temmuz 2010
"hadi biz çıkıyoruz,, çok gezinme sokakta akşama doğru gelmiş oluruz" Hyunjin, başını onaylar şekilde salladı.
"tamam anne on sefer dedin yeter artık"
"tamam hadi biz yokken de topla arkanı uğraştırma beni görüşürüz"
"görüşürüz"
Annesi kapıyı kapattıktan sonra, Hyunjin kumbarasından iki lira aldı ve annesinden sakladığı misket torbasını da alarak anne ve babasının dışardan uzaklaşmasını bekledi. onlar gidince kendisi plastik terliklerini giyip dışarı çıktı.
yokuşu tırmandıktan sonra mahalleye ulaşmıştı. şimdi arkadaşlarını çağırıp parka gitmeleri gerekiyordu.
ilk önce evi en çok yakın olanın evine girdi ve ona seslendi. daha sonra arkadaşı çıkınca birlikte diğerleriyle de toplaşıp parka gittiler. hep birlikte toz toprağın içinde misket oynuyorlardı.
"lan jisung şu bilyeyi nerden buldun çok güzelmiş"
jisung, "kuyudan aldım. azıcık içlerini karıştırınca buluyosunuz oğlum çok güzel bilyeler var aslında piret kazıkçı ona gitmeyin elli kuruşa satıyo o kuyuda yirmi beş kuruş"
"yuh bu bilyeyi kuyudan mı aldın sen şimdi"
jisung, "evet oğlum siz işinizi bilmiyosunuz"
"bende ordan alırım artık. sahi dün teyzemler buraya yabancılar gelmiş dedi"
hyunjin, "nası ya"
"valla yabancı derken herhalde şehirli demek istedi teyzem ama bilemiyorum. şu dağdaki eve gelmişler villa olan hani yeni yaptırdılar ya"
jisung, "yaa o ev çok güzel ama annemler falan hiç beğenmiyor, orayı dağın başında diyor sıçan çiyan mı sokacaksın eve diyor, deli deli konuşma diyor"
"doğruya doğru ama yazlık sanırsam o ev yani sadece yazları kullanacaklarmış zaten burda doğalgaz falan yok petek kullanılmaz biz akçaydayken kullanıyoduk ama burda kullanılmıyomuş soba da sokulmaz o eve dediler zaten içi başı görünüyomuş."
hyunjin, "doğru. kimmiş ki ama onlar ben hiç görmedim."
"teyzem benim yaşlarımda oğlanları varmış dedi bi onu biliyomuş o da ama bilmiyorum."
hyunjin, "onu da çağırsak mı oyuna?"
jisung, "ya bi siktir git deli deli konuşma allahın şehirlisi ne bilsin pisliğin içinde bilye oynamayı, daha bilyesi bile yoktur onun anası babası da kızar bak şehirlilermiş siktir et"
"e yani amına koyim hiç karıştırmayalım"
hyunjin, " iyi bok siz karışmayın ben tanışmak istiyom her allahın günü de bilyeden bıktım hem pahalı oyuncağı varsa oynatır az bıktım sizden görüşürüz baybay."
hyunjin, tribini koyarak ordan uzaklaştı. gerçekten yeni çocukla tanışmayı istiyordu fakat bu kadar ısrarcı olmasının asıl nedeni diğerlerinin bu kadar dışlayıcı davranmasıydı. ayırmak mı gereyordu illla şehirlii köylü diye? köyde doğdu diye bi bok mu sanacaktı kendini yani? hyunjin böyle asalak birisi değildi. ona ayak uydurabilirdi. bu düşüncelerinin içinde o dağ evine doğru yola çıktı.
------
dağları yürümekten Hyunjin'in ayakları ağrımıştı, ama buraya kadar gelmişti. çok çekingen hissetti ilk baş. ama daha sonra kendine güveni geri geldi ve kapıyı çaldı.
"kim o?"
"ben hyunjin efendim."
ev sahibi genç kadın kapıyı açtı, hyunjin denilen çocuğa gülümsedi
"ah, merhaba."
"şey.. efendim yeni geldiğinizi ve benim akranım olan bi oğlunuz olduğunu duydum. ona arkadaşlık etmek istedim ve tanışmak için geldim."
o sırada kadının yanına kendi yaşlarında fakat ufak tefek şirin bir oğlan geldi.
"anne kim o? oh.."
"şey.. tanışabilirsiniz tabii, içeriye gelsene?"
Hyunjin o kapıdan girip o ufak şirin oğlanla tanıştıktan sonra kendine yeni bir en yakın arkadaş edindi.