Koştura koştura otobüs durağına geldim. Güneş, neredeyse içimde yaşamaya karar vermiş olacak ki, o derece terliyordum. Nefes nefese oturacak yer var mı diye bakarken, istediğini alamayan gözlerim, içime oturan sıkıntıyla otobüsü gözlemek için diğer tarafa dönecekti ki bir karaltıya rastlamıştım.
Durağın diğer köşesine sinmişti. Elinden gelse yere çökecek kadar bitkin görünüyordu. Kolları oldukça uzun gelen kapüşonlusundan zar zor çıkan parmakları, yüzündeki yaşları temizlemeye çalıştığından kimin nesi olduğunu bir türlü göremedim. Yola dönmem gerekiyordu, otobüs geliyor mu gelmiyor mu diye bakınmam gerekiyordu ancak, şu iki saniye içerisinde ne olduysa artık, gözlerimi siyahlar içindekinden alamaz olmuştum.
Kulaklığımı çıkarıp beynimde öten şarkıya son verdim, düşündüğüm gibi ağlayıp ağlamadığını anlamak için. Bir iki adım durağın içine kaydım ardından. Koltuklardan birine oturmuş teyze, yolu göremediği için bana saydırmaya başlamıştı. O an, şu dünyada, kulaklıklarımı çıkardığım için pişman olmadığım tek bir an bile yaşamadığımı ve asla da yaşamayacağımı bir kez daha anlamış oldum. Teyze şükretsin ki, şu dünyada ilgimi çeken bir şey bulmuştum.
Bir iki adım daha ilerledim durakta. Karaltı, başını eğebildiğince önüne eğmiş, ardı ardına burnunu çekiyor, ardı ardına yüzünü siliyordu. Haline üzülmüştüm, nedense çokça üzülmüştüm, ancak içimdeki Meraklı Melahat yüzünü görmek için can atıyordu; gidip kollarından tutsam, yüzünden çeksem, çenesinden de tutup başını kendime çevirsem yeriydi, onu susturmak için. Neyse ki bunu yapabilecek özgüvenden gram yoktu bende, nereden alabileceğimi ise bilmiyordum.
Biri arkamdan ittirdi. Öne doğru düşeyazdım. Sinirle kimin yaptığına bakmak için hareketlenmiştim ki bir çift yaşlı ayak, durağa gelmiş otobüse doğru koşturmaya başlamıştı. Dilim yanağıma öfkeyle baskı uygularken bir sürü sabır çektim içimden. Köşedeki karartı, az önceki olaylara takılıp iki saat küfredemeyeceğim kadar ilgi alanımdaydı.
Ve döndüğümde onları gördüm. Kırmızı dudaklar...
Yalnızca dudakları görünüyordu. Yalnızca o kırmızı, kıpkırmızı dudakları... Ruju dağılmış kırmızı dudakları...
Dilim dudaklarımın arasına yerleşti. Gözlerim iki topçuk halinde, yıllar sonra çözülmek üzere donakaldılar. Nefesimi tuttum. Az önce biri omzuma çarptı ve tekrar düşeyazdım ama geri toparlanamadım. Öylece, iki büklüm, durağın köşesindeki karaltıda beliren o iki kırmızı dudağa bakakaldım. Öylece, görebildiğim yalnızca o iki kırmızıymış gibi, ama aslında orada değilmişim gibi. Kayboldum, bir şeyleri kaybettim. Kaybettiğim her neyse aramakla uğraşmadım; olduğum yere tekrar dönebilmek için ne yapmam gerektiğini düşünemedim. Öylece, karaltıda beliren o iki kırmızı dudağa ve tenine yayılmış ruj tabakasına bakakaldım. Ve hiçbir şeyin asla eskisi gibi olamayacağını düşündüm. Ömrümün sonuna kadar, otobüs durağı denilen şu yerde, iki büklüm öne eğilmiş vaziyette sonumu bekleyecektim. Ömrümün sonuna kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Lips || KaiSoo
FanfictionYalnızca dudakları görünüyordu. Yalnızca o kırmızı, kıpkırmızı dudakları... Ruju dağılmış kırmızı dudakları...