3.Bölüm

1.7K 40 5
                                    

Doğan Mahallesi'nin içinde nefes alan her bir ferdin canı, kendi canlarıymışçasına önem taşırdı. İçlerinden hiçbirinin başkaları tarafından tırnaklarına  taş değmesini istemezlerdi. Öyle ki başlarına gelen bu sinsi darbe, düşmanların ensesine karabasan gibi çökmeyi, tozu dumana katmayı gerektiriyordu.

Sokağın ortasında ağır yaralı bir şekilde terk edilen Bekir'in vurulması, mahallenin üzerine karabulut gibi çökmüştü. Aldıkları yıkıcı haber, her bir ferdin kalbine dökülen kara mürekkep git gide büyürken hepsinin aklında tek bir düşünce yatıyordu, o da kıyasıya intikamdı.

Mahallede başlayan yangın soyutken somut hale bürünmeye başlıyordu. Bu haber hepsinin içindeki vahşiliği ortaya çıkarınca sanki bu anı bekliyormuşçasına tetiğe geçmişlerdi. Gözlerini bürüyen hırsla çoktan buldukları her yeri ateşe vermeye başlamışlardı bile. İntikamlarını almadan onları durdurabilecek hiçbir güç yoktu. Dakikalar geçtikçe gelenin geçenin canını yakmaktan gocunmayan şeytanın görünen yüzü halini alıyorlardı.

Doğan mahallesinden yükselen dumanlar, diğer namı değer belalı Kuyu mahallesinin kargaşasıyla birleştiğinde, Polis ekipleri olay yerine intikal etmek istemişlerdi ama kurulan barikatlar ve kıyasıya mücadeleleri baş edilebilecek gibi değildi. Onlar kendi içleriyle ve belaları duyulan yan yana dizilmiş belalı mahallelerin savaşını engellemek yerine birbirlerini yemeleri taraftarıydılar. Yaşadıkları bela çukurunda boğulmalarını dileyen polisler, yüksek yerden gelen emirle geri çekilmişlerdi. Daha sonra birbirlerini yemeleri bitince kendilerini başıboş sanmamaları için göstermelik bir gözaltı yapabilirlerdi. Şimdilik onlara yokmuş muamelesi yapılması isteniyordu.

Kötülerin kötülerle olan savaşı, normal insanların arasına karışmadığı sürece önem teşkil etmiyordu. Belaya güçleri yetmediğinden değil, belki de bazen belanın varlığına ihtiyaç duyduklarındandı bu geri çekiliş. Hem de istemedikleri anda artlarını dönebilecekleri, kolaylıkla görmezden gelebilecekleri insanlardı onlar. Terk edilmişlerdi.

Tüm mahalle alarma geçerken Ejder ortalarda görünmüyordu. Halbuki o kadar korkusuz ve umursamaz davranmıştı ki Serçe onun gerçekten polisten kaçmadığını ve her şeyin yoluna gireceğini düşünmüştü.

Ejder'in yanında aldığı vurulma haberiyle ilk işi onunla beraber hastaneye koşmak olmuştu Serçe'nin. Ama yolda ilerlerken Ejder bir anda yanından sessizce kayıplara karışınca çıktığı üç kişilik yolculuğuna tek başına devam etmek zorunda kalmıştı. Üstelik kendisini yarı yolda bırakırken o kadar sinsice yapmıştı ki bunu, Serçe Ejder'e karşı yeniden derin bir öfke beslemeye başlamıştı. Yine her zaman hiçbir şeye layık görülmediğini düşünmek, öfkesini katlamaktan başka bir işe yaramıyordu. Çünkü kendisini aptal gibi hissediyordu.

Her zaman Ejder'in iki arada bir deredeki halleriyle uğraşmaktan yorulmuştu. Onun ne sevdiği belliydi ne de sevmediği... Ejder her zaman yaptığı gibi canı istediğinde vardı, istemediğinde yoktu.

Anca sarhoş olunca biterdi burnunun Serçe'nin dibinde. Kimse yokken mırıldanırdı aşk cümlelerini... Sonra da aniden kaybolur, ayıkken yüzüne bile bakmazdı...

Serçe ona nasıl kanıyordu bir türlü anlamıyordu. O kendisini sevmeyen, sadece kandıran kötü bir adamdı. Artık ona inanmamalıydı, aralarındaki olmayan şeye devam etmemeliydi. Başını tehditkar bir eda ile salladı Serçe. "Görür o... İlla bir gün gelip dibimde bitecek. O zaman görecek postayı!" dedi, omuzlarını silkip yürümesini sürdürdü.

Serçe, Ejder'in bu garip hallerinin belki de geçmişleri yüzünden olduğunu düşünmeye başlıyordu. Belki aslında kendisine yaklaşmakta niyeti yoktu ve sadece kontrol altında olup olmadıklarını anlamak için yapıyordu bu aşk numaralarını, bilemedi Serçe.

SERÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin