Karmaşa

406 16 4
                                    

                Arkadaşlar biliyorum biraz karmaşık bir hal aldı. Ama şu an duygularım da çok karmaşık. Emin olun ki ileride her şey açıklığa kavuşacaktır. Ben de sizin gibi neler olacağını pek bilmiyorum. Yüreğimin yazmak istediği gibi yazıyorum  ve siz okudukça daha çok yazasım geliyor. İyi okumalar :))

        Merve'nin bakışları pek hoş değildi. Delip geçiyor gibiydi bakışları. Biliyordum ki şu an benden nefret ediyordu. Dur bir dakika benden neden nefret etsin ki? Ben yanlış olan bir şey yapmamıştım. Yiğit yanıma gelmişti ve ben onu Merve sanmıştım. Yoksa niye başımı Yiğit'in omzuna yaslardım ki ben ? Hem bu kadar panik yapmama hiç gerek yoktu. Merve o anları görmemişte olabilirdi.         

                "Merhaba" dedi Merve. Yiğit'e olabildiğince yumuşak bir bakış atmıştı. Belli ki derdi benimle olacaktı. 

        "Merhaba" dedi Yiğit oldukça kuru bir gülümseme ile. "Ben de tam sana bakmak için geliyordum Merve, ama sen beni daha önce bulmuşsun. Neyse biz gidelim." dedim elim ayağıma dolaşarak.

        "Yiğit"...Yiğit onu tanıdığımı henüz bilmiyordu. Aslında herkes onu tanırdı ve benim yerimde olan her kız tıpkl Merve gibi Yiğit'in ağzının içine düşerdi.  Ondan uzak durduğumdan dolayı onu tanımadığımı düşünmüş ve adını söyleme ihtiyacı duymuş olmalıydı. "Pelin" dememe fırsat kalmadan "Merve" ismi havada yankılandı. Bir şey deme ihtiyacı duymadım. Ne de olsa Merve Yiğit'i hiç görmemiş olmasına rağmen uzun bir süredir seviyordu.

        Yiğit gözlerimin içine bakıyordu. Ne sanıyordu kendini ? Benden ne istiyordu bu çocuk ? İki günlük sevgilisi olmamı falan mı? Yeterince rezil omamiş mıydım ona? Onun etkileyici bakışlarına inat oldukça sıradan bir "Görüşürüz" deyip Merve'yi de o hiç istememesine rağmen peşimden zorla sürükleyerek evimin yolunu tuttum. Ne diye görüşürüz demiştim ki. Salak Pelin dedim kendime. 

        Merve hiç konuşmuyordu. Böyle yapmazdı. Onun şu an sorması gereken en az yüz sorusu olmalıydı. Tam ağzımı açıp kelimeleri yere serecektim ki susmam gerektiğini fark ettim: Çünkü Merve'ye geçen gün karda kayıp Yiğit'in beni tuttuşundan bahsetmemiştim. Ne biçim bir arkadaştım ben böyle. En yakın arkadaşımın sevdiği çocukla bu kadar yakınlık da neyin nesiydi?

                "Ben okula geri dönüyorum. Bence sen eve dön. Mert olayı konuşuluyordur hala. Canını sıkmasınlar." Biliyordum ki Merve'ye hesap verme zamanım gelecekti. Ama şimdiolmayacaktı bu. Merve şimdi olsun istememişti.

                Başımla onu onayladım. Adımlarımı yolun şekline göre atıyordum. Aslında yolları adımlarımıza göre yapmamız gerekmiyor muydu ? Bu yüzdendi belki de adımlarımızı zor atışımız, ayakta durmaktaki zorlanışımız. 

        Nasıl düşmüştüm ben bu karanlığın içine. Her gün büyüyen ve gittikçe beni yutmakta olan bir karanlıkta ne kadar çığlık atsam da neden kimse beni duymuyordu ? Hayır bu karanlıktan çıkışım yoktu. Beni içine atan yaşanmışlıklara kulak tıkamak da biraz zordu.

        Apartmanın merdivenlerini çıkacak kadar gücü bulana kadar bekladim. Duvarların alt kısımları ayak izleriyle doludu. Gelenlerin ve gidenlerin... "Pelin". İçimde bir yerlerde kalmış olan yaşam sevincini alevlendiren, karanlığımdaki elektrik tellerini birbirine sürtüştüren ; nazik fakat beni düşüncelerden ayıran ,karanlıkta oldukça güçlü çıkan ses. Burak... Şimdi gelenleri oynayacaktı. Az sonra da gidenleri...Tıpkı herkes gibi.

        Ne oluyor sana Pelin.Sırf Mert'ten sonra birine ihtiyaç duyuyorsun diye Burak'a sığınmak zorunda değilsin. Seni karanlıktan çıkartacak kişi Yiğit bile olabilirdi-ki olmasın- ama Burak asla olamazdı. Kendine gel. O senin sürekli tartışıp anlaşamadığın basit bir arkadaşın.Niye bu kadar abarttın ki ?

        Arkamı döndüm ve yüz yüze bakmamıza izin verdim. Konuşmaya devam etti. "Okulda büyük bir yankılanma yaptın. İlişkinizin bitişi de başlangıcı kadar yankılandı."   "Seninle tartışacak kadar zavallı biri değilim henüz." diye karşılım verdim. "Amacım buraya kadar gelip seninle tartışmak değil. Niye sürekli seni kırmaya eğilimli olduğumu düşünüyorsun ki ? Buraya yeni taşındık."  Ahh hayır olamaz. Karşı binayı gösteriyordu. Benim odamın baktığı binaya doğru uzatmıştı elini.

    Konuşmaya devam etti  "Daha doğrusu taşınacağız. Arka mahalledeki futbol takımını alt yapısına seçildim. Annemlar de buraya taşınma kararı aldı.  "  Niye bana bunları anlatıyordu ki ? İlgimi çekmiyordu, çekmemeliydi. "Geçiyordum. Bir bakayım derken seni gördüm. Burada mı oturuyorsun ?"

        "Ah evet ,sanırım komşu olduk Odam bu binaya doğru bakıyor. Doğrusu pek de iyi bir yere benzemiyor. " sesimi  alçaltıp korkutucu bir havaya bürünmeye çalışarak  konuşmaya devam ettim "Orası için pek iyi şeyler duymadım." Aklım sıra onu korkutup komşu olup her gün onu görmekten kurtulacaktım. Bir gülümseme yayıldı yüzünde  "Pelin. Sen hiç büyüyemeyecek misin ?"

          "Ya sen okula dönse ve ne işin var ki burda?    

        "Hafızanda  sorun var gibi. Balık ye biraz dedim ya sana taşınacağız diye . Ben de okuldaki dedikodulardan sıkıldım o arada babamdan haber aldım. Kayıt için arka mahalleye gitmem gerektiğini söyledi. Seve seve kaçtım okuldan. Daha fazla Pelin ve Mert lafı duymak midemi bulandırıyordu. "

        Aklıma kolye geldi. Nar taneleri olan kolye. Sonra da sevgilisi. Acaba Burak onu seviyor muydu? Ya da o Burak'ı ? Futbolcu sayılırdı üstelik. Oldum olası benim de futbolcuklara bir zaafım vardı.

                Birden içimden " Sevgilinle kendine bak " demek geçti. Sustum. Ne kadar muhabbet edersek o kadar aramız açılıyor gibiydi.

         "Görüşürüz" dedim. Arkamı ona döndüğüm ilk andan itibaren tuhaf hissettmiştim. Sani o karanlık önümde uzanıyordu. Ve attığım her adımda daha da içine saplanıyordum. Burak ise hiçbir şey demeden gitmişti. Neden karşı apartmana taşınıyorlardı ki ? Onu her gün daha da çok görüp canımın sıkılacağını düşünmek bile beni yeterince sinir ediyordu. Neden bunu taktığımı bile bilmiyordum üstelik.

        Basamakları çıkarken nasıl bu karanlığa düştüğümü düşündüm. Bu karmaşayı. Geçmişi, acılarımı, psikolog yollarını, Mert'in bana zorla uzattığı o sigaranın ucunu , babamı, annemi, en çok da kardeşimi.. Hiç göremediğim. Çocukluğumun masumca hatalarını. Ne olmuştum da dünyanın rengi bu kadar solmuştu? Nerdeydi hani o gülmekten, eğlenmekten kendini alamayan Pelin ? Gittikçe kötüleşip karanlıklaşan  günlere karşı yapacak tek bir şey kalmıştı. Jeneratörün devreye girmesini beklemek...

         Bu bölümü burada yazmam fikrini ilk ortaya atan arkadaşım Türkü'ye itaf ediyorum. Bir sonraki bölümde buluşmak üzere :)

JeneratörHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin