7/

1.3K 163 97
                                    


Dersim bittikten sonra kafeye geri döndüm. Saatten dolayı olacak ki kafe çok yoğundu, Minho hyunga kısa bir selam verip üzerimi değiştirmeye gittim. Dolabıma eşyalarımı koyacağım sırada aniden dolaba sırtımın çarpmasıyla gözlerimi karşımdaki kişinin gözlerine çıkardım.

Minho hyung.

Ellerimi onu itercesine göğsüne yerleştirdiğimde aramızdaki mesafeyi biraz daha kapattı, resmen burun burunaydık.

Yakından daha da güzeldi.

Ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki beni susturdu.

"Sana cevap vermediğim için attığım mesaja cevap vermemeyi seçtin." Baş parmağıyla bugün yediğim yumruğun izi olan dudağımın kenarındaki yarayı okşuyordu. O an iyileştiğimi hissettim.

"Neyi bulduğumu sormayacak mısın?"

Dudağının kenarı yukarı kalkmıştı, onunla biraz daha böyle durursam kendimi kaybederdim, aniden onu ittirdim.

"Hyung ne dediğini anlayamıyorum, içeride müşteriler bekliyor gitmeliyim."

Ondan kaçtım, demek böyle oynayacaktık. O kaçacaktı, ben de kaçacaktım, sonra ne olacaktı?

İçeri gidecekken Minho hyung kolumdan tutup beni durdurdu. Ona bakmadım.

"Onu sevmiyorum Jisung, dediğim gibi hoşlandığım birisi var."

Kolumu bıraktığı an hiçbir şey demeden içeriye geçtim, vücudumu saran kıskançlık mıydı, kanım beynime düzgün gitmiyordu, düzgün düşünemiyordum. Ama bir dakika hediye dolaptaki yerinde değildi.

------------------------------
(Flashback, yazar anlatımı)

Minho bugün mutluydu, en sevdiği kuzeni Hyunjin ve sevgilisi Jeongin ile okula gidiyordu. Hyunjin ondan iki yaş küçüktü, birlikte büyümüşlerdi ve Hyunjin onunla  aynı üniversiteyi kazanmıştı, bugün ilk günüydü.

Yolda yürürken peşini bırakmayan eski sevgilisi ile karşılaştı, ayrılalı daha 1 hafta olmamıştı, yanına hemen yeni birini bulmuştu, üzülmedi Minho alışmıştı kafasına takmamalıydı bu durumu artık.

Hyunjin ve sevgilisini baş başa bıraktıktan sonra büyük kuzeni Hoseok'un kafesine doğru yürüdü, okulun yakınlarındaydı dersinin başlamasını beklerken bir kahveye hayır diyemezdi.

Çok önde olmayan bir masada oturmuş kahvesini içerken kahkahalarla içeri giren ikiliye baktı. Boyları neredeyse aynıydı, birisi sarışın ve çilliydi, Koreli birine benzemiyordu, diğeri ise sürekli karşısındakine gülümseyerek bir şeyler anlatan aşırı derecede tatlı bir sincabı andırıyordu. Onları öyle görünce gülümsedi Minho.

O iki arkadaş oradan kalkana kadar onları izlemişti, kalkmadan sincaba benzeyen çocukla göz göze gelmişlerdi, çocuğun surat ifadesi birden ciddileşti, karşısındakine bir şeyler söyleyip kalktılar. O gün Minho kuzeniyle konuşarak orada işe başladı, o çocuk her gün o arkadaşıyla oraya geliyordu ama Minho ona kendini göstermeden sadece o çocuğu izliyordu.

Günler böyle geçtikçe ona daha çok kapıldığını hissetti Minho, artık bir adım atmalıydı ama onu daha tanımıyordu, kafası çok karışıktı.

(1 yıl sonra)

O gün kafede sadece Minho vardı, herkesin ya işi ya da dersi vardı. Minho mutsuz bir şekilde kapıdan gelen geçene bakarken birden gördüğü kişiyle yerinde çakılı kalmıştı, şimdi hiç sırası değildi.

O gelmişti, onun üstüne kahve dökmüştü, Minho her şeyi berbat ettiğini düşünüp o gün eve erken gitti. 

Taşınmıştı, yeni komşularını çok merak ediyordu acaba iyi insanlar mıydı?

Eve gelip dışarıdan aldığı pirinç keklerini güzel bir tabağa koyup karşı komşusunun kapısını çaldı, kapı açıldığı sırada Minho şoka girdi, yıllardır hoşlandığı çocuk karşı komşusuydu.

(Flashback End)

---------------------
(Jisung)

Yorucu bir iş gününden sonra eve gelmiştim, Felix evdeydi, onunla güzelce yemek yiyip bir film açmıştık. Felix duygusal filmleri seviyordu, en sevdiği film olan Titanic'i açmıştı yine ağlamaya yer arıyordu.

Filme odaklanmışken kapının çaldığını duydum, Felix'in filmi bölmeyeceğini bildiğimden kalkıp kapıyı açtım. Minho hyung gelmişti.

"Jisung, konuşabilir miyiz?" Başımı evet anlamında sallayıp, kapının yanına asılı anahtarı alıp evden çıktım. Evin yanındaki parka gelmiştik, gelene kadar ikimizden de çıt çıkmamıştı. İlk adımı ben attım.

"Hyung hem konuşmak için çağırıyorsun hem de ağzını açıp bir kelime etmiyorsun, susmak için mi çağırdın beni buraya."  Bana yavru bir kedi gibi bakıyordu. Sonunda konuşmaya başladı.

"Beni o gün kurtardığın için teşekkür ederim, sen olmasaydın napardım bilemiyorum. Ondan çok uzun zaman önce ayrıldım, hala kabullenemedi, sürekli sarhoş olup evime geliyordu, bu yüzden taşındım. Kuzenimi tehtid etmiş ve çalıştığım yeri öğrenmiş, sana da zarar verdi. Benim yüzümden." Gözleri dolmuştu, hayır ağlamasına dayanamazdım.

"Sen gittikten sonra dolabındaki hediyeyi buldum, kutunun üstünde Minho hyunga yazıyordu, teşekkür ederim, ama doğum günüm bugün değil yarın."

"Doğum günün olduğunu bilmiyordum hyung, ben onu sana teşekkür etmek için almıştım, beğenmişsindir umarım."

Gülümseyerek beni başıyla onayladı.

"Evet Jisung çok beğendim, kürenin içindekiler ben ve hoşlandığım kişiye çok benziyordu çünkü."

Gülümsemem solmuştu, bunu neden duymak zorundaydım ki, kalbimin kırılma sesini duyduğuma yemin edebilirim. Gözlerimin dolmasını engelleyemedim.

"Beğenmene çok sevindim hyung, Felix beni bekliyordur ben gideyim en iyisi. İyi geceler."

Onun bir şey söylemesini beklemeden resmen kaçmıştım, kalbim kötüydü, kıskançlık ve hayal kırıklığı vücudumu ele geçiriyordu. Yatağa kendimi atıp uyuyacağım sırada telefonumun sesiyle tekrar kalktım.

Minho hyung:
'Yarın kafede doğum günümü kutlayacağız, Felix ve diğerlerine de haber ver lütfen, hep beraber olalım istiyorum. Seni de hoşlandığım kişiyle tanıştıracağım, güzel ol.'

----------------------------------------

Umarım beğenirsiniz, lütfen oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar çiçeklerim💖

Coffee |Minsung| ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin