"İçindeki kediciği meraksız bırak."

16 4 2
                                    

Odanın Loş ışığı yüzüme vururken, seslerin kullağımda yankılanışını ve doğanın ruhuma hapsedilişi ile güne uyandım. Artık olduğum kişilikten çıkıp yeni bir kişiliğe bürünüyordum. Doğayı hissediyordum. Yavaşça gözlerimi araladım, saat sabahın erken saatleriydi. Normalde bu saate uyanmazdım. Fakat eğitim olduğunu söyledikleri için erken kalkmaya programlamıştım kendimi. Lavaboya girerek rutin işlerimi halledip dolabın önüne geçip, rahat kıyafetler aldım. Üzerimi giyinip aşağı indim. Herkes çoktan uyanmış kahvaltı için beni bekliyordu. Günaydın faslını geçtikten sonra kahvaltı masasına oturdum. Herkesin üzerinde sesizlik aşinaydı. Kahvaltımızı çoktan bitirip Mert'in bitirmesini bekliyorduk. Bir insan neden bu kadar yemek yerdi ki. Pardon içinde bir kurt beslediğini unutmuşum. Bütün gözler ona dönmüş onu gözlerimiz ile taciz ediyorduk.

" Hadi ama mert! Benim cüssem senden daha fazla ama bu kadar yemek yeme ihtiyacı duymuyorum. Biraz daha yersen çatlıcaksın." Efe hayli sinirli bir ses tonu ile konuşmuştu.

" Siz diyet yapıyorsanız ben napıyım. Boğazıma dizdiniz , yemiyorum be." Diyerek çatalı masaya firtlattı.

Hepsi bir oh çekip ayağa kalktı. Ama o ise şaşkın bakışlar içinde kaldı bunu bekliyor olamazdı.

Mert'in yanına geçip;

" Gelince yersin kuzum hadi gidelim. Nereye gidiyorsak."

Omuz silkip ayağa kalktı. Hepsini takip ettim. Kapıdan çıkıp kapıyı kapattıktan sonra yürümeye devam ettim.

Sonunda o gece efenin beni götürdüğü yere geldik. Burayı beklemiyordum açıkçası. Yere oturup ne yapıcaklarını bekledim.

Efe yanıma gelerek başımda dikildi.

" Seyretmeye değil, eğitilmeye geldin. Ayağa kalk." Emrine gülerek hareketsiz kaldım. Bu hareketim sinirini bozduğu apaçık ortadaydı.

"Söylediklerimi tekrarlamayı sevmiyorum dolunay. Ayağa kalk! " Tekrardan emir verdi. Ama ilk gün ki gibi gözleri maviye döndü. Vücudumda ki sızıyı tekrar hissetim, istemsiz bir şekilde ayağa kalktım. Gözleri eski haline döndüğünde bedenimdeki sızı çözüldü.

" Şunu yapmayı kes!"

" Sende beni ikiletme." Öyle bir bağırmıştı ki gökyüzünde uçan kuşlar korkup kaçmıştı.

" Takip et." Deli oluyordum. Bana bu şekilde emir vermesine. Bir şey söylemeden takip ettim.

" Düşmanın sana beklenmedik bir hamle sergileme durumunda, karşılığın ne olur."

" Ne gibi." Dememle birlikte deniz bileğime dokundu. Bütün elektriği bedenimde hissetim. Bileğimi çekmeye çalıştım. Fakat daha fazla tuttu.

" Deniz kes şunu." Diyerek bağırdım az daha zorlarsa ağlamaya başlıycaktım. Deniz elini çekip;

" Özür dilerim."

" Her düşman bu şekilde merhamet etmez biliyorsun demi. Kendini savunman lazım.

" Elektrikten kendimi nasıl savunabilirim saçmalama."

Deniz aynı şekilde mert'in bileğini tuttu. Mert çekmeye çalıştı daha sıkı tutu. Mert beklenmedik bir şekilde denizin yüzüne ayağı ile tekme attı. Ve deniz dengesini kaybedip yere düştü.

" Savunan savunuyor. Tekrardan." Diyerek yeniledi. Beni öldürmeye çalışıyorlar başka bir açıklaması yok. Deniz aynı şekilde tekrar tutu. Acıdan ne yapacağımı bilmeden denizin bacağının arasına tekme attım. Ah hayır olamaz. O da bunu beklemiyor olucakki yerde iki büklüm oldu. Hepsi kahkaha atarak bana bakıyordu.

Lanetli AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin