Bölüm şarkısı Feridun Düzağaç - Cumartesi
Ne hayali dostum
Ben de gerçeklik bile kalmadı...Telefonumun sesi neden bu kadar çok çıkıyordu ? Hafta sonu da mı uyuyamayacaktım? Oflamalarımla yatakta doğruldum ve uyurken yere düşürmüş olduğum telefonumu yerden aldım. Bunun sesini kapatmayı nasıl da unuttum? Gözlerimin bulanıklığı geçsin diye ellerimle ovuşturdum ve telefonun ekranına baktım. Yiğit yazısını görünce sanki yasak bir şey yaparken yakalanmışım gibi hemen telefonu yorganın içine soktum. Ne yapıyordum böyle ? Uyku sersemliği kesinlikle bana iyi gelmiyordu.
Dur bir dakika. Yiğit bu saatte beni neden arıyordu ? Tanışalı daha günler olmamıştı ve ben bu çocuğun tavırlarından oldukça sıkılmıştım. Aramaları reddetmeme rağmen ısrarla yeniden arıyordu. Kesinlikle beni rahat bırakmayacaktı. Kurtulmanın tek yolu aramalarına cevap vermemdi.
"Ne var ? " oldukça hissiz ve bıkmışlık içeren ses tonumla konuşmaya başladım. "Günaydın sultan" dedi gülecen ama sevecen olmadığını düşündüğüm ses tonuyla. "Çabuk söyle Yiğit " ilk defa ağzımdan ona karşı ismi dökülmüştü. Sırıtışının sesini duyabiliyordum. Benim için sonsuza dek ukala kalacaktı. "Hazırlan birazdan seni almaya geleceğim " Yine onunla görünmemi istiyordu demek. Üzgünüm ama beni isteyip de elde ettiği imajını vermesi için ona bir fırsat daha vermeyecektim. Ona karşılık vermeyeceğimi kesin bir şekilde artık anlamalı ve sonsuza dek yakamdan düşmeliydi. " Bana bak. Son kez söylüyorum " "Hep son hep son. Ah be Pelin. Bir şeyin sonu olması için başı olmalı . Şunu o kafana sok. Şimdi değil ama bir gün olacak. Olmaması imkansız. İmkansızlıktan uzak dur da seni yutmasın. " diye sözümü yarıda kesti. Yanımda olsaydı ona şöyle bir okkalı tokat atmıştım. Kahin falan mıydı ? Neydi bu ? Olacak. Olmaması imkansız lafları ? " Asıl imkansız olan senin geleceği biliyor olman küstah şey " diye kısa bir cümle ile ağzının cevabını vermiştim. "Geleceği biliyorum demedim. İstediğimi almam konusundaki ısrarımı dedim. Bunu da böyle anla " Evet muhteşemdi. Bu çocuk hem ukala, hem inatçı, kendini ağa sanan, üstelik kahinliği de kendine meslek edinmiş bir sorunluydu. Yüzde yüz sorunları vardı. Neden onunla konuşarak kendimi buna katlanmaya zorluyordum? Fazlasıyla konuşmuştum onunla. Baş parmağımla telenonumun ekranındaki kırmızı yere dokundum ve onun o küstahça söylediği sözleri duymaya son verdim. Sabahın ilk saatlerinde modum yerlerdeydi. Yükseltecek bir şeyleri acilen yapmalıydım. Yataktan kalktım ve odamda bulunan tek beyaz renkli mobilya olan aynaya baktım. Saçlarım adeta birbirinin üstüne çıkmak için yarışıyordu. Rengim solmuş, yüzümde birkaç tane de sivilce çıkmıştı.
Dolabımın kapağını açıp eşofman takımımı çıkardım. Doğruca banyoya yöneldim ve saçlarımla beraber yüzümün de normal hale dönmesi için kendimi sıcak suya bıraktım. Suyu önceden severdim. Ama artık ona karşı bile hislerim kalmamıştı. Bu yüzden kısa kestim ve sudan çabuk çıktım. Odama gidince önce bornozumla yatağımın üstüne oturdum. Karşıdaki aynaya bakarak saçlarımı havlu ile kurutmaya başladım. Bu sırada da bir elime de telefonumu aldım. Mesajım hatta bir de cevapsız çağrı vardı. Hemen ekran kilidimi açıp mesajın ve çağrının kimden geldiğine baktım. Burak... Olamaz. Bu kadar da unutkan olamazdı bir insan. "Pelin bugün de beni ekmezsin inşallah" yazmış üstüne de aramıştı. Nasıl da aklımdan çıkmıştı ? Bu kadar önemli bir şeyi önemsizleştirmek tamamen benim hatamdı. Biri ilk defa beni dinleyecekti -psikolog dışında-.
Şu son zamanlarda yaşadıklarım birer peri masalından çıkma gibiydi. Ama benim peri masalında baş rol kötü kalpli cadıya aitti. Bir prensese bu kadar kötülük yapamazdı insanlar. Di mi ?
Önce sevgilim beni en yakın arkadaşımla aldattı. Sebep ise benim içinde bulunduğum depresif halden bıkmaları ve birbirlerine karşı koyamamaları. Ya Burak da onlar gibi yaparsa bana ?
Sonra Yiğit denen o ukala insan ile resmen düşerken tanışmıştım. Üstüne gittim, farkında olmadan onun omzunda ağladım. Evet tesadüf diye bir şey yoktu. Bütün bu yaşananların bir sebebi vardı ve yaşayıp ne olduklarını görebilmek istiyordum.
Dolaptan çıkardığım eşofmanlara şöyle bir göz attım. Kesinlikle Burak ile buluşurken bunları giyemezdim. Her ne kadar rahatıma düşkün olsam da eşofman giyip Burak'ın gözünde kötü bir algı bırakmak istemedim. Dolaba doğru yöneldim ve siyah bir pantolon ile açık mavi gömlek çıkardım. Bornozu yatağın üstüne fırlatıp hiç olmadığım kadar hızlı bir şekilde üstüme pantolon ve gömleği geçirdim. Uzun saçlarımı saç kurutma makinesi ile yarı kurutarak dağınık bıraktım. Parfüm sıkıp kremle dudak balmımı da kullanıp siyah renkteki küçük sırt çantama atıp üstüme montumu geçirdim. Kesinlikle daha fazla süslemeye vaktim yoktu.Belki Burak için süslenebilirdim ama anıları anlatmam için süslememe gerek yoktu.
Botlarımı giyerken Yiğit'in kapıda beni bekliyor olmaması için dua ediyordum. Tekrardan onunla gitmek zorunda kalıp Burak'ı ekemezdim. Ayrıca onun yanında kesinlikle Burak ile olduğum gibi hissetmiyordum. Hiç bir şey yapmasa bile onun varlığının hissi tüm dertlerimi unutturuyordu.
Aceleyle medivenlerden indim. Dış kapıyı açmak için durakladım. Yiğit orada beni bekliyorsa mahvolmuştum. Buna hazır mıydım ? Hazır olmam için epey bir süre gerekecekti ve bu süre zarfında Yiğit orada olmasa bile oraya gelmiş olacaktı. Kapıyı yavaşça araladım ve etrafa şöyle bir göz attım . Sadece küçük çocuklar sabahın körü olması rağmen topun peşinde koşuşturuyordu . Topun bana çarpma ihtimalini de göz önünde bulundurarak hızlıca karşı binaya doğru yürüdüm. Burak'a mesaj mı atsayım? Evet bu iyi bir fikirdi. "Aşağıda seni bekliyorum " diye kısa bir mesaj attım.
Hava kapalıydı fakat Güneş artık kendini bulutların ardından bile hissettirmeye başlamıştı. Hava soğusa bile montumu giymiştim. Üşümeyeceğimi umuyordum.
Ben havanın durumu hakkında düşüncelere dalmışken kapı aralandı ve kalbimde kısa bir süreliğine çarpıntı oluştu. Onun derinden gelen o sesi kulaklarımı doldurdu. Küçük bir gülümsemeyle -ki kocaman ağzı tüm yüzüne küçük bir sırıtışta bile yayılıyordu- günaydın dedi. Günaydın diye cevapladı onu. Artık gün ne kadar aydıysa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeneratör
Ficção GeralBazı insanlar karanlıktan çok korkar. Işıklar sönünce birinin onlar için ışıkları ya tekrardan yakması ya da elektriği tekrardan getirmesi lazım....Işığını kaybetmiş bir kızın hikayesi...