Evanescence:My Immortal
(Lindsey Stirling cover)Saving Abel:Sailed Away
Wolf Larsen:If I Be Wrong
KÖREBE
2.BÖLÜM: "MIKNATIS"
Her ümit, peşi sıra sürüklediği hayal kırıklığıyla gelirdi insanın kapısına ve her hayal kırıklığı omzuna astığı mutluluk çantasıyla girerdi o kapıdan içeriye.
Ben yıllar boyu ümit etmekten yorularak bütün hayal kırıklıklarını evime misafir olarak kabul etmiş bir mutluluk bekçisiydim. Nerede, ne zaman, nasıl karşıma çıkacağını bilmediğim bir mutluluğu bekliyor, esasında hayal kırıklığına sebep olan ümitlerimin devamlılığını sağlıyordum. Neticede mutluluğu beklemek de başlı başına bir ümit sayılıyordu.
Bir gün o mutluluğu bulacağımı ve bulduğum mutluluğu asla bırakmayacağımı biliyordum. Bunu yürekten hissedebiliyordum ama bu his, beni adım atmaktan alıkoyan en önemli his olarak da canımı sıkıyordu. Ya attığım herhangi bir adım, ileride bulacağım o mutluluktan beni biraz daha uzaklaştırıyorsa, diye düşünüp dururdum. Çünkü biliyordum: Bazı adımlar ileriye atılmazdı.
İnsan ileriye attığını sandığı adımların kendisinde bıraktığı hasara, hayal kırıklığı derdi.
Benim yirmi üç yıllık hayatım boyunca peşimde sürüklediğim çokça hayal kırıklığım vardı.
Çünkü ben attığı adımların onu ileriye götüreceğini sandığı insanlardan yalnızca birisiydim.
Yıllar boyunca bu yükle yaşadım, bu yükü kabullenmek ve onunla yaşamaya alışmak ilk başlarda zor gelse de en sonunda aynanın karşısında gördüğüm görüntünün benim kaderim olduğuna inandım. O andan itibaren esas problem, karşımda gördüğüm kaderi kabullenmek veya değiştirmekten ibaretti. Ben o kaderi değiştirebilecek kadar güçlüydüm çünkü yaşadığımı sandığım zamanlarda çokça öldürülmüş, cinayete kurban gittiğim halde katil ilan edilmiştim. Oysa biliyordum ki, ben aynı anda hem katil hem de kurban değildim, olmamıştım ve olmayacaktım. Önümde yalnızca iki seçenek vardı. Ya kendimi bir başka katilin avuçlarında kurban olmaya terk edecektim ya da bir başkasını kendi ellerimle öldürmeye yemin etmiş bir katile dönüşecektim.
Ben o gün, o aynanın karşısında kendime bir söz verdim.
Bir daha kimsenin beni yaşarken öldürmesine izin vermeyecektim.
Gerekirse ben, bir başkasını yaşarken öldürecektim. Ben o gün, o aynanın karşısında kurban olmaktansa, katil olmayı seçmiştim.
İçinde olduğum kaderi kabullenmeyip değiştirmeye yemin ettiğim günden bu yana, büyümeyi de bir kenara bırakmıştım. Ben esasında halen annesinin saçlarını ördüğü, gece yatmadan önce sıcak sütünü içirdiği küçük kızıydım. Ben esasında halen babasının gölgesine muhtaç olan, onun geceleri başucunda okuduğu masallarla uykuya dalan, bir gerçektense koca bir yalana inanarak gülümseyen güzel prensesiydim.
Sahiden de iyi bir kalbe mi sahiptim? Yoksa benimle aynı kalbi taşıdıkları için mi insanlar arasında iyi biri olarak işaret edilmiştim?
Biliyordum. Dünya üzerinde yaşam süren tek kötü kalpli insan ben değildim.
Her insan aslında kendi kalbinin kötülüğünün farkında olmayan katillerdi ve her biri kendini kurban sanırken, bir başkasını kurban ettiklerinin farkında değildi. Kimse masum değildi, buna rağmen kimse zalim de değildi. Olay yalnızca ayağına diken batanın, bir başkasının ayağını dikenlerle doldurmasından ibaretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖREBE
Teen FictionKaranlık olduğunu sandığı bir hayatın içine derin bir karanlık çöktüren adamı tanıdığı gün, aslında kendi geçmişiyle tanıştığı gündü. O adamı tenine kabul ettiği gün, aslında güçlü bir intikamı tenine kazıdığı gündü. Onu sevmeye başladığı gün, kendi...