Audiomachine:An Unfinished Life
KÖREBE 2 - ZAKKUM
GİRİŞ
Her sebebin bir sonuca ulaştığı, her sonucun bir sebebe bağlandığı yere denilirdi dünya diye; o dünyanın içinde ölümün yaşamın sonucu, yaşamın ise ölümün sebebi olduğu gezinirdi dilden dile. O dünyanın içinde dolaşırdı insanlar avare avare. Kimi bir avuç suya muhtaç, kimi de kocaman bir mirası ardında bırakmış halde giderdi bir başka evrene.
Ben yerimde durmayı, durduğum yerde bir başkasını o evrene göndermeyi seçeli uzun zaman oluyordu.
Önce saniyeler dakikaların, sonra dakikalar saatlerin, ardından saatler günlerin, en sonunda da günler haftaların üzerine büyük bir hızda devrildi. Aylar gelip geçti, ben oturduğum koltukta öylece dışarıyı izlerken yapmam dediğim şeyleri yapacağımdan habersizce bekledim onu.
Gelmedi.
Gelmeyeceğini bildiğimden mi yoksa bir gün döneceğine dair içimde herkesten gizlediğim umut yüzünden mi bu haldeydim, bilmiyordum ama beni onu sevdiğime pişman edeli gerçekten de uzun zaman oluyordu.
Neden gittiğini, nereye gittiğini, ne yaptığını bilmiyordum. Ardınca kocaman bir bilinmezlikle çekip gitmişti. Dönmek eylemi ortadan kalkmış da bir daha asla dönemeyecekmiş gibi hayatıma dokunan kim varsa, onları da alıp gitmişti. Bir sabah uyandığımda yanımda sadece arkadaşımı görmüş, o ve onun çevresindeki herkesin hayatımdan silinip gittiğini fark etmiştim.
Şimdiyse yürüdüğüm kaldırımın üstünde öylece onu düşünmekten başka bir şey yapamıyordum. Gündüzüm de, gecem de onunla geçiyordu. Sanki o olsa, her şey çözülecekti ama onun dışında her şey vardı hayatımda ve ben hiçbir şeyi çözemiyordum.
İnsan, biliyordum ki zorunda olduğu yolda her zaman için sonunu değiştirmeye çalışırdı, oysa ben değiştiremediğim bir sona ulaşmanın eşiğindeyken bile onu seviyordum.
Biliyordum ki onsuzluk, göğüs kafesimin altında kocaman bir boşluk oluşması demekti. O yokken göğsüme yumruklarını indiren bir kalbin varlığından bile haberdar değildim.
Bir adam, bir kadının kalbinin atışları olabiliyor muydu?
O benim kalbimin atışlarıydı. Bunu gözlerimi araladığım hastane odasında yanımda onu göremediğimde anlamıştım.
Evin önüne gelene dek susmadı düşüncelerim. Evin köşesindeki marketi geçerek ara sokağa döndüğümde onu gördüm. Telaşla bana doğru koşan Orbay, nefes nefese önümde durdu ve ellerini dizlerine yaslayarak eğildi.
"Onlar," dedi sadece. "Korkut, Boran, İdil, Miral, Kandemir, Ceren..." diyerek durdu ve nefes nefese dikleşerek tam gözlerimin içine baktı. "Onlar gitmemişler." Kaşlarımı çattım. "Onlar kaçırılmışlar."
Zaman akmayı bıraktı. Saniyeler durdu ve dakikalar saatlerin üzerine yıkılmadı. Onun yerine içimdeki acılar birer birer döküldü gülüşlerimin üstüne.
Ben ki çektiğim acıları kimseye çektirmeyeceğime dair söz verendim.
Şimdiyse çektiğim acıların mislini çektirmeden bu dünyadan silinip gitmeyecektim.
<>
Merhaba :d
Bence yeniden buluşmamız çok iyi oldu. Ben çok heyecanlıyım. Bakalım ikinci kitabı sevecek ve beğenecek misiniz?
Giriş bölümünü nasıl buldunuz?
Böyle ufak tefek sürprizler yapmayı severim :d
Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım. Beni aşağıdaki hesaplardan takip edebilirsiniz:
Instagram: emirhanbikec
Twitter: emirbikecYAKINDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖREBE
Novela JuvenilKaranlık olduğunu sandığı bir hayatın içine derin bir karanlık çöktüren adamı tanıdığı gün, aslında kendi geçmişiyle tanıştığı gündü. O adamı tenine kabul ettiği gün, aslında güçlü bir intikamı tenine kazıdığı gündü. Onu sevmeye başladığı gün, kendi...