Sabahın ilk ışıklarını kapının önünde hazır ol da bekler gibi beklediklerini düşündüren polisler, Doğan Mahallesi'nin ana binalarına baskın yaptılar.
Serçe, yattığı yerdeki kirli yatağın üzerinde uyurken güzelim uykusunu bölen etrafındaki bağrışmalar olmuştu. Kadınların ürkmüş haykırışına eşlik eden çocukların çığlıkları, erkeklerin de havaya savurduğu küfürleriyle itişmeli kakışmalı halleri aynı anda çalan korkunç alarm sesleri gibiydi.
Ne olduğunu anlayamadan açtığı kızıl kahve gözleri, tepesinde dikilen iki polis memurunun hoşnutsuz ifadeleriye karşılaşınca şaşkınlıkla bütünleşmişti Serçe'nin ifadesi. Onun şaşkınlığını ve uyku sersemliğini umursayacak vakti olmayan polis memurları, sabah mahmurluğuna rağmen oldukça güzel görünen genç kızı yattığı yer yatağının üzerinden püskül gibi kaldırıp kollarına kelepçeyi aniden geçirmişlerdi.
"Ne oluyor lan?!" dese de boşunaydı. Baskın yemişlerdi, başlarında Ejderlerden de kimse yoktu. Ne olmuştu da böyle doluşmuşlardı ve herkesi bir bir götürüyorlardı anlamadı Serçe.
Kollarından sıkı sıkı tutan iri ellerin arasında can çekişen kollarını umursamıyordu çünkü zaten acıya alışıktı. Derin bir nefes verdi, sakin olma gayretiyle kendini tutan iki polisin yüzlerinde gezindirdi bakışlarını.
O kadar hızlı hareket ediyorlardı ki merdivenlerden aşağıya indirilirken ayaklarını yerden kesmekte bulmuştu çareyi Serçe. Zaten oldukça hafifti ve polise karşı güç kullanacak hali de olmayınca kendisini her şeyin akışına bırakmayı seçmişti. Hem onca katı böyle inmek ilginç bir şekilde bu karışıklığa rağmen hoşuna gidiyordu.
Dışarıda karşılaştığı, tıpkı kendisi gibi tutulmuş ablasının ağlak gözlerine şaşkınlıkla bakarken afyonunun patlamasını bekliyordu.
"Niye kelepçeledin beni?" dedi merakla yanındaki genç delikanlı polise. "Sen yeni misin yakışıklı?" derken yüzü gülümsemeyle dolduğunda genç delikanlı da onunla birlikte gülümsedi.
"Nerdeler?" dedi Serçe, yanındaki polisin hızına eşlik ederken köşede herkesten ayrılmış ve herkesin gidişini seyreden Yusuf'a.
Yusuf, mahzun bir ifadeyle omzunu silkti. Tam o esnada Serçe, kendisini kafasından sertçe bastırıp polis arabasına bindiren genç polise dik dik baktı.
----
"Ejder nerede?!"
Masanın üzerinde eli gürültüyle inen komiserin yüz hatlarını dalgınlıkla seyrediyordu Serçe. Yaklaşık ellilerine merdiven dayamış, hafif tombul adamın gerginlikten kırmızıya çalan yüz rengi, her ses dozajını artırdığında mora çalıyordu. Böyle sinirlenmeye devam ederse oturduğu yerde baygınlık geçirebilirdi. Serçe, onun her zaman sorduğu sorulara her zamanki cevapları verecekti ve bunu ikisi de çok iyi bildikleri halde kendisini bu kadar yıpratıyor olmasına hayret ediyordu.
"Nerede?" dedi Serçe.
"Sen devletin memuruyla alay mı ediyorsun?"
"Yok komiserim... Ama ben ne bileyim nerede?!" dedi Serçe, hayretle komiserin kızgın, geniş çehresinde gezindirdi gözlerini. Belli ki sabah sabah önüne gelen Doğan mahallesi işinden sıkılmış, bunalmıştı. Oyalanmaktan ziyade direkt çözüme gitmek istiyordu ama çözüm hiçbirinde değildi ne yazık ki.
"Sevgilisi değil misin sen?" dedi, şişkin göbeğini ortaya çıkarırcasına ardına yaslanıp dikkatle Serçe'nin gözlerine bakındı.
"Ne sevgilisi ya..." dedi Serçe, gözlerini devirdi. "Oldu olacak hepimiz onun sevgilisi olalım. Saçmalamayın, beni nasıl ona yakıştırırsınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERÇE
Teen Fiction(+18) Şehrin kıyılarına itilmiş, izbe bir mahallede inşaatı bitmemiş hanedanlıklarında yaşayan çete üyeleri, mahallelerine kimselerin girmesine izin vermezler. Çetin geçen yaşam şartları şehrin merkezine indiklerinde basit soygunluklarla geçirirler...