18

355 40 17
                                    

TAEHYUNGUN AĞZINDAN
Ona doğru attığım her adımda bedeni hafifçe sarsılıyordu. Onun bana olan hislerini bilmediğimi düşünürkenki cesareti gitmişti. Onu daha da inciteceğimden korktuğunu anlamamak imkansızdı. Haklıydı. Yapacaktım. İddiaya girdiğimde gözüm başka birşey görmüyordu. Keşke görseydi de onu böyle görmeseydim ama yapabileceğim birşey yoktu.


Yavaşça onu omuzlarından tutup kendime çevirdim. Gözlerimiz buluştuğunda onunkilerdeki yorgunluğu görmek kalbimi tekletti. Tablo için çok uğraşmış olmalıydı. Beni çizmesi güzeldi. Keşke mutluyken yapsaydı. Gözümün dönmüş halini bir tabloda görmek beni üzmüştü. Kollarından tutup kendime çektiğimde sesini çıkarmadan ona sarılmama izin verdi ama karşılık vermemişti. Burnumu boynuna yaklaştırırken papatya kokusunu içime çektim. Koca bir tarla papatya bile bu kadar yoğun kokamazdı. Ama o kokuyordu. Çok güzel kokuyordu. Gözlerimi kapatıp yalnızca ellerimin altındaki küçük bedeni ve onun kokusunu hissetmeye çalıştım.


Ellerini göğsüme koyup beni itmeseydi uzun süre öyle kalırdım ama itmişti.
"Kim söyledi?" Sesi güçsüz çıkmıştı. Hiçkimse söylememişti. Ben kendim duymuştum. Hoseok ve Jin hyung konuşurken.
"Duydum." Başını salladı. Bilmem umrunda değilmiş gibi davranırken umrunda olduğunu bu kadar belli etmesi beni neredeyse gülümsetecekken kendimi tuttum. Yanlış anlayabilirdi. İddiam için buradaydım ama tek neden iddiam değildi. Onu üzdüğümü biliyordum. Dizlerimin üzerine çöktüm. Şaşkın şaşkın bana bakarken çok sevimli olduğu için bu sefer kendimi tutamayıp gülmüştüm.


Ellerini benimkilerin arasına hapsettim. Miniklerdi.
"Artık hiçbir oyun ve hırs olmayacağına söz versem, benimle çıkar mıydın?" Gözleri önce sinirle parladı ama sakinleşmesi uzun sürmedi. Buruk bir gülümseme sundu.
"Evet...." ayağa kalkıp yüzünü ellerimin arasına aldım.
"O halde söz veriyorum. Artık oyun yok sevgilim." O başıyla beni onaylayıp kollarını boynuma dolarken söylediğim yalanın ağırlığı altında eziliyordum.

Oyun vardı. Yaptığım şey oyunun ta kendisiydi. Çok masum ve çok sıcaktı. Belki de ondan gerçek olmayacaktı. Bu kadar saf birini sevemezdim. Herkes tarafından kandırılmasını izlemek bana acı verirdi. Sonunda ayrıldığımızda dudaklarına nazik bir öpücük kondurup geri çekildim. Kapıdan çıkmadan önce son kez baktım ona. Heyecanlı ya da utanmış görünmüyordu. Yalnızca kırık gibiydi.



Kendimi sokağa atar atmaz Zafer naramı patlatıverdim. Jimin piçi şimdi tablomu almak zorundaydı. Arkamı dönüp eve bakmak istesem de bakmayıp yurda sürdüm. Kazandığım iddiayı kutlamalıydım.


İçeri girer girmez jimini arayacaktım ama gerek kalmamıştı. Diğerleriyle salonda yayılmış televizyon seyrediyordu. Gülerek önlerine geçtim.
"Jimin, git o tabloyu bana al kardeşim." Kaşları havalandığında oldukça keyiflenmiştim.
"Önce git kızı tavla." Alayla söylediği Sözleri götüne sokacaktım. Evde aldığım ses kaydını açıp ona dinlettim. Başka türlü bana inanmayacağını biliyordum. Sinirle bana baktı. Diğerleri de öyle.


"Seni sevdiğini bilmene rağmen onu inciteceksin yani?" Yoongi hyung konuşunca ona döndük.
"İncitmiyorum ki hyung." Ayağa kalktı. Onunla beraber Noe ve Diana da kalkmıştı.
"İncitmiyorsun öyle mi? İki gün sonra ayrılmayacak mısın? Ne olacak ona? Oyun yok derken bile oyun oynadın. Nasıl yüzüne bakacaksın?" Bakmama gerek kalmayacaktı. Biraz gururu varsa ülkesine dönerdi zaten. Omuz silkmekle yetindiğimde Hobie hyung yakama yapıştı.
"Sen bir orospu çocuğuna dönüştün." Yine omuz silktim. Neyse neydi. Ben işime bakardım.


"Jimin tablomu istiyorum." Dedim hyungun ellerinden sıyrılıp odama çıkarken.
"Önce ayrıl da." Diyip önüne döndü. Sanırım o da üzülmüştü. O benden daha kalpsiz olmasına rağmen. Eğer başta beni kışkırtmasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Herşey onun suçuydu. Kendimi yatağıma atarken ondan nasıl kurtulacağımı ve tablomu nereye asacağımı düşünmeye başlamıştım bile. İçim biraz buruktu ama bunu düşünmemeye çalışıyordum. Sonuçta başta bana yüz vermeyen kendisiydi. Bir nevi hak etmişti yani.

RESSAM|Kim TaehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin