Bornozla lavabodan çıktığımda yatakta oturan onu görmeyi beklemiyordum, daha doğrusu benim şişmiş ve kızarmış gözlerimle gözlerinin buluşmasını pek istememiştim.Gözlerimiz buluştuğunda oturduğu yataktan kalkıp bana yaklaştı, ellerini yüzüme yerleştirdiğinde gözlerim tekrar dolmuştu, 'hayır Jisung, kendine gel' içimden sürekli bu cümleyi tekrarlıyordum. Onun karşısında, onun yüzünden ağlamamalıydım değil mi?
"Miniğim neden ağladın?" Gözleri çok derin ve anlamlı bakıyordu, kornealarımı delip içime inmek istiyordu onun bakışları.
"Ağlamadım hyung, sıcak sudan dolayı kızardı gözlerim. İyiyim." Sesimin titremesini önemsemeden kurduğum cümleyi kendi içimde tekrar anlamaya çalıştım, iyiyim demiştim, kahretsin ben iyi değildim ki.
Sesimi düzeltebilmek adına boğazımı temizleyip bakışlarımı tekrar onun yüzüne çıkardım.
"Hadi hyung girip sen de sıcak bir duş al, akşam yemeğinden hemen sonra partiye katılacağız unutma." Zor da olsa gülümseyip, yanağına öpücük kondurmuştum. Sanki onunla konuşmayan benmişim gibi gözlerime hüzünle bakıyordu.
"Seni seviyorum miniğim, bunu aklından sakın çıkarma olur mu?" Başparmağıyla yüzümü severken beni sevdiğini dile getirmişti. 'sakin ol Jisung' bu aralar bu uyarıyı kendime çok sık yapıyordum.
Ellerini yüzümden çekip lavaboya yöneldiğinde içimde tuttuğum nefesi ve gözyaşlarımı dışarıya bırakmıştım. Bu adamın derdi neydi böyle? Bu sefer sessizdim çünkü beni duyabilirdi, ona yalan söylediğimi anlasın istemiyordum.
Üzerime beyaz üzerinde yazılar yazan bir sweatshirt giyip onun altına da belinde zincir detayı olan siyah bir kotla kombinlemiş daha sonra bunu yetersiz bulup üzerime spor bir ceket almıştım. Saçlarımı hafif dalgalandırıp birkaç küpe taktım, hafif bir makyaj yaptıktan sonra aynada kendimle göz göze geldim. Yunan Tanrıları beni görse şu an kıskanabilirlerdi.
Aynada kendi kendime sırıtırken Minho hyung sadece belinden aşşağısını örten havluyla lavabodan çıkmıştı, gözlerim vücudunda gezinirken kanımın akış yönü yüzüme doğru yol almıştı.
Gözlerimiz buluştuğunda aynı anda yutkunmuştuk, gözlerim onun adem elmasına kaymış ve kendini ele vermişti. Sesini duyduğumda gözlerimi tekrar gözlerine çıkardım.
"Çok iyi görünüyorsun Jisung." Utanarak gülümseyip yüzümü yere indirdiğimde kahkasını duydum ardından söylediği şey ile daha da çok kızarmıştım.
"Dünyadaki en yakışıklı sevgiliye sahibim."
"Yah hyung gidip hızlıca üzerini giyin!" Değişik davranışı sinirlerimi bozuyordu.
Telefonda bizimkilerle mesajlaşırken kafamı kaldırdığımda karşımda deri pantolonlu, üzerinde siyah neredeyse alttan iki ya da üç düğmesi kapanmış, göz alıcı derecede turuncu saçı alnını açık bırakmış taktığı kolye ile göğsündeki boşluğu doldurmuş ve benim karşımda gerçekten bir ilah gibi duruyordu.
"Hadi gidelim, ben hazırım." Kafamı sallayıp elimdeki telefonu cebime tıkıştırıp onunla birlikte kapıya yöneldim. Koridorda karşılaştığımız insanlar Minho hyunga dönüp tekrar bakıyordu, bu durumdan rahatsız olup ona baktığımda gözlerimiz birleşti ardından bana tüm çapkınlığıyla göz kırptı. Gülümsememi tutamayıp önüme döndüm.
Yemeğimizi hızlıca yiyip grup olarak partinin düzenleneceği alana gelmiştik. Sırayla herkesin bileğine mühür basıyorlardı, içinde kalp olan bir kar küresi mühürüydü, aklıma gelen şeyle gülümseyip arkadaşlarımın yanına ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coffee |Minsung| ✔️
Fanfiction"Bir gün seni bulacağımı biliyordum miniğim." . . . . "Hyung çok güzel kokuyorsun, kahve gibisin." yan shipler; changlix, hyunin, chanmin