6/

1.4K 162 31
                                    

Erkenden uyanıp, ilk günüm için hazırlanmaya başladım. Bugün sadece iki dersim vardı, onlar da öğleden sonraydı, bunu Minho hyungla konuşup dersim sırasında izin alacaktım, dersim bittiğinde geri dönecektim. Üzerime klasik bi kot ve tişört giyip evden çıkmıştım. Evden erken çıktım. Minho hyung için hediye almaya gidecektim, evin yakınlarında bir hediye dükkanı vardı, o olmasaydı şu an hala iş arıyor olabilirdim, ona bir teşekkür borçluydum.

Hediye dükkanının içine girdiğimde dikkatimi ilk çeken şey kar küreleri olmuştu, hele bir tanesi vardı, sanırım aradığım hediyeyi bulmuştum. Hemen ödemeyi yapıp çıktım. Kar küresinin içinde iki çocuk vardı, biri benim gibi koyu saçlıydı yanında ona kolunu atarak sarılmış turuncu saçlı bir çocuk vardı, Minho hyung ve kendimi görmüş gibiydim.

Kafenin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp içeri girdim, Minho hyung beklediğimden daha erken gelmişti, beni görüp gülümsedi.

"Günaydın Jisung."

Her zamanki gibi çok etkileyiciydi.

"Günaydın hyung."

Yanıma gelip bana üstümü değiştirebileceğim yeri gösterdi, üstümü değiştirdikten sonra masaları düzelttik sabahın erken saatlerinde olduğumuz için çok kişi yoktu, hatta şu ana kadar sadece bir kişi gelmişti. Fırsattan yararlanarak Minho hyunga aldığım hediyeyi vermek için eşyalarımı bıraktığım yere gittiğim sırada Minho hyungun biriyle tartıştığını duydum. Koşarak seslerin geldiği yere doğru gittim.

Benimle aynı boylarda olan bir çocuk Minho hyunga yalvarır gibi bakıyordu, Minho hyung ise çocuğun tam tersi gözlerinden ateş fışkırıyordu. Olanları dinlemeye başladım.

"Minho lütfen, pişmanım diyorum sana, o anlık bir etkilenmeydi. Lütfen affet beni. Evinden de taşınmışsın, bulamadım gidince, Hyunjin'e sordum o söyledi burada çalıştığını."

Bu çocuk her kimse şu an onun suratına yumruklarımı savurmak istiyordum.

"Bak senden çok uzun süre önce ayrıldım, tek sebebi beni aldatman değildi, beni zaten umursamıyordun, neden böyle bir ilişkiyi devam ettirseydim ki, artık bu son damlaydı, sana hiçbir duygu beslemiyorum hatta hoşlandığım biri bile var diyebilirim."

O sırada çocuk beni farketmiş olacak ki dolu gözleriyle bana bakıyordu. Normalde böyle sahnelerde çok üzülürdüm, insanları barıştırmaya çalışırdım ama bu sefer içimde ne bir üzüntü kırıntısı geçiyordu ne de duygusal bir şeyler, sadece bu çocuğun yüzünü dağıtmak istiyordum.

Minho hyung bana döndüğü sırada onunla göz göze geldim, onun gözlerindeki sinir birden geçmiş gözlerine yıldızlar yerleşmişti, aynı şeyi kendim için söylemek isterdim fakat gözlerimden alevler çıktığını hissedebiliyordum.

"Artık gitme vaktin gelmedi mi?" Bunu ismini bile bilmediğim çocuğa bakarak söylemiştim.

Bana doğru yürümeye başladı.

"Sen kim oluyorsun ki, senin demenle mi gideceğim ben sevgilimin yanından?"

"Minho hyung, doğru mu bu?"

Minho hyunga baktım, hayır anlamında kafasını sallıyordu. Çocuk aramızdaki mesafeyi çoktan kapmıştı. Ona baktığım sırada yüzüme yediğim yumrukla kafam geriye düşmüştü, sendelemiştim.

Minho hyung bana doğru koştuğunda ona elimle dur işareti yaptım, birisi bu çocuğun haddini bildirmeliydi.

Aniden gelen cesaretle çocuğu altıma alıp yüzüne aralıksız yumruk atıyordum ki çok geçmeden biri bana arkamdan sarılıp kendine doğru çekti. Arkamı döndüğümde onun Minho hyung olduğunu anladım. Beni bir sandalyeye oturtup, ayrıldığı eski sevgilisini yaka paça dışarı fırlattı, atmadı cidden fırlattı ona bakarken gözlerindeki siniri görebiliyordum.

Benim yanıma elindeki ilk yardım kutusuyla birlikte gelmişti, hiçbir şey demedi, neden yaptın diye sormadı. O dudağımdaki açık yarayla ilgilenirken ben konuşma gereği duydum.

"Onu hala seviyor musun?"

Gözlerimin içine baktı ama cevap vermedi, tekrar sordum.

"Hyung onu hala seviyor musun?"

Yine cevap alamadığımda onu hala sevdiğini düşünmüştüm.

"Özür dilerim hyung karışmamalıydım."

Gözlerindeki hayal kırıklığını gördüğümde onu orada tek bırakıp üstümü değiştirmeye gittim, kıyafetleri koyduğum dolaba ona bu sabah aldığım hediyeyi bıraktım, umarım görüp alırdı. Saate baktığımda dersimin başlayacak olduğunu gördüm. Kafeden çıktığımda hala onu bıraktığım yerde duruyordu, üzgün müydü? Yoksa bana sinirli miydi? Onu hayal kırıklığına mı uğratmıştım? Anlayamıyordum. Ona hiçbir şey demeden kampüsün yolunu tuttum.

Kampüse girdiğim an telefonuma gelen mesaj sesiyle duraksadım.

Minho Hyung:
'Teşekkür ederim, onu buldum.'

Hiçbir şey yazmadan telefonu cebime atıp amfiye doğru yürüdüm. 

----------------------------------------------

Umarım beğenirsiniz, birazcık hüzünlü bir bölüm oldu sanki? Lütfen oylamayı ve yorum atmayı unutmayın, iyi okumalar kuzucuklarım 💖

Coffee |Minsung| ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin