Uzuuun upuzuun bir aranın ardından nihayet 'Ay Işığı'nın yeni bölümü ile karşınızdayım! Bu bölüm çok geç geldi biliyorum fakat bu bölümü yazabilmek benim için cidden zordu. Bölümü okuduğunuzda beni anlayacağınızı umuyorum! Bu bölüm benim için en özel bölümlerden biri oldu! :') Umarım sizler de keyifle okursunuz! :')
-Dilerseniz bölümü multimedya'daki şarkı ile birlikte okuyabilirsiniz. En keyiflisinden okumalar diliyorum!
14. Bölüm: 'Ay Işığı'nın Hikâyesi
"Sürekli güneşin batışını görenler için güneşin doğuşu yalnızca bir rivayetten ibaretti."Emir'le birbirimize gülümseyerek ne kadar süredir bakıyorduk, bilmiyordum. Ne o çekiyordu gözlerini ne de ben. Bu zamana kadar doğru düzgün tanışmayı bile başaramamış iki insandık ve şimdi sanki bunun acısını çıkarırcasına birbirimize bakıyorduk. Birbirimize bakıyor, birbirimizle tanışıyorduk. Hem de aynen az önce söylediğimiz gibi; binlerce kez...
Dakikaların bizden habersiz bir şekilde birbirlerini kovaladığı sırada sessizliğimiz doktor beyin odaya girişi ile son bulmuştu. Hemen arkasından Emre ve Ufuk da odaya girdiğinde nedendir bilinmez ama o sırada kendimi sanki bir şeyleri saklamaya çalışırken yakalanmışım gibi hissetmiştim. Bunun bana verdiği hisse dayanarak birden arkamdaki sandalyeye oturup hemen sonrasında kalktığımda ise Emre'nin çatılmış kaşları, Ufuk'un şok olmuş bakışları ve Emir'in gülümsemesini bastırmaya çalışan yüz ifadesi ile karşı karşıya kalmıştım. Olayın rezilliği altında ezildiğim sırada ise doktor bey başını, Emir'in olduğunu varsaydığım dosyadan kaldırmış ve konuşmaya başlamıştı.
"Sonuçlarda herhangi bir problem görünmüyor. Eğer hastamız da kendisini iyi hissediyorsa taburcu işlemlerini başlatabiliriz." diyerek konuştuğunda Emir de nihayet bürünebildiği düz ifadesiyle doktor beye dönmüştü.
"Kendimi iyi hissediyorum." dediğinde Emre ve Ufuk'un derin bir nefes verdiklerini görmüştüm. Oldukça rahatlamış görünüyorlardı. Onlara gülümseyerek baktığım sırada onlar da bakışlarını bana çevirmiş ve kocaman gülümsemişlerdi. Varlıkları bana güç veriyordu.
Her şey yarım saat içerisinde halledilmiş ve hastaneden çıkışımızı yapmıştık. Kapıda kamp yönetiminin bizi hastaneden almak için göndermiş oldukları servis aracına bindiğimizde deyim yerindeyse aracın koltuğuna yığılmıştım. Ufuk servis şoförünün yanına, Emre şoför beyin arkasında kalan koltuğa oturmuştu. Emir ile ben ise aracın en arka koltuğuna doğru ilerlemiş, o sağ köşesine otururken ben de sol köşesine oturmuştum.
Başımı cama doğru çevirip yaklaşık bir aydır yaşadığım olayları gözümün önüne getirdiğimde artık yaşananlara şaşıramadığımı fark etmiştim. Hayatımın belki de en yorgun bir ayını geçirmiştim. Anladığım kadarıyla bunlar sadece bu kadarıyla da son bulmayacaktı. Fakat vücudum artık eskisi kadar korkamıyordu. Değişen, beni güçlendiren bir şeyler vardı ve o şeyler beni vereceğim savaş için hazırlıyordu. Yorgundum. Fakat bir savaşın üstesinden oturarak gelemezdiniz. Kazanmak için hareket etmeliydiniz. Hareket ediyordum. Aslında ediyorduk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY IŞIĞI
Teen FictionGüneş'ken parlamak kolaydır, değil mi? Peki ya siz hiç Ay'ken parlamaya çalıştınız mı? Işığınız yıllar önce elinizden alınmışken ve bu yüzden kapkaranlık kalmışken parlamaya çalıştınız mı? Ya da tamamen boş verip karanlığı seçtiğiniz ve bu yüzdendir...