Herkese merhaba. Keyifli okumalar... :)
***
Sevmek iyi ederdi insanı. Bir kuşu, bir ağacı, havayı, suyu ve en çok da bir insanı. Onların dünyasında duygulara yer yoktu. Sevmek, ölmekle eş değerdi. Çünkü seven, yumuşar, pembeye bulanırdı. Ama bu mahalleler baştan aşağı gri iken, pembeye yer açmaz, pembeyi hemen karatırdı. Kendisinden başka hiçbir renge izin vermeyen katı kurallarla yaşam mücadelesinin peşinde deliler gibi koşturmaktan başka görevleri yoktu onların. Sevmek de ne demekti?
Onların zalim ve bencil hayatlarında dostluk kolay kurulmuyordu. Her yanından hançerlemeye hazırlandığı zayıf arkadaşının güzel gözlerini aklından çıkarmadan karanlıktan sabaha kadar yürüdü Serçe. Onun hayatında duygusallığa yer olmamalıydı, çok iyi biliyordu. İstemeden duygusallığa kaptırdığı dostuna hassasiyetle sarıldığından kendisi de bir haberdi. Kimseye haddinden fazla bağlanmaması gerektiğini bu kadar iyi bilirken, şaşkın bir kıza ne kadar çok bağlandığını düşünüp gülümsüyordu. O olmasa da hayatına devam edebilirdi ama o varken ve bazen onunla gülerken hayat daha güzeldi sanki. Şimdi onu sonsuza dek kaybedeceğini bildiği planına korkuyla koşuyordu. Aslında bir yandan da seviniyordu Serçe. Olmadık zamanlarda karşısına çıkıp başına aldığı belalarla kendisini çoğu şeyden alı koyuyordu. Ama günün sonunda onunla doyasıya kahkaha atıyor olmak bir başka güzeldi. Aklındaki ikilemlerini bir türlü sonlandıramıyordu. İçine biriken bu kasvet, kendisini zehirliyordu. Yapacak başka bir şey yoktu.
Serçe aydınlanan gökyüzüne çevirdi gözlerini. Gönderildiği bu dünyada birini sevmeye, güvenmeye hakkı yoktu. Neyi severse sevsin, sevdiği her ne ise onun bir gün elinden alınacağına o kadar emindi ki... Yumuşak bir karna izin vermiyordu bu gri yaşam. Ve güvenen, seven herkesin bir gün vurulacağını iyi biliyordu. Vurulmadan vurması gerekiyordu. Birinin diğerinden önce bencil olması gerekiyordu.
Serçe, evlerinin kapısına geldi. Derin bir iç çekip kapıyı tedirginlikle çaldı. Kapı usulca aralandığında ardından kendisine somurtarak bakan annesinin gözerine bakınması fazla uzun sürmeden kapının ardından çekilip giden annesinin ardından gözlerini devirdi. İçeriye girip ayakkabılarını çıkardı Serçe. Evdeki hareketlilik hala devam ediyor, amcaları ve dedesinin seslerini duyuyordu. Mutfakta oturan kuzenlerine göz ucuyla baktı, salondan içeri girdi.
Başköşede, elindeki kehribar tespihi çeke çeke yere bakan dedesinin göbeğini zorlayan beyaz gömleeğinin düğmelerinin her nefes alıp verişinde kopacak gibi olmasını izledi. Ortamdaki varlığının yine sisli olduğunu düşünmeye başlıyordu ki dedesinin dik dik gözlerine dönen bakışlarıyla göründüğünün farkına vardı.
Dedesinin ağır ağır sağ eli ile çektiği tespih tanelerini durdurmasının ardından salondaki derin sessizliği dinledi. Dedesi bonculardan uzaklaştırdığı sağ elini, ilerisine doğru uzattı. İki büyük amcası, yengeleri, hele ki babaannesinin o korkunç gözlerini üzerinde hissetmenin gerginliği bıçak gibi batıyordu kendisine. Bunca zaman saydamken bir andan kabak çiçeği gibi açılıverdiğini düşünmek rahatsız etmişti onu. Babaannesinin göz bebeklerinde kendi görüntüsünün yansıdığına hayret ederek hala kendisine değil de arkasındaki bir şeye baktığını düşünecek kadar varlığının yokluğuna alışmışlığın verdiği o garip hisle yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERÇE
Novela Juvenil(+18) Şehrin kıyılarına itilmiş, izbe bir mahallede inşaatı bitmemiş hanedanlıklarında yaşayan çete üyeleri, mahallelerine kimselerin girmesine izin vermezler. Çetin geçen yaşam şartları şehrin merkezine indiklerinde basit soygunluklarla geçirirler...