Zifiri karanlık bir gecede nefes dahi almadan nereye gittiğini bilmeden koşan kadının tek hedefi yakalanmamaktı. Bugün enselenirse yaşama ihtimali çok düşüktü uzun bacaklarını kullanıp daha hızlı hareket etmeye çalışırken kucağındaki kızı onu zorluyordu tek şansı kocasının ayyaş olduğu için önünü bile görmemesiydi. Sığınacak bir ailesinin bile olmayışı hayatın en büyük çelmesiyken yetimhaneden kurtulmak için yılana sarılmış koskoca dünyada kucağındaki kızıyla çaresizce kalakalmıştı. Adımlarını yavaşlatıp sığınacak bir yer aradı iki saat sonra kocası eve çoktan dönmüş ve sızmış olacaktı iki saati geçirmek, güvenliğini sağlamak adına ara sokaklardan bir tanesine girip izbe bir binanın köşesine sindi. Mart ayının serinliği içini ürpertirken kızını daha çok kendine bastırdı. Açlık vücudunu sarpa sarmış daha çok üşümesine yol açıyordu, kucağındaki kızının ağlamaya bile hali kalmamış boncuk gözleri mayışmıştı. Sırtını duvara verdi, titremesini azaltmak için gözlerini kapatıp sıcacık sobanın yanına kıvrıldığını düşledi, gözlerindeki yaşlar buz tutmuş yanaklarından akıp giderken; midesine giren kramplara rağmen acısına teslim olmamak adına gözlerini sımsıkı yumarak iyi olduğuna dair telkinlerle her zamanki gibi kendini avutmaya çalışarak sabır dilendi.
On iki ayın on ikisi aynıydı her sabah her akşam her gece her saat aynı şeyler tekrarlanıyordu. Bünyesi yaşananlara o kadar alışmıştı ki normal geliyordu artık. Yediği dayaklar, hakaretler onun için bir anlam ifade etmiyordu. Sıradan bir hayata sahipti sanki mutlu ve sıradan...
Oturduğu yerden duvarlara tutunarak kalktı şafak sökmek üzereydi alaca karanlıkta güneş kendini ucundan ucundan belli ediyordu. Artık eve dönme zamanı gelmişti kocası sabah uyandığın da yanında bulmazsa öfkelenirdi, bir de bunun için dayak yemeyi göze alamadı.
Hayat dedi kendine benimki de böyle ne yaparsın. Başına bela almamak adına gece koşarak geçtiği sokakları hızlıca arşınlayarak yıkık dökük binanın önüne gelmişti. İçerde onu bekleyen kocasından habersiz eskimiş merdivenleri ayağının ucuyla çıkmaya başladı en ufak bir sallantı da un ufak olacak bu bina mezarı olmuştu Ayşe'nin. Anahtarı demir kapıda yavaşça çevirip kilidi açtı ses çıkarmamak adına kapıyı azıcık aralayıp içeri girdi. Yurtta öğrendiği ne kadar dua varsa içinden tekrarlıyordu.
Kızını biraz daha sarmalayıp sıcaklığını kontrol etmek adına elini anlına götürdü, oturma odası adı verilen iki çekyat bir sobadan başka bir şey olmayan odaya doğru ilerledi kapısının kapalı olması tuhafına gitse de boğuşma da örtülmüştür diyerek fazla deşelemedi, takati kalmamıştı bir yere yığılıp kalmadan yumuşak bir yere oturmak istiyordu. Yağlanması gerektiğini anımsatırcasına gıcırdayarak açılan kapının karşısında çekyatta oturan eceliyle karşılaşmayı beklemiyordu, gördüğü görüntüyle gözleri belermiş ecel terleri dökmeye başlamıştı işte şimdi sonunu yazacaktı bu adam.
Derin nefesler almaya başlarken adamın ayaklanmasıyla kapıyı tek eliyle aniden kapatıp yatak odasına attı kendini kucağındaki kızı huysuzlanırken kapının arkasına yaslanmıştı açılmaması adına.
Kendi gücü içmiş ve delirmiş birininkinin yanında sivrisinek ısırığı gibi kalırken gözlerinden seller gibi yaşlar akmaya başlamıştı. Kızını korumak adına ne yapması gerektiğini düşündü. Zaman kazanmak adına kapıyı tüm gücüyle geri iterken kulağına gelen kırılma sesiyle kurtulma ihtimalinin sıfır olduğunu anladı. Kapının arkasından gelen bağrış sesleri yüreğini hoplatıyordu ne yaparsa yapsın kaçışı yoktu bu gece.
"Nere kaçtın oruspu, kimin yanında söndürdün feneri aç kapıyı bittin sen sonun geldi"
Söylediği kelimelere mi yansa yaşadığı hayata mı yoksa birazdan yiyeceği bir tomar dayağa mı bilemedi Ayşe, gencecik yaşında açamamış gül goncası gibi kuruyup kalmıştı. Bitmek tükenmek bilmeyen acısının yanına göz yaşları eşlik etti. Bayılıp kalmak istedi acıları dinene dayak bitene kadar zira kapıyı tutmaya gücü kalmamıştı. Nefes aldı kucağındaki kızı kendini hatırlatmak iste gibi kıpırdandı çaresizlik dört yanını sararken midesine giren krampların şiddeti de artıyordu.
Saniyeler içinde gelen birkaç tekmeden sonra yılların yaşanmışlığını taşıyan kapı isyan edercesine büyük bir gürültüyle kırılmış parçaları etrafa saçılmıştı içerde böğüren adamın sesi her an daha da yakından gelirken aralarındaki kapının ortadan kalkmasıyla birlikte öfkeli kocasıyla yüzleşme zamanı gelmişti.
Yüreği ağzında atan kadın kucağındaki kızını biraz daha sarmaladı arkasına bakıp kızını karyolaya koyma ihtimalini tartarken saçlarından tutulmasıyla geri doğru adımlamıştı, saçları köklerinden koparılıyordu.
Adamın içmekten ve uykusuzluktan kızarmış gözleri Ayşe'nin ağlamaktan kızaran gözleriyle buluştuğunda yüzüne tükürülüp yere fırlatılması, kızının çığlıklar atarak ağlaması saniyeler sürmüştü. Birkaç dakikalık film şerdi gibiydi adeta. Yerde tekmelenirken kızının üzerine kapaklanıp onu korumak adına kendini hiçe saydı. Yardan geçmişti çoktan lakin serden geçmek o kadar kolay olmuyordu. O kadar acının içinde kızının kulağına ninniler söyledi sakinleşsin diye.
Gözlerini sımsıkı yumdu birazdan dedi her şey bitecek kurtulacaksın bir varsayımdan ibaret olan hayatı her gün aynı şeylerin bir kademe ağırlaştırılmışını yaşayarak geçip giderken kızına söz verdi onu bu acımasız hayatın dibinden çekip kurtaracak çok uzaklarda yepyeni bir hayat kuracaktı kızı ve kendisinden başka kimsenin olmadığı içten mutlu ve huzurlu bir yaşam, canına da mal olsa kızı için her şeyi feda edecekti. Her karanlık gecenin sabahı olurdu, güneş elbet bir gün gül yüzlü kızının yüzüne de doğacaktı umudu tamdı onca yaşanana rağmen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKANA BAKMA
Ficção GeralÜç kadın, üç farklı hikaye ve acı. Yaralarını saracak birbirlerinden başka kimsesi olmayan kusurlarıyla kusursuz üç mükemmel insan.