Bu aralar moralim çok bozuk çünkü ilham kaynağımla aram pek yok. Ama ne olursa olsun bu hikayeye devam etmek istiyorum. Gerekirse karanlığın tam ortasında olsam da kalemi elime alıp kelimelerin dans etmesine izin vereceğim. Desteğinize fazlasıyla ihtiyacım var.Bölüm resmi Yiğit karakteri :)
Saniyelerle yarışırcasına yürüdüm. Belki arkamdan geliyorlardır diye düşünmüştüm. Beni yakalayıp gözyaşlarımı görmelerine izin vermemeliydim. O kadar hızlı yürüyordum ki omzuna çarptığım insanlardan özür dileme gereği bile duymuyordum.
Evet, geçmişte çok hata yapmıştım. Bilerek ya da bilmeyerek. Mert de bunlardan birisiydi. Ve onun bana daha fazla zarar vermesine izin verme gibi bir hataya düşmeyecektim.
Bütün bedenimi ayaklarıma bırakmıştım. Beni götürmeleri gereken yere gidene kadar da gözyaşlarımı serbest bırakmıştım... İşte gelmiştim. Onunla her zaman buluştuğumuz iki binanın arasındaki sokak önümde uzanıyordu. Adımlarımı yavaşlattım. Bu sokakta karşılaşıp tanışmıştık biz. İlk kez bu sokakta sarılmıştık birbirimize. Ben bu sokakta aşkı tattığımı sanmıştım. Ve şimdi bu sokak o kadar acımasızlık benim gözümde. Batıyordu yerdeki karlar...
Kaldırımlar üzerinde yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... Aglamaktan gözlerim şişmişti. Artık hayaller gibiydi gözlerim. Bulanık... Birden yerdeki kar kayganlaştı, dengemi sağlayamadım. Kendimi "hop" diye yerde bulacağımı sanıyorken bir el belimden kavradı ve beni kendine doğru çekti.
Karşımda alev alev yanan bir çift göz, muhteşem bir burun, kiraz gibi kırmızı dudaklar, geniş bir alın ve bu alna düşen berenin altından çıkan birkaç tutam saç. Kesinlikle muhteşem bir yüzdü. Donakalmıştım. Doğrusu beni tutan kişinin yaşlı bir amca olacağını düşünmüştüm. Öyle de olmalıydı. Ben bu haldeyken bu kadar muhteşem olan bir surat beni görmemeliydi.
Birkaç saniye bakıştık. Gülümsedi. Bu onu daha da güzel gösterdi. Elleri belimdeydi hala. Çekme gereği duymamıştı.
"Düşüyordun." dedi.
"Sağol" diye yanıtladım ve geri çekildim. Belimdeki elleri çözüldü. İşte bir surat olarak değil de bir bütün olarak karşımdaydı. O an yanında duran kızı farkettim. Halinden pek de memnun gözükmüyordu.
Çocuğa dikkatli bakınca tanıyabilmiştim. Merve 'nin profilinden hiç çıkmadığı meşhur, şehirdeki nerdeyse her üç kızdan biriyle çıkan ve yakışıklılığı kadar parasıyla da konuşulan "Yiğit" ti. İrkildim... Merve 'nin benimle değil de Burak 'la olmasına üzülmüştüm. Ne de olsa "Yiğit" diye başımın etini yiyordu ve onunla karşılaşmak için çok uğraşmıştı.
Yiğit' i burda gördüğüme şaşırmıştım. Burası Mertlerin mahallesiydi. Onun gibi zengin aile çocuklarına buralarda pek rastlanmazdı.
Yanındaki kız -muhtemelen sevgilisiydi - beni bakışlarıyla ezmeye çalışıyordu. Aslında haklıydı da. Oldukça güzeldi. Sırma saçlı derlerdi ya tam da öyleydi.
Oradan gitme vaktimin geldiğini anlamıştım. Yiğit' in yüzüne son bir kez daha bakma cesareti gösterdim. O zaten beni tuttuğundan beri sırıtarak bana bakıyordu. Belli ki bu durumu, gözlerimin kızarıklığı ve sakarlığım, onun hoşuna gitmişti.
Montuma sıkıca sarılma ihtiyacı duyarak evimin dönüş yolunun ilk adımlarını attım. İşte başbaşaydık yalnızlığımla... Bütün insanlar bırakıp gitse de o hep karşımda sırıtarak bana kollarını açıp beni bağrına basacaktı.
Eve gittiğimde telefonumu bıraktığım yersen aldım. İçimde bir umut vardı. Mert 'in bana geri dönebileceği umudu. Pişman olurdu belki. Bana olan sevgisini anlardı en azından.
Ah, ne kadar da aptalım. Anlasa ne olacaktı ki?
Ona kollarımı açıp yaptıklarına gözlerimi yumarak "hadi gel tekrardan muhteşem bir çift olalım" mı diyecektim? Kesinlikle hayır. Bundan adım kadar eminim. Derler ya işte öyle eminim ben de. Hem biz muhteşemdik belki. Ama kesinlikle muhteşem bir çift değildik. Aslında çift bile değildik. Evet herkes bizim aşkımızı konuşurdu. Benim ilk sevgilimin Mert olduğundan, Mert 'in son aşkının ben olduğumdan... Ama Mert ortalıkta pek olmazdı. Hep bir bahanesi vardı kaçmak için. Göz ardı ederdim. Çünkü onunlayken beni sevdiğine iliklerime kadar emindim.
İlk aşkın acemiliğiydi. Deli dolu olan ruhuma geciremedigimm sözler yüzünden kör olmuş, gerçeği görmemiştim.
Ekranı açtım ve bir mesajımın olduğunu gördüm. Kim diye merak etmiştim. Herkes olabilirdi. Merve, Mert, Burak, belki de Yiğit...
Burak ve Yiğit ne alakaydı. Numaramın onlarda ne işi vardı ?
Yiğit, evet çok yakışıklıydı ama kesinlikle ona karşı içimde en ufak bir kıpırtı oluşmamıştı. Çok ilginçti. Kalp kırıldıktan sonra ilk beğendiği kişiyi sevebilir. Ah öyle olsaydı ne olurdu ki? Belki Mert 'i unuturdum. Ya da aşık olduğumu sanıp kendimi bir kez daha aptal yerine koyardım.
Burak ise bir kez daha heyecanlanmama sebep olmuştu. Ama ukala tavrıyla kesinlikle aşık olabileceğim biri değildi.
Evet şu an tamamen boştum. Kimseye karşı bir şey hissetmiyordum. Rahatladığımı hissettim birden. Oh çektim ve mesaja baktım.
Merve... Oldukça kızgın cümleler içeriyordu mesajı. Son olarak da yarın saat yedi buçukta beni evden alıp bana okul yolunda eşlik edebileceğini söylüyordu. Sadece "Tamam " yazdım. Yiğit' i gördüğümü söyleme gereği duymamıştım şimdilik. Sakinleşince anlatırdım ne de olsa. Hem Burak 'ı görünce değişmemiş miydi o? Belki de Yiğit eskisi kadar ilgisini çekmiyordu.
Kendimle hesaplaşmam bitmişti. Dışarıda kar yine yağıyordu. Şimdi ise girdiğim karanlıktan çıkmam gerekiyordu. Ya bir ışık bularak, ya da ışık olarak...
Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle :)))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeneratör
General FictionBazı insanlar karanlıktan çok korkar. Işıklar sönünce birinin onlar için ışıkları ya tekrardan yakması ya da elektriği tekrardan getirmesi lazım....Işığını kaybetmiş bir kızın hikayesi...