3

9.2K 107 68
                                    

"Geldim!"

Daha ayakkabılarımı çıkarmadan Tuğçe, koşarak yanıma gelmişti. Elimdeki poşetlere uzandı.

"Ver ver ver."

"Tamam al, sakin ol. Çok mutlusun sen ya, baya özlemişsin abini."

Kaşlarını çatarak yüzüme baktı.

"Saçmalama, o gelince göstereceğim ben ona."

Kıkırdayarak odama geçtim. Üstümdekilerden kurtulmam gerekiyordu. Ellerimi yıkayıp Tuğçe'nin yanına gittiğimde, salonu temizleme görevini bana vermişti. Sanırım yemeği kendisi yapmak istiyordu. Memnuniyetle süpürgeyi alıp salona geçtim. Büyük bir evimiz yoktu, aksine küçük ve şirindi. İşim hemen bitmişti ve beni yönlendiren şeytan, hala aklıma girmeye çalışıyordu.

"Yuh artık, şimdi olmaz."

"Olmaması gereken şey ne?"

Tuğçe, omzuma dokunup salona göz gezdirmişti. Hafif bir şekilde güldüm.

"Kendi kendime konuşuyorum yine."

Elini başıma götürüp saçlarımı karıştırdı.

"Delisin sen, deli."

Ben gergin bir şekilde ona bakarken, zil çalmıştı.

"Henüz erken değil mi?"

Omuz silkerek kapıyı açmaya gitti. Onun abisini hiç görmemiştim. Daha doğrusu ailesini hiç görmemiştim. Kendisi de, bu konuda konuşmazdı zaten.

"Hoşgeldin."

"Hoşgeldin, ne?"

"Hoşgeldin abi."

Sesin sahibine bakmak için kapıya doğru eğildiğimde, gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Bu herif, felaket yakışıklıydı. Gerçi, Tuğçe'nin güzelliğine bakarsak bu duruma şaşırmam saçmaydı.

Tuğçe kapıyı kapatırken o, bakışlarını bana doğru çevirmişti bile. Yanıma yaklaşarak elini uzattı.

"Arda."

Gülümsedim.

"Seher."

"Memnun oldum," dedikten sonra Tuğçe'ye döndü.

"Ev arkadaşın var demek."

Tuğçe sadece gülümsemekle yetinmişti. Çekingen davranıyordu. Hatta fazlasıyla gergin olduğu, her halinden belliydi. Onu rahatlatmak adına ben konuştum.

"Mutfağa geçelim isterseniz. Saat henüz erken ama yemekten önce bir kahve içebiliriz."

Bana dönüp, ellerini arka cebine soktu ve gülümsedi.

"Bana uyar."

Mutfağa geçtiğimizde, onların konuşmasına fırsat vermek isteyerek kahve makinesine yönelmiştim ancak Tuğçe oturmamı işaret edip kendisi yapmaya başladı. Sanırım utanıyordu. Arda'nın karşısına otururken, konuşmam gerektiğini hissettim. Çünkü, iki taraf da suskundu fakat ben konuşmadan, Arda benden önce davranıp bana bir soru yöneltmişti.

"Sen okuyor musun Seher?"

"Evet, ilk senem üniversitede."

"Hangi bölüm?"

"Çocuk Gelişimi."

"Aa, çok tatlı."

Kıkırdayarak başımı eğdiğimde Tuğçe, konuşmayı durduracak bir cevap vermişti.

"Sen ne anlarsın ki tatlı şeylerden?"

Ortamı germeyi nasıl başarmıştı, anlamıyorum. Aralarında nasıl bir sorun olduğunu bilmediğim için, nasıl müdahale edeceğimi de bilmiyordum. Tuğçe, kahveleri masaya koyduktan sonra lavaboya gireceğini söyleyerek mutfaktan çıkmıştı. Şimdiden yemeği onlarla yememe kararı almıştım bile.

BİR DEFA DENEMEKTEN NE ÇIKAR?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin