💲
Korktuğum şey, Boris'in bana bir şey yapacak olması değildi. Yapamazdı da. Asıl korktuğum şey, buraya gelip kim olduğumu açık etmesiydi. İşte bu, beni tedirgin etmek için yeterli bir sebepti.
Telefondaki mesaj açık hâlde, bir o mesaja bakıyorum, bir de pencereden aşağıya. Akın da arka bahçede, telefonda biriyle harıl harıl konuşuyor. O evdeyken çıkamam. Yani yalnız çıkamam. Ne demeliyim? Onu nasıl ikna etmeliyim? Beni korumak için ve en esas da benimle daha fazla vakit geçirmek için yanımda gelmek isteyecektir. Düşün. Düşün Nalân!
Düşündüm, bakışlarım saate kaydı, elli beş dakikam kaldığını farkettim. Burdan Boris'in bahsettiği evine gitmem nereden bakılırsa bakılsın minimum kırk dakika alacaktır.
Üzerimdeki yüksek bel, dar kot pantolonu ve siyah v yaka tişörtü çıkarmadan, üzerime alacağım siyah seri ceketimi yatağın kenarına koydum. Telefonumdaki mesajı sildikten sonra onu da yatağa attım ve odadan çıkıp hızlıca aşağıya indim. Bu sırada bahce kapısından salona geçen Akın, elinde telefonuyla yanıma yaklaştı ve elini yanağıma koydu. "Benim gitmem gerek, bana ihtiyaç varmış. Gidersem darılmazsın, öyle değil mi?"
İşime geldiği için, "Hayır," diyip başımı iki yana salladım, zar zor gülümseyerek ekledim, "akşam vakit geçiririz biz de... Yalnız, az önce Leyla da beni aradı. Gel dedi işte, beraber eğleniriz diye. Oraya gidebilir miyim? Kız kıza."
Kısa bir düşündü ve, "Olur, git," dedi, "ama biliyorsun, sen yine de zırhlı araçlardan biriyle ve Mikail ile gidersen çok sevinirim."
"Peki, öyle yaparım. Sen çok mu geç geleceksin?"
"Kaçta geleceğimi bilmiyorum, geç gelecek olursam haber ederim. Beklemezsin, uyursun. Anlaştık mı?" dedi ama yüzünde, ona anlayış göstermemden memnun olmuş gibi bir ifade vardı, ah bir de sebebini bilseydi!
Başımı aşağı yukarı salladım ve birbirimize sarıldık. Başıma ne geleceğini bilmiyordum ben, o sanıyordu ki, sadece kendisi için böyle. Halbuki, benim için de yarınlar garanti değildi. Uyandığım her sabah benim için şükür sebebi idi.
Onu kapıya kadar yolcu ettim. Aracını getirdiler ve binip gitti. Körün istediği bir göz...
İçeriye girip hemen onun odasına girdim ve ortalığı altüst ettim. Elbette, bir sonraki adımda her şeyi olduğu gibi yerine bırakıp, aramayı sonlandırdım. İlk defa odasındaki büyük bir tablo dikkatimi çekti. Bu tablo yağlı boya ile yapılmıştı ve modeli, destelerce paranın üzerinde kıvrılarak uyumuş, benekli bir yılan idi. Bir süre tabloya öylece baktıktan sonra yüzümü yana çevirdim ve geniş kafesinin içinde dolanan Damn'e baktım. O da bana bakıyor, dilini oynatarak tıslıyordu. Yeniden önüme döndüm ve hızla tabloya yaklaşıp, her yerine dokunarak kontrol ettim. Tam da tahmin ettiğim gibi, bu bir gizli geçidin ön kapısı, anahtarı idi.
Tablonun kenarlarını dışarıya doğru çektiğimde değil, içeriye doğru bastırdığımda, kasa açılmış gibi bir ses yükseldi. Sadece aradığım şeyin içeride olmasını umut ediyordum, çünkü aradığım şey para değildi... İçeriye doğru ittiğim tablonun kenarını bastırdım ve içerideki ışıklar anında yandı. Beyaz ve mavi ışıklarla aydınlanan bir oda vardı karşımda. Altı çarpı dört metre genişliğinde. Tavanı yüksek ve içeride, bir de merdiven bulunan bu odanın duvarlarının tamamını, koyu ahşap rengi dolaplar süslüyor. Ve hiçbirinde anahtar yeri yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÂLİM (KİTAP OLDU)
General Fictionİlk kitap Odessa Yayınevi ile kitaplaştırılmıştır. "Sen nasıl bir insansın ya?!" Diye bağırdım. "Böyle biriyim, çünkü sen kibarlıktan anlamıyorsun." Kendimi tutamadım ve yüzüne tükürdüm. Gözlerini kapatıp açtı ve ensemi bırakıp, polisler gelmeden ön...