ve şanslısın ki okulun müdürü benim.” Gülümsedi. “Mia nasıl?” diye sordum pat diye. Gözleri kocaman açıldı. Hemen kendini toparladı. “Ondan uzak duracaksın. Seni tanımıyor ve annesinden nefret ediyor.” “Ona ne yalan söyledin?” “Seni ilgilendirmez. Ben sadece durumu eşitledim. Yeteneği olan sendin ve annenle kaldın. Beraber yeteneklerinizi kullanın diye sizi baş başa bıraktım. Diğer kızım ise benimle geldi. Onun yetenekleri yok benimde yok. Sen benden nefret ediyorsun o da annesinden. Eşitiz.” “Benim senden nefret etmemim nedeni senin yaptıkların!” “Ama annene bakıyorum. Ona ilaç ve bakım sağlıyorum.” “Şantajla!” Parmağını salladı. “Karşılıklı anlaşma.” Beni deli ediyordu. Meyve ağaçlarının olduğu ufak bir tarlanın önünden geçtik. “Yeşilliklerden nefret ediyorum. Meyve ve sebzelerde makinelerle üretilse ne kadar iyi olurdu.” Tam bir mankafaydı. Yakında şehrini ben bile kurtaramayacaktım. “Gücünü kullanmayı biliyorsun değil mi?” “Elbette ama çok uzun süre kullanamam.” “Orası önemli değil. Evi temizlemek için her gün bir kadın gelecek. Ne istersen bir kâğıda yazıp buzdolabına as. Sen okuldayken hepsi alınacaktır. Bu banka hesabının şifresi, her ay buraya para yatıracağım. Özel ihtiyaçlarını alabilirsin. Ve bu parayı annene göndermene gerek yok. Onun paraya ihtiyacı olmayacak. Bu parayla kendi ihtiyaçlarını karşıla.” “Neden bu kadar düşünceli davranıyorsun?” “Senin için değil, kendim için. Seninle birlikte şehrin havası biraz daha düzelecektir. Ve insanlar tekrar gelmeye başlar. Böylece düşen ekonomi yeniden canlanır. Böylece ben yine kazanırım. İşte geldik. Okulun bu yolun aşağısında. Yarın okula başlayabilirsin işlemlerini tamamladım.” Durduk.  “Dikkat çekme. Şarkı söyleme ve kimsenin söyletmesine izin verme.” Arabadan çıktım. Camı açtı. “Anladın mı?” Eğilip gülümsedim. “Şarkı söylemeden durabileceğimi sanmıyorum. Bu benim bir parçam. Eğer yeteneğimi istiyorsan buna alışman gerek. Farkında olmadan mırıldana bilirim.” “O zaman dikkatli ol. Ve acil bir durum olmadıkça okulda yanıma gelme.” “Sanki çok gelirmişim gibi.” Ona sırtımı dönüp yeni evime baktım. Şoför çantalarımı yanıma koyup çalışır durumdaki arabaya binip uzaklaştılar. Çantalarımı alıp bana verdiği anahtarla eve girdim. Ev iki katlıydı ama içi o kadar büyük değildi. Tek kişi için büyüktü. Ama iki-üç kişi için idealdi. Eşyalarımı yukarı çıkarıp hiç açmadan öylece bıraktım. Madem temizlikçi gelecekti. Eşyalarımı dizebilirdi. Mutfağa gidip dolapları karıştırdım. Ne ararsam vardı. Bunların hepsini beni düşündüğü için değil paranın her şeyi alabileceğini ispatlamak için almıştı. Ne kadar çok parası olduğunu gözüme sokuyordu o kadar. En az beş çeşit mısır gevreği vardı. Birini alıp sütle birlikte kâseye koydum. Onun parasını kullanmak ne kadar hoşuma gitmese de şu an mecburdum. Elimde kâseyle evde dolaştım. Sonra kendime bir kâse daha koyup yedim. Sonra gidip yattım. Yarın ki ilkokul günüm nasıl olacak çok merak ediyordum. Acaba buradaki insanlar nasıldı? Sabah alarmın sesiyle uyandım. Siyah sporcu atleti giydim. Üzerine beyaz mavi çizgili penyemi giydim. Altıma açık renkli bir kot giydim. Saçlarımı aşağıdan topladım. Güneş çok parlaktı. Başıma bir şapka aldım. Saçlarımı tek omzuma attım. Şapka insanlarla göz temasımı engelleyecekti. Gözlerime kalem çekip dudaklarıma parlatıcı sürdüm. Bir mısır gevreği alıp yedim. Çantamı alıp evden çıktım. Kapıyı kilitlemedim. Nasıl olsa hizmetçi gelecekti. Bankadan para çekmem gerekiyordu. Okul için birkaç malzemeye ihtiyacım vardı. Kitaplarımı da almam gerekiyordu. Okulun müdürüydü her şeyi almıştı ama kitaplarımı almıyordu. Anneme para göndermemi istemiyordu. Evi boşlayabilirdim ama okulu boş veremezdim. Bunu biliyordu. İç geçirdim. Yarım saat sonra okula varmıştım. Verdiği ders programına baktım. İlerlerken izlendiğimi hissettim. Yukarıdaydı. Başımı kaldırıp bakınca beni pencerede izlediğini gördüm. Ben ona bakınca gülümsedi ve camdan çekildi. Gelip gelmediğimi kontrol etmek için beni bekliyor olmalıydı. Keşke daha geç gelseydim. Onu deli ederdim. Sorun çıkartıp müdürün odasına gönderilirsem ne yapar diye merak ettim. Ama sorun çıkartamazdım. Üniversite başvurusu yaparken kötü görünebilirdi. İkinci kez iç geçirdim ve ilk dersimin olduğu sınıfı aramadan önce dolabımı buldum. Daha sonra derslere girdim. Bütün gün etrafı gözlemeyi ihmal etmedim. Okulda tıpkı filmlerdeki gibi bir ayrım vardı. Popülerler ve popüler olmayanlar. Sporcular, ponpon kızlar, inekler ve görünmezler. Birde film inekleriyle teknoloji manyakları! Bu grupların hiçbiri birbiriyle konuşmuyordu. Özellikle popüler gruplar diğerlerini kendilerinden aşağı görüyorlardı. Popüler grupların bile aralarında bile en popüler ayrımı vardı. Gerçekten inanılmazdı. Gerçi onun okulundan da bu beklenirdi. Aslında daha farklı olsa şaşırırdım. Şimdilik bu gruplara bulaşmayacaktım. Ama bu tarz kendilerini başkalarından üstün gören insanlara sinir olurdum. Özellikle birinin benim kanımdan olduğunu düşünürsek. Bu yüzden onlara hiç bakmadım. Yüzlerine dikkat etmedim. Sadece etrafımı gözlemledim. Onları incelemek için daha sonra çok zamanım olacaktı.

Tender RainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin